NUR
[*] ...
[*] Tevbe edip girdiği yanlış yolu bırakan ve iyi işler yapmaya başlayan kişilerin işledikleri günah ne olursa olsun Allah o günahı bağışlar. Bağışlamakla da kalmaz ayrıca iyilik ve ikramda bulunur (Zümer 39/53). Onun en önemli ikramı, böyle birinin işlediği günahı sevaba çevirmesidir (Furkan 25/68-70). Zina ve zina iftirası suçu işleyen biri de tevbe edip kendini düzeltirse, hiç zina etmemiş ve zina iftirasında da bulunmamış kişi konumuna yükselir.
[*] مَّا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ ayetine مقدار ما اكتسب anlamı verilmiştir.
[*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “var etme” anlamında olan şey =شيء’dir. (Müfredât). Allah her şeyi, bir ölçüye göre yaratır. (Kamer 54/49, Ra’d 13/8) İmtihanla ilgili olanları iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır. (Enbiyâ 21/35) Allah, herkesin iyi işler yapıp doğru yolda olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece gerekeni yapanı doğru yolda sayar. (Nur 24/46) Yaptığının iyi mi yoksa kötü mü olduğunu da kuluna ilham eder. (Şems 91/7-10)
Buna göre şâe = شاء fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı” insan olursa “tercihinin gereğini yaptı” anlamına gelir. Bir ayet şöyledir: ”Gerekeni Allah yapsaydı hepinizi tek bir toplum haline getirirdi. Ama Allah, (sapıklığın) gereğini yapanı sapık sayar, (doğru yolda olmanın) gereğini yapanı da yoluna kabul eder. Yaptıklarınızdan elbette sorumlu tutulacaksınız.” (Nahl 16/93)
Kur’an’da olmayan kader inancını İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe = شاء fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş, bu yanlış anlamı, tefsirlere ve sözlüklere yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Yukarıdaki âyetin meali şöyle olmuştur:
“Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Ama O, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola eriştirir. Bütün yaptıklarınızdan elbette sorumlu tutulacaksınız.”
Bunu yapanlar Kur’an’ı, çelişkili bir kitap gibi göstermeyi de başarmışlardır. Ayrıntı için bkz: http://www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-meset-irade-ve-fitrat.html
[*] Evlenmede namus konusu
[1*] Bu ve bundan sonraki âyet, kadın ile erkeğin, sosyal hayatta ayrıştırmak için değildir. Çünkü verilen selamı, cinsiyet ayrımı olmadan daha iyisiyle almak emredilmiştir (Nisa 4/86) Ama bakışlar, en etkili iletişim aracı olduğundan dikkatli olmak gerekir. Bunun en kestirme yolu göz bebeklerini büyültecek şekilde bakmamaktır.
[2*] Ferc, iki kolun arası ile iki bacağın arasındaki organlardır. (Lisan'ul-arab)
[1*] Güzellik diye meal verdiğimiz kelime ziynet = الزينة’tir. Bazıları bunun, dış elbise veya süs olduğunu söyler. Dış elbise, hem kadının hem erkeğin zinetidir. (A’raf 7/31) Süs eşyasının takılması da yasak değildir. (A’raf 7/32) Kadın, insanlar için ziynet kılındığından (Al-i İmran 3/14) bu ayetteki ziynet, kadına ait güzelliklerden başkası olamaz. Âyette geçen “gizledikleri ziynetleri” ifadesi de bu anlamı destekler. Çünkü kadın, vücudu örtülü olduğu halde dans ederek, oynayarak, sesiyle veya yürüyüşüyle gizli güzelliklerinin bilinmesini sağlayabilir.
[2*] “görünen kısım”ifadesinin başörtüden önce geçmesinden, yüzün görünen güzelliklerden olduğu anlaşılır.
[3*] "başörtüleri” anlamını verdiğimiz humur humur =خُمُر, hımar =خِمار’ın çoğuludur. Arap örfünde hımar, kadının başını örttüğü örtüye isim olmuştur. Müfredât
[4*] Esirler ve küçük çocuklar ile ilgili özel hükümler Nur 24/58. âyette gelecektir.
[5*] Kadın, ayağını farklı şekilde yere basarak sağa-sola eğilip güzelliklerini göstermeye çalışabilir. Bu ayet kadınların, erkekler karşısında bu gibi davranışlarını da yasaklamıştır.
[*1] Ayetin tam karşılığı “nikah bulamayanlar” şeklindedir. Nikah kelimesi mastar olduğu için Arap dili açısından burada, “nikahlanacağı kişi” من نكحه anlamı uygun olur. İlk ayette Allah, maddi yardım sözü verdiği için bu ayette kelimeye “nikahlanacağı kişi” anlamını vermek gerekir.
[*2] Bunun ilk örneği Cüveyriye’dir. (ö. 56/676) Aişe (r.a) validemiz şöyle demiştir: Hâris b. Mustalik’in kızı Cüveyriye, Sâbit b. Kays b. Şemmâs’ın veya amcaoğlunun payına düşmüştü. Kendisi ile ilgili olarak onlarla sözleşti (mükâtebe yaptı). Göz dolduran bir güzelliği vardı. Aişe dedi ki, yaptığı sözleşme konusunda Resulüllah’tan (s.a.v) istekte bulunmaya geldi. Kapıda durdu, onu gördüm, halinden hoşlanmadım. Resulüllah’ın (s.a.v) da benim gördüğümü göreceğini anladım. Dedi ki: “ Ya Resulüllah! Ben Hâris’in kızı Cüveyriye’yim. Başıma gelenleri biliyorsun. Sâbit b. Kays b. Şemmâs’ın payına düştüm. Onunla sözleşme yaptım ve sözleşmem konusunda senden yardım istemeye geldim. ” Resulüllah (s.a.v) dedi ki: “Senin için daha hayırlısı olamaz mı?” “Nasıl yani, Ya Resulüllah?” dedi. “Sözleşme bedelini öder, seninle evlenirim” dedi. O da: “Oldu bu iş!” dedi. Resulüllah (s.a.v)’in Cüveyriye ile evlendiği kulaktan kulağa yayıldı ve herkes ellerindeki esirleri serbest bıraktı.” (Sünen-i Ebî Davud 10/440)
[*3] Âyetteki tehassun = (تَحَصُّنً) ifadesi koruna altına giren demektir (Müfredat). Bir erkek eşini korumakla görevli olduğundan evli kadına muhsana (Nisa 4/24) denir. Bu âyet evlenme ile ilgili olduğundan buradaki tahassun, kızın evlenip kocasının koruması altına girme isteği anlamına gelir.
[*4] Buradaki “kızlarınız” ifadesine yanımızdaki esir kızlar da girerler. Bunu şu âyetten öğreniyoruz: “Mümin, iffetli ve hür kadınları nikâhlayacak kadar varlıklı olmayanlar, hakimiyetiniz altında olan mümin esir kızlarınızı nikahlayabilirler. İmanınızı en iyi bilen Allah’tır. Hepiniz birbirinizdensiniz. Onları (esir kadınları), iffetli olmaları, zinadan uzak durmuş ve gizli dostlar edinmemiş olmaları şartıyla ailelerinin izni ile nikahlayın ve mehirlerini kendilerine, marufa (Kur’an ölçülerine) uygun olarak verin.” (Nisa 4/24)
[1*] Burada kelimenin asıl anlamı “kör pencere”dir. Orası, dışarıdan içeriye ses ve ışık geçirmez özellikte yalıtılmış olur. Ona sağır pencere de denir. Küçük bir hücre gibi olduğu için okuyucunun kolay anlaması için oyuk kelimesi tercih edilmiştir. Oyuğa konan lamba, onun her tarafını aydınlatır.
[*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir. İnsanın bir şeyi var etmesi, gerekeni yapması ile olur” (Müfredât). Ayrıca En’âm 6/148-149’un dipnotlarına bkz.
[1*] Resul (رسول), “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi o sözü iletmek için gönderilen elçi anlamına da gelir (Müfredat). Allah’ın elçilerinin görevi, O’nun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. Bu sebeple Kur’an’da geçen رسول اللّه = Allah’ın resulü sözlerinde asıl vurgu âyetleredir. Uhud savaşında nebîmiz’in öldüğüne dair haberlerin yayılması üzerine şu âyet inmişti:
“Muhammed sadece elçidir. Ondan önce de elçiler geldi. O ölse veya öldürülse, gerisin geri mi döneceksiniz?” ( Al-i İmrân 3/144)
Allah’ın son resulü öldüğü için bizim muhatabımız olan resul, sadece Kur’an’dır. Resul kelimesine “resulün/elçinin getirdiği” meali bunun için verilmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Resullere apaçık tebliğden başka ne düşer?" (Nahl 16/35)
"Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, bunu yapmazsan onun resullüğünü yapmamış olursun" (Maide 5/67)
[2*] İltifat Bakara 2/64
[*] ...
[*] Büluğa ermeden sadece üç vakitte izin aldıkları halde, büluğa erdikten sonra he zaman izin almaları gerekir.
[*] Kadının tebberrücü (تَبَرَّج); yüz, boyun, boğaz ve gerdanındaki güzelliği göstermekle birlikte gözleriyle güzel bir bakış sergilemesidir. (el-Ayn) Güzel göz bebeğinin etrafındaki geniş beyazlığa da burç dendiği için (el-Ayn) göz bebeklerini büyültecek şekilde bakmak da teberrüc olur. Böyle bir teberrüc, kadına da erkeğe de yasaktır:
“Mümin erkeklere söyle, bakışlarını kıssınlar” (Nur 24/30)
“Mümin kadınlara da söyle, bakışlarını kıssınlar” (Nur 24/31)
Kadına da erkeğe de “... ferçlerini korusunlar.”(Nur 24/30 ve 31) emri verilmiştir. Ferc, iki kolun arası ile iki bacağın arasındaki organlardır. (Lisan'ul-arab) Gerdanlık, iki kolun arasında yer aldığı için oranın örtülmesi de emredilmiştir. Bu emir kadınlar için kesindir. Erkekler için: “Onları daha da geliştirecek olan budur.” (Nur 24/30) ifadesi kullanıldığı için onlar, kadınlar kadar titiz olmayabilirler.
Kadınlara verilen: “Başörtülerinin bir kısmını yakalarının üstüne vursunlar.” (Nur 24/31) emrinden dolayı onlar, âyette sayılan kişiler dışında kimsenin yanında boyunlarını ve başlarını açamayacaklardır.
Kadınlara ayrıca cilbab emri de verilmiştir: “Ey Nebî! Eşlerine, kızlarına ve inanıp güvenenlerin kadınlarına söyle de cilbablarını (büyük başörtülerini) üzerlerine yaklaştırsınlar. Bu, namuslu olduklarının anlaşılarak incitilmemeleri açısından daha uygundur.” (Ahzab 33/59)
Oturup kalmış ve evlenme ümidi bitmiş bir kadın, güzel görünme gayretine de girmezse kimse tarafından rahatsız edilmez. Bu sebeple ayetten ilk anlaşılan, bu kadınların dışarıya cilbabsız çıkabilecekleridir. Ayette teberrüc kelimesi geçtiği için de güzelliğini gösterme gayretine girmeden boğazını ve gerdanlığını da açabileceği anlaşılabilir.
[1*] Kadın, erkek bir arada veya ayrı ayrı.
[2*] عَلَى أَنفُسِكُمْ ifadesine dostlarınız anlamı vermemizin sebebi Bakara 2/84. âyette aynı ifadenin “soydaşlar” anlamında kullanılmış olmasıdır.
[*] İltifat Bakara 2/64