Bakara Suresi 269. Ayetin Tefsiri

يُؤْتِي الْحِكْمَةَ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُو۫تِيَ خَيْرًا كَث۪يرًاۜ وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّٓا اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ

"O, tercihini doğru yapana hikmeti verir. Kime hikmet verilirse, ona çokça iyilik yapılmış olur. Bu bilgiyi sağlam duruşlu(ulü’l-elbâb) olanlardan başkası elde edemez."(Bakara 2/269)

Ayetteki من يشاء = men yeşâ’ya “gereği gibi çalışma” anlamını verdik. Çünkü شاء “şeyi yaptı” demektir. Her eylem ve her varlık şey kelimesinin kapsamına girer ve her şey bir kanun ve kurala göre oluşur. İyiliğin kuralları olduğu gibi kötülüğün de kuralları vardır. Namaz kılmak için onun kurallarına uymak gerekir. Hırsızlık yapmanın da kuralları vardır. Allah namazı emretmiş, hırsızlığı haram kılmıştır. İyinin ve kötünün ölçülerini koyan, bunlardan birini yapmak isteyen için gerekli şart ve imkânları yaratan Allah'tır. Bu sebeple شاء fiili insan için kullanılırsa anlamı “ölçülere uygun davrandı” olur.

İyiyi veya kötüyü, ayrı bir varlık olarak ortaya çıkaran Allah olduğu için faili Allah olan شاء fiilinin anlamı; “şeyi veya şeyin ölçüsünü var etti” olur. Allah Teâlâ,“Bir şeyi var etmek istediğinde yaptığı, sadece ona “ol” demektir; sonra o şey oluşur.” (Yasin 36/82) Bu sebeple faili Allah olan  شاء fiili, o konuda Allah'ın ol emrinin çıktığını da gösterir.

ألَبَّ بالمكان، أي أقام به ولزِمه. İsmail b. Hammâd el-Cevherî, es-Sıhâh, Tahkik Ahmed Abdulgafur Attar, 3. Baskı, Beyrut

(لب). أصلٌ صحيح يدلُّ على لزومٍ وثبات، وعلى خلوص وجَوْدة. Kök anlamı, yapışıp kalmak, saf ve iyi olmaktır. Bir yere yerleşen için ألَبَّ بالمكان denir. Bir işte sebat gösteren için رجلٌ لَبٌّ بهذا الأمر  denir. Ferrâ dedi ki, Kocasını seven kadına امرأةٌ لَبَّةٌ denir. İçinde daima kocasının sevgisini taşıyor demektir. معجم مقاييسُ اللّغة لأبي الحسين أحمد بن فارِس بن زكَرِيّا (395)

Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "Bu, hedefe götüren delilimizdir, onu kavmine karşı İbrahim'e verdik. Kurduğumuz düzene göre kimini derece derece yükseltiriz. Senin Rabbin doğru karar verendir ve bilendir. Biz ona İshak’ı ve Yakub'u armağan ettik; bunlara ve onun soyundan gelen Davud'a, Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a doğru yolu gösterdik. Daha önce Nuh'a da doğru yolu göstermiştik. Biz iyi davrananlara işte böyle mükâfat veririz. Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyas; bunların hepsi iyilerdendi. İsmail'i, Elyesa'ı, Yunus'u, Lut'u; bunlardan her birini herkesten üstün kıldık. Babaları, soyları ve kardeşleri: onları da seçtik ve onlara doğru yolu gösterdik. Bu, Allah'ın yoludur, O, düzenine uyan kullarına bu yolu gösterir. Eğer şirke düşselerdi bütün yaptıkları boşa giderdi. Adı geçenler, kendilerine kitap, hüküm ve nebilik verdiğimiz kimselerdir. Eğer şu insanlar bütün bunları görmezlik ederlerse biz onları, görmezlik etmeyecek bir kavmin korumasına bırakırız." (6/83-89) Ayette 18 tane nebinin adı sayılmıştır, Hz. Nuh'dan Hz. İsa'ya kadar olup, onların soylarından olan Hz. İbrahim ve Hz. Muhammed'e, babaları derken Hz. Adem'e kadar ve kardeşleri derken de bu çizgiye dahil olmuş olan tüm kişiler bu sayıma dahil olmuşlardır. Ayette her nebinin elinde bir kitap olduğu ve onlara hikmet  verildiği söylenmektedir. Hikmet elindeki kitaba göre hükmetme yeteneğidir. Hüküm vermenin doğru olanına hikmet denir. Maide 6/83-89 ayetlerinde nebilere verildiği söylenen hikmetin Bakara 269. ayette gereğini yapan insanlara verildiği de görülmektedir. Demek ki hikmet sadece nebilere has bir şey olmamakla birlikte gereğini yapan kimseler Allah'ın ayetlerinden hikmeti çıkartabilirler. Allah'ın indirilmiş ve yaratılmış ayetlerinden ulaşılan doğru bilgilerin tamamı hikmettir. Öyleyse yeryüzünde kendisine bir tebliğ ulaşmış olsun ya da olmasın dürüst, özü sözü doğru ve gerekli çalışmayı yapan her kişi hikmete ulaşabilir. Peygamberimiz "iki kişi kıskanılır. Birisi Allah'ın kendisine mal verdiği ve o malı harcamak için kendisini zorlayan, ikincisi Allah'ın kendisine hikmet verdiği ve o hikmetle doğru karar veren" demiştir.

Allah-u Teala nebi olmayan Lokman'a hikmet verdiği hususunda şöyle buyuruyor; "Lokman'a, Allah’a şükret diyerek hikmeti verdik. Şükreden, sadece kendisi için şükreder. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah’ın kimseye ihtiyacı olmaz, yaptığını da güzel yapar."(Lokman 31/12) Lokman eğer nebi olmuş olsaydı ayette kitap ve hikmet verildiği ifade edilirdi. Allah'ın kitabından doğru hüküm çıkarmayı nebilerin hem kendileri yapar hem de insanlara öğretirler. İlgili ayet şöyledir; "Ümmiler içinde, içlerinden bir elçi gönderen O’dur. Onlara Allah’ın âyetlerini okuyor, onları   geliştiriyor, kitap ve hikmeti öğretiyor. Halbuki bundan evvel açık bir sapıklık içinde idiler. Ve onlardan sonra gelenlere de. (bizler) O öyle aziz, (çok güçlü) öyle hikmet sahibidir."(Cuma 62/2-3) Hz. Muhammed kitabı öğretmekle kalmamış hikmeti de öğretmiştir. Hz. Muhammed'in öğrettiği hikmet Kuran-ı Kerimden çıkarılan hükümlerdir. Çünkü Allah-u Teala Bakara 231. ayette " O, indirdiği Kitap ve hikmet ile sizi uyarmaktadır." buyurarak hikmeti de indirdiğini ifade etmektedir. Kuran-ı Kerim'in insanlığa hiçbir değişiklik yapmadan anlatılması hikmet değil elçiliktir. Elçilikte nebinin bir ekleme ya da çıkarma yapması söz konusu olamaz. Elçilik hususunda Allah-u Teala hata kabul etmez. Ama hikmet yani Kuran-ı Kerim'den hüküm çıkarma konusunda hata olabilmektedir. Rasülullah'tan kelale/babası ve çocuğu olmadan ölenin mirasıyla ilgili hükümleri soranlar için inen ayet şöyledir: "Senden fetva istiyorlar, de ki; kelâle  konusundaki fetvâyı size Allah veriyor. Bir kimse ölür, çocuğu olmaz, tek bir kız kardeşi bulunursa bıraktığı mirasın yarısı ona kalır. Kız kardeş ölür de çocuğu bulunmazsa erkek kardeş onun bütün mirasını alır. Kız kardeşler iki tane ise, mirasın üçte ikisi onlarındır. Mirasçılar; erkek ve kız kardeşler ise erkek, iki kıza eşit pay alır. Yanılırsınız diye açıklamayı size Allah yapıyor. Allah her şeyi bilir."(Nisa 4/176) Ayetin sonunda "yanılırsınız" ifadesi Hz. Muhammed'le birlikte müslümanların da hüküm çıkarmaya dahil edilmesine örnektir. Sonuç olarak hikmet Hz. Muhammed'in Kuran'ı uygulamasıdır. Bu Allah'ın hem elçisine hem de doğru hüküm vermek isteyenlere emridir. Allah-u Teala şöyle buyuruyor; "Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet..."(Maide 5/49) Bu durum olay ve ayet arasında ilişkileri kurup doğru hükme ulaşarak, sözün, davranışın ve uygulamanın tamamen Allah'ın indirdiğine uyması emridir. Hikmet bütün nebilere verilmiştir. Hz. Muhammed de kitapla birlikte hikmeti de öğretmiştir. Kitabı Hz. Muhammed gibi tebliğ etmek, doğru hüküm çıkarmayı da onun yaptığı gibi yapmak bizim görevimizdir. Bugün bu hikmeti gereken çalışmayı yapana verileceği bakara 269.ayette belirtilmiştir. Ayette geçen zikre/doğru bilgiye ancak özü sözü bir olan sağlam duruşlu ve bu yolda gayret gösteren kimseler ulaşabilir. Bu kimseler Allah'ın ayetlerinden hüküm çıkartanlardan olduğu gibi kainat ayetlerinden hüküm çıkaranlar arasında da vardır.