Bakara Suresi 142. Ayetin Tefsiri

سَيَقُولُ السُّفَهَٓاءُ مِنَ النَّاسِ مَا وَلّٰيهُمْ عَنْ قِبْلَتِهِمُ الَّت۪ي كَانُوا عَلَيْهَاۜ قُلْ لِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُۜ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

"İnsanlardan kimi akılsızlar şöyle diyeceklerdir: "Bunları, yöneldikleri kıbleden çeviren nedir ?" De ki: "Doğu da Allah'ındır, batı da. O, doğru tercihte bulunanı doğru bir yola yöneltir."(Bakara 2/142)

İlk insan Hz. Adem, ilk beyt olan Kabe'yi inşa etmiştir. Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "İnsanlar için kurulan ilk mabet, kesinkes Bekke(Mekke)'de olandır. Bereketli olsun ve bu âlem için yön belirleyici (kıble) olsun diye kurulmuştur. Orada apaçık göstergeler, İbrahim'in (ibadet için) durduğu yerler vardır. Oraya kim girerse güven içinde olur. Bir yolunu bulup gidebilenlerin o mabedi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde hakkıdır. Kim bunu göz ardı ederse, bilsin ki; Allah’ın kimseye ihtiyacı yoktur"(Ali İmran 3/96-97) Demek ki Kabe ilk yapıldığı günden itibaren hac ibadeti vardır. Kabenin yıkılmasından sonra bir süre hac ibadeti durmuştur. "Rabbimiz! Ben soyumdan bir kısmını senin dokunulmaz Beytinin(Kabe'nin) yanında, bitkisiz bir dereye yerleştirdim. Rabbimiz, namazı tam kılsınlar diye. İnsanlardan kiminin gönlünde onlara karşı özlem uyandır. Bir de onları birtakım ürünlerle azıklandır, belki şükrederler."(İbrahim 14/37) Yeniden inşa edilmesinden sonra bu ibadet devam etmiştir. Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "Bir gün İbrahim için Beyt’in yerini hazırlamış, “Bana bir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, kıyam, rüku ve secde edenler için Beytimi temiz tut” demiştik. İnsanların içinde haccı ilan et ki yürüyerek ve bitkin binekler üzerinde sana gelsinler; bütün derin vadilerden geçerek gelsinler. Gelsinler de kendi menfaatlerini görsünler ; belli günlerde de Allah’ın onlara rızık olarak verdiği hayvanlardan en’âm (koyun, keçi, sığır ve deve) üzerine Allah’ın adını ansınlar. Onlardan hem siz yiyin, hem de darda olan yoksula yedirin."(Hacc 22/26-28)

Hz. Davud zamanından itibaren ise Müslümanlar Kudüste bulunan Beyt-i Maktis'e yani Süleyman Mabedi'nin bulunduğu yere doğru yöneliyorlardı. Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "Bu, hedefe götüren delilimizdir, onu kavmine karşı İbrahim'e verdik. Kurduğumuz düzene göre kimini derece derece yükseltiriz. Senin Rabbin doğru karar verendir ve bilendir. Biz ona İshak’ı ve Yakub'u armağan ettik; bunlara ve onun soyundan gelen Davud'a, Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a doğru yolu gösterdik. Daha önce Nuh'a da doğru yolu göstermiştik. Biz iyi davrananlara işte böyle mükâfat veririz. Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyas; bunların hepsi iyilerdendi. İsmail'i, Elyesa'ı, Yunus'u, Lut'u; bunlardan her birini herkesten üstün kıldık. Babaları, soyları ve kardeşleri: onları da seçtik ve onlara doğru yolu gösterdik. Bu, Allah'ın yoludur, O, düzenine uyan kullarına bu yolu gösterir. Eğer şirke düşselerdi bütün yaptıkları boşa giderdi. Bunlar Allah'ın yola gelmiş saydığı kimselerdir; sen de onların yoluna gir. Adı geçenler, kendilerine kitap, hüküm ve nebilik verdiğimiz kimselerdir. Eğer şu insanlar bütün bunları görmezlik ederlerse biz onları, görmezlik etmeyecek bir kavmin korumasına bırakırız."(Enam 6/83-90) ayette önceki peygamberler sayıldıktan sonra onların yolunun doğru yol olduğu söylenmektedir. Gösterilen doğru yol Cenab-ı Hakkın onlara verdiği kitaptır. Henüz Kuran-ı Kerimde Kabe'ye dönme emri gelmeden evvel peygamberimiz de önceki kitaba uymak yani namaz kılarken Beyt-i Makdis'e dönmek durumundadır. Kıble konusu da bu şekilde asırlardır bilinen bir gerçektir.

 

"O, doğru tercihte bulunanı doğru bir yola yöneltir."(Bakara 2/142)

 

 “Doğrusu Rabbiniz’den size, görebileceğiniz gerçekler gelmiştir. Artık kim görürse faydası kendinedir. Kim de körlük ederse zararı kendinedir. Ben sizin bekçiniz değilim.  İşte ayetleri böyle evire çevire anlatırız ki hem "bunu bir yerden okumuşsun" desinler, hem de öğrenecek olan kimselere iyice açıklamış olalım. Rabbi’nden ne vahyedilmişse sen ona uy. O'ndan başka ilah yoktur. Şu müşriklerden yüz çevir.  Allah isteseydi onlar müşrik olmazlardı. Biz seni onlara koruyucu yapmadık. Sen onlara vekil de değilsin.” (En’am 6/104-107)