HAC
[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.
[1*] En’am 6/31, A’raf 7/187, Nahl 16/77, Kehf 18/21, 36, Hac 22/6-7, Rum 30/12-16, 55, Lokman 31/34, Ahzab 33/63, Sebe 34/3, Zuhruf 43/66, Muhammed 47/18, Naziat 79/42-46.
[1*] Müzzemmil 73/17, Naziat 79/6-7, Abese 80/33-40, Tekvir 81/1-14.
[2*] İnsanların bu halini görenler, o günün sıkıntılarından etkilenmeyecek olanlardır (Enbiya 21/101-103).
[3*] Çetin, ayetteki (شديد) şedîd’in karşılığıdır. Şedîd, ‘güçlü bağla bağlı’ anlamındadır. Allah, vereceği cezayı, kulunun suçuna bağlamıştır. Çetinlik, işlenen suçun karşılığının bir misli artırılacak olmasındandır (En'âm 6/160, Nahl 16/126, Mümin 40/40).
[*] Nisa 4/118-120, Furkan 25/29, Zuhruf 43/36-37, Mücadele 58/19.
[1*] Mudga (مضغة) ısırılmış et parçası anlamına gelir. Bu da embriyonun aşamalarından biridir. Isırılıp bırakılmış et parçasında dişler iz bırakır. Gelişmekte olan embriyonun omurga kemiklerinin oluşmaya başladığı bölgedeki görüntüsü bu şekildedir.
[3*] Şâe (شاء) fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey (شيء) mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir (Müfredât). Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder (Kamer 54/49, Ra’d 13/8). İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır (Enbiyâ 21/35). Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar (Nur 24/46). Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur (Şems 91/7-10). Buna göre şâe (شاء) fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı (Nahl 16/93). Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe (شاء) fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz: http://www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-mesiet-irade-ve-fitrat.html
[4*] Vefat, ruhun bedenden ayrılmasıdır. Ruh bedenden iki durumda ayrılır, biri uykuda, diğeri de ölüm sırasında olur. Allah, hem uyuyan hem de ölen kişinin ruhunu koruma altına alır. Uyuyan kişinin ruhu, uyandığında, ölen kişinin ruhu da vücut, ahirette tekrar yaratıldığında geri döner (En’am 6/60, Zümer 39/42, Tekvîr 81/7).
[5*] Nahl 16/70, Rum 30/54, Yasin 36/68.
[1*] Hac 22/62, Lokman 31/30.
[2*] Yunus 10/56, Mü’minun 23/80, Mü’min 40/68, Duhan 44/8.
[3*] Kamer 54/49.
[1*] Mü’min 40/59. Casiye 45/26, 32.
[2*] Tâhâ 20/55, Nuh 71/17-18, Abese 80/21-22, İnfitar 82/4-5, Adiyat 100/9.
[*] Hac 22/3, Lokman 31/20, Mü’min 40/35, 56.
[*] Lokman 31/6-7, Casiye 45/7-10.
[*] Âl-i İmrân 3/182, Nisa 4/40, En’âm 6/160, Enfal 8/51, Fussilet 41/46, Kaf 50/29.
[*] Allah sistemini imtihan için kurmuştur. Herkesi verdiği nimetleri ile de çektirdiği sıkıntılarla da imtihandan geçirir (Bakara 2/155-157, Kehf 18/7, Enbiya 21/35, Muhammed 47/31). Ama bazı insanların tek hedefi, dünyalık, mal, mülk ve itibardır. İbadeti de o maksatla yapar. İşleri iyi giderse “Rabbim bana verdi bana!” der, İmtihan gereği Allah onu sıkıntıya soktuğunda “Rabbim bana ihanet etti” der, büyük bir ümitsizliğe kapılır ve yoldan çıkar. (Hud 11/9-11, İsra 17/83, Fussilet 41/49-50, Fecr 89/15-16).
[*] Bu kişiler, Allah’ın desteğini almak için büyük gördükleri kişilerin kabirlerini, türbelerini ziyaret eder, onları Allah ile aralarına koyup yardım isterler (Yunus 10/18, Furkan 25/55, Ahkâf 46/4-6).
[*] Kabirlerde yatan kimselerden yardım isteyenler, bir sonuç alamadıklarını görünce tarikat ve cemaat liderlerine giderek onları araya koyup Allah’a ulaşmaya çalışır. Onların cemaatlerine katılmak, kendilerine bazı dünyevi faydalar sağlayabilir ama bu ayete göre onlar, faydadan çok zarar verirler.
[1*] Hac 22/23, Muhammed 47/12.
[2*] Buruc 85/16.
[1*] “Hedefine ulaşacağı yol” anlamı verdiğimiz sebeb (سبب) kelimesi Arapçada “kendisiyle bir yere ulaşılan şey” anlamındadır (Müfredat). Kur’an’da, Zülkarneyn’i kutuplara, Ye’cuc ve Me’cuc’un olduğu yere ulaştıran yollar için sebeb (سبب) kelimesi kullanılmıştır (Kehf 18/84, 85, 89-92). Ayette sözü edilen kişiyi hedefine ulaştıracak yol, yapması gereken çalışmayı, eksiksiz yapmasıdır.
[2*] Hac 22/12 ve 13. ayetlerde sözü edilen varlıklara yalvarmayı bıraksın.
[3*] Keyd (كيد), bir şeyi sağlam bir şekilde çözüme kavuşturmayı ifade eder (Mekâyis). Burada keyd (كيد) kelimesi mef’ulüne muzaf kılındığı için “ (keyduhu) كَيْدُهُ” ibaresine “ona gösterilen çözüm” yani Allah’ın gösterdiği çözüm anlamı verilmiştir. Allah’ın kuluna çözüm yolu göstermesi, (Yusuf 12/76. ayetinde de aynı kelimeyle ifade edilmektedir.
[1*] Bakara 2/99, Hadid 57/9.
[1*] "Yahudi" kavramı Davud aleyhisselamın krallığından sonra ortaya çıkmıştır. Davud aleyhisselam Yakub aleyhisselamın oğullarından Yahuda’nın soyundan gelir. Bundan dolayı onun krallığına "Yahuda Krallığı" denmiştir. "Yahudi" kavramı başlarda "Yahuda krallığına mensup kişi" manasında kullanıyordu. Yahuda krallığı, Babil istilasında yıkılınca bu kavram İsrailoğullarının dini-etnik kimliklerini ifade için kullanılmaya başlandı. Kur'an'ın indiği dönemde de "Yahudilik" doğru veya yanlış İsrailoğullarının tüm dini geleneğini (Torah, Talmud, Midraşîm vs.) ifade etmekteydi.
[2*] Sâbiîler, Yahya aleyhisselamın ümmeti olmalıdır. Çünkü Allah Teala, her nebi gibi (Âl-i İmran 3/81) Yahya aleyhisselama da kitap ve hikmet vermiştir (Meryem 19/12, En’âm 6/84-89). Sabiîlerin temel kitapları Ginza, Draşya d Yahya ve Kolasta’dır. Ginza (hazine) yaklaşık 600 sayfadan oluşur. Âdem’in kitabı şeklinde de adlandırılan bu kutsal kitap çeşitli dualar, teoloji, mitoloji, ölüm ve ölüm sonrası hayat vb. konuları ihtiva eder. Draşya d Yahya büyük ölçüde Vaftizci Yahyâ olarak bilinen Yahya aleyhisselamı ve öğretilerini konu alır. Araplar’ın, sıkça vaftiz ritüelini yerine getiren Sâbiî komşularını bundan dolayı muğtesile (suya dalanlar, yıkananlar) diye adlandırdıkları bilinmektedir (Şinasi Gündüz, Sâbiîlik, DİA). Sabiilerin dili Mandence’dir. Bundan dolayı Sabiiliğe Batıda Mandeizm denir.
[3*] Bir ayette, Hristiyan anlamında "Nasrânî", on dört ayette de onun çoğulu olan "Nasâra" kullanılır. Kelimenin, Îsâ aleyhisselamın yardım talebine havârilerin olumlu cevap vermeleri sebebiyle (Âl-i İmrân 3/52; Saf 61/14), “yardım etme” anlamındaki nasr kökünden (Müfredat) veya İsa'nın memleketi olan Nâsıra kelimesinden türetildiği söylenir (Kürşat Demirci Hristiyanlık, DİA).
[4*] Mecusîler diğer adıyla Zerdüştîler, ateşe tapanlar olarak bilinir. Oysa Mecusi kaynaklarında Zerdüşt’ün getirdiği öğretiler, tek tanrı olan Ahura Mazda’ya dayandırılır. Bu sebeple Mazdeizm de denilmektedir. Mecusilerin kutsal kitabı olan Avesta, Gatalar denen 17 bölümden oluşur ve her bölümün kendi isimleri vardır. Sonradan bu kitaba din adamları tarafından yorumlar eklenmiş ve Zend adında yeni kutsal metinler oluşturulmuştur. Abdest, beş vakit namaz, kurban, sadaka ve zekat gibi birçok ibadet, Avesta’da yer almaktadır. (Pordavut, Hurda-i Avesta Bahş-i ez Kitab-i Avesta, s. 103-106; Avesta, Yasna, 32.)
[5*] Kıyamet günü ile ilgili olarak bu açıklamayı yapmamızın sebebi, A’râf 7/32. âyette Allah’ın nimetlerinden dünyada hem müminlerin hem de kafirlerin yararlanacağı ama kıyamet günü müminlere özel olacağının bildirilmesidir. Bu sebeple o gün, sadece mezardan kalkış günü değil, kalkışla birlikte başlayıp sonsuza kadar devam edecek olan gündür.
[6*] Bakara 2/62, Mâide 5/69. Kendisine bir elçinin tebliği ulaşmayan kimse, bile bile şirk koşmamakla (Bakara 2/22) ve bildiği doğrulara uymakla yükümlü olur.
[*] Secde, eğilme ve boyun eğme anlamına gelir (Müfredat). Bakara 2/34, 58, Nisa 4/154, A’raf 7/11, 161, Yusuf 12/4, 100, Ra’d 13/15 ve Nahl 16/48. ayetlerde bu anlamdadır.
[*] Maide 5/36-37, Secde 32/20, Fâtır 35/36-37, Casiye 45/35.
[1*] Arap dilinde beyt, gece kalınabilecek yerdir (Müfredât). “İnsanlar için kurulan ilk Beyt, Bekke’dedir” (Âl-i İmran 3/96). “Bir yolunu bulanların o Beyt’te hac yapması, Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır.” (Âl-i İmran 3/97). Bekke, ekin bitmeyen bir vadidir (İbrâhîm 14/37) Tevrat’ta oraya Bekke Vadisi denir (Mezmurlar 84:4-7).Bekke Vadisini içinde barındıran şehrin adı Mekke’dir. Batı sınırı, 17 km uzağındaki Hudeybiye’ye kadar uzanır (Fetih 48/24). Mekke için Mescid-i Haram ifadesi de kullanılır (Tevbe 9/7). Kâbe’ye de beyt denir (Bakara 2/127, Maide 5/2, 97). Mekke, Allah tarafından güvenli hale getirilmiş ve dünyanın her yerinden her türlü ürünün insanlara ulaştırılabileceği özellikte kılınmıştır (Bakara 2/125-126). İbrahim aleyhisselam, oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi, eski temelleri üzerine yeniden bina ettikten sonra Allah ona, hac ve umre ibadetlerinin yapıldığı yerleri göstermiş (Bakara 2/128, 158, 196) ve o yerlere Makam-ı İbrahim adını vermiştir (Âl-i İmran 3/97). Hac ibadeti Arafat, Müzdelife, Mina, Kâbe, Safa ve Merve’de yapılır
[2*] Tavaf, bir şeyin çevresini dolaşmaktır (Müfredat). Buradaki tavaf emri, hac ve umre ibadetlerinin yapıldığı bütün yerleri kapsar (Bakara 2/158, Âl-i İmran 3/96-97). Bunlar; Kabe’nin etrafında dönmek, Safa ile Merve arasında gidip gelmek, Arafat, Müzdelife ve Mina’ya gidip dönmektir.
[3*] Bakara 2/125, 129.
[1*] Buradaki ilan, herkesin bildiği hac ibadetinin tekrar başladığının duyurulmasıdır. Âdem aleyhisselamdan beri hac ibadeti yapılan bu yerler, Nuh tufanında kaybolmuştu. İbrahim ve İsmail aleyhisselam, Kabe’nin yerini tespit edip eski temelleri üzerinde yükselttikten sonra, Allah onlara hac ibadetinin yapılacağı diğer yerleri de gösterdi (Bakara 2/127-128). Bundan sonra da haccı ilan etmesini emretti.
[2*] Âl-i İmran 3/96-97.
[1*] Maide 5/2.
[2*] Herkesce bilinen günler, Kurban bayramı günleridir. Bu ayet, hac günleri ile kurban bayramı günlerinin aynı olduğunu gösterir.
[3*] Buradaki kurban, Kurban Bayramı kurbanıdır. Çünkü hac ibadetine özel bir kurban yoktur. Bu kurbanın hacca gidip hac günlerinden önce umre yapanların kesmesi gereken kurbanla (Bakara 2/196) da ilgisi yoktur. Nebimiz Veda Haccında hem kendisi hem de eşleri için (Bünyamin Erul, Vedâ Haccı, DİA) kurban bayramı kurbanı kesmiştir (Buhârî, Edâhî, 3).
[4*] Hac 22/36.
[1*] "Geldikten sonra” ifadesi önceki ayeti gereğidir. O ayette geliş maksatları belirtilmiş, burada da geldikten sonra hacıların yapmaları gereken ilk görev anlatılmıştır.
[2*] Hac ibadeti yapanların ilk görevleri, Arafat ve Müzdelife vakfeleridir (Bakara 2/198). Burada bu iki görevi ifade için tefes kelimesi kullanılmıştır. Tay kabilesinden Urve b. Mudarris dedi ki, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme geldim, Cem’de (Müzdelife’de) vakfe yerindeydi. Dedim ki, “Ya Resulallah, Tay dağından geldim. Bineğim perişan oldu, kendimi de yordum. Vallahi üzerinde beklemediğim bir kum tepesi olmadı, ben hacı olabilir miyim?” Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki “Kim bizimle birlikte şu namazı kılar ve daha önce gece veya gündüz Arafat’a gelmiş olursa haccını tamamlamış, tefesini yerine getirmiş olur”. (Ebû Davûd, “Menasik”, 69; Tirmizî, “Hac”, 57; Nesâî,“Menâsik”, 211; Ahmed b. Hanbel 4/261; İbn Mâce, “Menâsik”, 57)
[3*] Buradaki adaklar, hac ibadeti için ihrama giren kişinin üstlenmiş olduğu cinsel ilişkide bulunmama, yasakları çiğnememe ve kavga etmeme görevleridir (Bakara 2/197). Cinsel ilişki yasağı, bayramın birinci günü büyük şeytan taşlandıktan sonra ihramdan çıkmakla sona erer ve Kabe bundan sonra tavaf edilir (Hac 22/29).
[4*] Arap dilinde beyt, gece kalınabilecek yerdir (Müfredât). Atîk ise güzel, soylu, hür, şerefli, eski anlamlarına gelir (DİA). Bu niteleme, bahsi geçen yerin insanlık tarafından çok eskiden beri bilindiğini gösterir (Âl-i İmran 3/96). İbrahim aleyhisselam oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi, eski temelleri üzerine yeniden bina ettikten sonra Allah ona, hac ve umre ibadetlerinin yapıldığı yerleri göstermiştir (Bakara 2/128, 158, 196). Buralar Arafat, Müzdelife, Mina, Kâbe, Safa ve Merve’dir.
[1*] Hac 22/32.
[2*] Bakara 2/173, Maide 5/1,3, En'am 6/145, Nahl 16/115.
[*] Nisa 4/48, 116.
[*] Bakara 2/158, Maide 5/2, Hac 22/36.
[1*] Hac 22/28.
[2*] Hacının yanında getirdiği kurbanlığa “hedy” denir (Maide 5/2). Kesim zamanına kadar bunların sütünden ve yününden yararlanılabilir. Ayette geçen “mahill” kesim vakti veya kesim yeri demektir. Hedyin kesim yeri harem bölgesi, kesim vakti de kurban bayramı günleridir (Hac 22/28).
[1*] Mensek: ibadet yeri, ibadet zamanı ve ibadet anlamlarına gelir. Burada, en’am cinsi hayvanlar üzerine Allah’ın adını anarak kesmekten bahsedildiği için bu ayette mensek kelimesiyle, kurban ve kurban kesme zamanının kastedildiği anlaşılır. Hac 22/28. ayette, kurbanın herkesçe bilinen günlerde kesilmesinin emredilmesi ve o günlerin hac yani Kurban Bayramı günleri olması, bütün ümmetlerde kurban kesme zamanının aynı olduğunu gösterir. Tevrat’ta kurban kesme zamanı, İsrailoğullarının Mısır’dan çıktıkları ayın on dördünde idrak edilecek Fısıh (mayasız ekmek) Bayramı olarak geçer (Mısır’dan Çıkış 12/1-12). Fısıh Bayramı’nda, hac ibadeti de yapılır (Yasa’nın Tekrarı 16:16). Kesilecek hayvanların en’âm cinsinden olan koyun ve keçi olarak belirtilmesi ve en az bir yaşında olmalarının emredilmesi (Mısır’dan Çıkış 12:3,5) de Kurban Bayramı kurbanı ile benzerlik göstermektedir. İsa aleyhisselamın da Matta 26/2,17-20’de Fısıh Bayramı’nı belirlenmiş bir günde kutladığına dair bilgi bulunmaktadır.
[2*] Hud 11/23.
[1*] “Bedence gelişmiş” diye tercüme ettiğimiz kelime “el-büdn (الْبُدْنَ)’dür. Büdn, “bedene”nin çoğuludur; vücutça gelişimini tamamlamış demektir. (el-Ayn ve Cevherî, es-Sıhâh) Nebimiz onu “müsinn” (المسن) sözüyle açıklamış ve “Müsinn olandan başkasını kesmeyin. Size güç gelirse koyunun cezaa olanını kesersiniz.” (Müslim, Edâhî, 2-13/1963) demiştir. Müsinn; süt dişleri düşmüş hayvan diye tanımlanır. (Lisan’ul-Arab) Bu yaşa gelmemiş olanına ‘cezaa’ denir. Koyun ve keçinin bir yaşını, sığırın iki yaşını, devenin de dört yaşını bitirmiş olması şartı, bu ayetten dolayıdır.
[2*] Bakara 2/158, Maide 5/2, Hac 22/32
[3*] Âyette yer alan “Sıra sıra dururlarken üzerlerine Allah’ın adını anın” emri, küçük ve büyükbaş hayvanların yere yatırılmadan kesilmesi emridir. Bunlar ayakta iken göğüs kafesinin üstünde yer alan şah damarlarına bıçağın saplanması ile olur. Hayvan, kesildiğinin farkına varmadan kanları akar ve yere yığılır. Kolları ve bacakları yere yapışınca da derisi soyulur ve eti yenir. Buna nahr denir. Allah’ın istediği kesim bu şekildedir.
[4*] Hac 22/28.
[*] Tekbir, Allah’ın yüceliğini dile getirmek yani “Allahu Ekber” diyerek onu zikretmektir. Kurbanla ilgili hükümler bildirildikten sonra Müslümanlara tekbir getirme emri verildiği için bu emir, bayram namazını gösterir. Çünkü Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Benim zikrim için namazı düzgün ve sürekli kıl!” (Taha 20/14) Bayram günü, güneşin doğması ile başlar. Namaz kılınan ilk vakit kuşluk vakti olduğu için bayram namazı bu vakitte kılınır. Senede iki kere kılınan bayram namazının yerine geçecek bir namaz olmadığı ve bu namazın kılınması emredildiği için Nebimiz, Ramazan ve Kurban bayramlarında, eşlerini ve kızlarını namaz kılınan yere çıkarır, bütün kadınların gelmelerini de emrederdi (Buhari, lydeyn 15, 20, Hayz 23, Salât 2, Hacc 81; Müslim, Iydeyn 10-890). Burada ‘namaz kılın‘ değil ‘tekbir getiresiniz’ denildiği için bu emir namazın içindeki tekbirlere işaret etmektedir. Bayram namazlarını diğer namazlardan ayıran bu tekbirlerdir (Bakara 2/185). Namazın en azı iki rekat olduğu için (Nisa 4/102) bayram namazı iki rekat olarak kılınır.
[1*] Yunus 10/103, Rum 30/47, Mü'min 40/51.
[2*] Nisa 4/107.
[1*] Bakara 2/190-191, Tevbe 9/13, Mümtahine 60/1, 8-9.
[2*] Muhammed 47/7, Saf 61/10-13.
[1*] Bakara 2/251.
[2*] Allah'ın dinine yardım onun dinini öğrenmek, öğretmek ve yüklediği görevleri yerine getirmekle olur (Muhammed 47/7, Hadid 57/25, Saf 61/14).
[1*] Yusuf 12/109, Rum 30/9, Fatır 35/44, Mü'min 40/21, 82, Muhammed 47/10.
[2*] En'am 6/104, A'raf 7/179, 195, İsra 17/72, Furkan 25/73, Neml 27/66.
[1*] En'am 6/57-58, Yunus 10/50-51, Nahl 16/1, Ankebut 29/53-54.
[2*] Secde 32/5.
[*] A'raf 7/184, Hud 11/12, Hicr 15/89, Ankebut 29/50, Fatır 35/23, Sad 38/70, Ahkaf 46/9, Zariyat 51/50-51, Mülk 67/26.
[1*] İstiğfar, “söz ve davranışla mağfiret talep etmek”tir. Mağfiret ise, Allah’ın, kulunu azaptan korumasıdır (Müfredat). “Başı koruyan zırhlı başlık” anlamındaki “miğfer” kelimesi de aynı köktendir.
[*] Sebe 34/5, 38, Mü'min 40/4, 35, 56, 69, Fussilet 41/26.
[1*] Nebi ve resul.
[2*] Şeytan doğru yolun üstünde oturur. O yoldan ayrılmayan nebi ve resuller de onun vesvesesine maruz kalırlar (En'am 6/112, İsra 17/73-75). Ama bu vesvese vahiy sırasında olamaz; çünkü Allah bunun için tedbirler alır (Cin 72/26-28).
[3*] A'raf 7/200-202, A’la 87/6.
[1*] Bakara 2/8-10, Tevbe 9/125, Muhammed 47/29.
[2*] Nahl 16/98-100, Zümer 39/22.
[1*] Hac 22/1.
[1*] En'am 6/73, Furkan 25/26, Mü'min 40/16.
[2*] Hac 22/69, Mü'min 40/48.
[1*] Hicret sözlükte (Müfredat), kişinin bir şeyden bedeniyle, diliyle veya kalbiyle uzaklaşmasıdır (Nisa 4/97-100, Enfal 8/72-75, Meryem 19/46, Furkan 25/30, Mümtehine 60/10, Müzzemmil 73/10, Müddessir 74/5).
[2*] Bakara 2/218, Al-i İmran 3/195, Enfal 8/72, 74, Tevbe 9/20, Nahl 16/41, 110.
[1*] Allah’ın ceza ve ödül vermede uyguladığı kural budur. Herkes yaptığının karşılığını görür (Taha 20/15, Mümin 40/17, Casiye 45/22, Necm 53/39-41).
[2*] Bakara 2/194, Nahl 16/126, Şura 42/40, Ceza, verilen zararın giderilmesinden sonra gerçekleşirse, suça denk olur. Mesela kaybolmuş bir deveyi bulan, bulduğunu ilan eder ve onu koruma altına alır ama sahiplenemez. Sahiplenirse hak ettiği ceza, o deveyi onun dengi bir deve ile birlikte ödemektir. Nebîmiz aleyhisselam şöyle demiştir: “Buluntu deve saklanırsa o deveyi, onun gibi bir deve ile birlikte vermek gerekir.” Ebû Davûd, Lukata, 1.
[*] Gece ile gündüz, güneş ve ay gibi kendi yörüngesinde dönen ayrı varlıktır (Yasin 36/40). Dünyanın Güneş ile yaptığı açının daima değişmesi gece ile gündüzün uzayıp kısalmasına sebep olur. Gece gündüzün içine girince gece kısalır, gündüz uzar. Gündüz gecenin içine girince de gündüz kısalır, gece uzar,. Uzaydan çekilen fotoğrafları dikkatlice inceleyenler gece ile gündüzün, daima var olduğunu ve dünyayı, bir küre gibi kuşattıklarını görebilirler (Âl-i İmran 3/27, Lokman 31/29, Fâtır 35/13, Hadid 57/6).
[*] Nahl 16/52, Taha 20/6, Rum 30/26, Lokman 31/26, Sebe 34/1.
[1*] Bakara 2/164, İbrahim 14/32-33, Nahl 16/12, Lokman 31/20, Casiye 45/12-13.
[2*] Ra’d 13/2, Lokman 31/10, Fatır 35/41.
[1*] Hac 22/28, 34, 36.
[2*] Kasas 28/87, Şura 42/15.
[3*] Kendilerine kitap verilenler, kitaplarındaki bir çok hükmü gizlemişlerdir. Bu ayetlere göre kurban ibadeti de gizlenen hükümlerdendir (Maide 5/15).
[1*] Kıyamet ayağa kalkma ve kalkış demektir. Kıyamet günü, insanların yeniden dirilip kabirlerinden kalkması ile başlayan ve sonsuza kadar süren zaman dilimidir (A’râf 7/32).
[*] En'am 6/59, Hud 11/6, Kehf 18/49, Neml 27/75, Fatır 35/11, Kamer 54/52-53, Hadid 57/22-23.
[1*] Ahkaf 46/4.
[*] Enfal 8/31, Yunus 10/15, İsra 17/41, 46, Meryem 19/73, Lokman 31/7, Casiye 45/8, Ahkaf 46/7.
[1*] Bakara 2/26-27.
[*] Taha 20/110.
[*] Bakara 2/43, Necm 53/62.
[1*] Maide 5/54. Cihad (جهاد), düşmanın, şeytanın veya arzuların baskısına karşı Allah’ın emrine uymak için verilen her türlü mücadeledir (Müfredat). Allah yolunda savaş, cihadın çok önemli bir parçasıdır. Birini doğru yoldan çıkarmak için gösterilen gayrete de cihad denir (Ankebut 29/8).
[2*] Maide 5/35, Tevbe 6/41.
[3*] Âl-i İmran 3/110, 164.
[4*] Bakara 2/286, Maide 5/6.
[5*] Bakara 2/130, 135, Âl-i İmran 3/95, Nisa 4/125, En’am 6/161, Nahl 16/123.
[6*] Ayetteki şehid kelimesine, meşhûd anlamı verilmiştir. Çünkü bu kalıpta olan bir kelimeye hem ism-i fail (eylemi yapan) hem de ism-i mef’ul (eyleme konu olan) anlamı verilebilir. Müslümanların, insanlara örnek olmaları (Âl-i İmran 3/110), Muhammed aleyhisselamı da kendilerine örnek almaları gerektiği için (Ahzâb 33/21) burada uygun olan kelimeye “örnek” anlamının verilmesidir (Bakara 2/143).