HAC

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Hac 22/1)
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْۚ اِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظ۪يمٌ
Ey insanlar! Rabbinize karşı yanlış yapmaktan sakının! O saatin[1*] /yeniden diriliş saatinin sarsıntısı,[2*] gerçekten büyük bir şeydir.

[1*] En’am 6/31, A’raf 7/187, Nahl 16/77, Kehf 18/21, 36, Hac 22/6-7, Rum 30/12-16, 55, Lokman 31/34, Ahzab 33/63, Sebe 34/3, Zuhruf 43/66, Muhammed 47/18, Naziat 79/42-46.

 

(Hac 22/2)
يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّٓا اَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارٰى وَمَا هُمْ بِسُكَارٰى وَلٰكِنَّ عَذَابَ اللّٰهِ شَد۪يدٌ
Onu göreceğiniz gün, her emzikli anne emzirdiği yavruyu unutmuş, her hamile de düşük yapmış durumda olur.[1*] İnsanları sarhoş görürsün,[2*] oysa sarhoş değillerdir; ne var ki Allah’ın azabı çetindir.[3*]

[1*] Müzzemmil 73/17, Naziat 79/6-7, Abese 80/33-40, Tekvir 81/1-14.

[2*] İnsanların bu halini görenler, o günün sıkıntılarından etkilenmeyecek olanlardır (Enbiya 21/101-103).

[3*] Çetin, ayetteki (شديد) şedîd’in karşılığıdır. Şedîd, ‘güçlü bağla bağlı’ anlamındadır. Allah, vereceği cezayı, kulunun suçuna bağlamıştır. Çetinlik, işlenen suçun karşılığının bir misli artırılacak olmasındandır (En'âm 6/160, Nahl 16/126, Mümin 40/40).

 

(Hac 22/3)
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَر۪يدٍۙ
Kimi insanlar, Allah hakkında bilgisizce tartışmaya girer[*] ve her hayırsız şeytana uyar.

[*] Hac 22/8, Lokman 31/20, Mü’min 40/35, 56.


(Hac 22/4)
كُتِبَ عَلَيْهِ اَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَاَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْد۪يهِ اِلٰى عَذَابِ السَّع۪يرِ
Şeytan hakkında yazılan şudur: Kim onu, kendine veli edinirse /yakın bilirse o, mutlaka onu saptırır ve alevli ateşin azabına yönlendirir.[*]

[*] Nisa 4/118-120, Furkan 25/29, Zuhruf 43/36-37, Mücadele 58/19.


(Hac 22/5)
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنْ كُنْتُمْ ف۪ي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَاِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْۜ وَنُقِرُّ فِي الْاَرْحَامِ مَا نَشَٓاءُ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ اِلٰٓى اَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْـًٔاۜ وَتَرَى الْاَرْضَ هَامِدَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَاَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍ
Ey insanlar! Yeniden dirilme konusunda şüpheniz varsa (şöyle bir düşünün): Biz sizi topraktan, sonra döllenmiş yumurtadan, sonra rahim duvarına asılı bir embriyodan, sonra da yapısı belli belirsiz bir çiğnem et[1*] parçasından (aşamalı olarak) yarattık.[2*] (Bu anlatılanlar yeniden dirilişi) size açıklamamız içindir. Yaşamasını uygun gördüğümüzü[3*] belli bir süreye kadar rahimlerde tutar, sonra sizi bir bebek olarak çıkarırız. Sonra da güçlü kuvvetli hale gelesiniz diye (yaşatırız). Kiminiz (erken yaşta) vefat ettirilir;[4*] kiminiz de ömrün en düşkün haline döndürülür,[5*] böylece bilirken bir şey bilmez hale getirilir. Toprağı da kurumuş bir halde görürsün; ama üzerine suyu indirdiğimiz zaman kıpırdar, kabarır ve erkekli dişili her güzel bitkiyi bitirir.[6*]

[1*] Mudga (مضغة) ısırılmış et parçası anlamına gelir. Bu da embriyonun aşamalarından biridir. Isırılıp bırakılmış et parçasında dişler iz bırakır. Gelişmekte olan embriyonun omurga kemiklerinin oluşmaya başladığı bölgedeki görüntüsü bu şekildedir. 

[3*] Şâe (شاء) fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey (شيء) mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir (Müfredât). Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder (Kamer 54/49, Ra’d 13/8). İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır (Enbiyâ 21/35). Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar (Nur 24/46). Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur (Şems 91/7-10). Buna göre şâe (شاء) fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı (Nahl 16/93). Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe (شاء) fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz: http://www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-mesiet-irade-ve-fitrat.html

[4*] Vefat, ruhun bedenden ayrılmasıdır. Ruh bedenden iki durumda ayrılır, biri uykuda, diğeri de ölüm sırasında olur. Allah, hem uyuyan hem de ölen kişinin ruhunu koruma altına alır. Uyuyan kişinin ruhu, uyandığında, ölen kişinin ruhu da vücut, ahirette tekrar yaratıldığında geri döner (En’am 6/60, Zümer 39/42, Tekvîr 81/7).

[5*] Nahl 16/70, Rum 30/54, Yasin 36/68.  

[6*] İnsanın yeniden dirilişi, bir tohumun toprak altında gelişimi gibidir (Araf 7/25, Rum 30/19, Zuhruf 43/11).

(Hac 22/6)
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّهُ يُحْيِ الْمَوْتٰى وَاَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ
Bu, Allah’ın hak /gerçek ilah olması;[1*] ölülere hayat vermesi,[2*] her şeye bir ölçü koyması,[3*]

[1*] Hac 22/62, Lokman 31/30.

[2*] Yunus 10/56, Mü’minun 23/80, Mü’min 40/68, Duhan 44/8.

[3*] Kamer 54/49.


(Hac 22/7)
وَاَنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ لَا رَيْبَ ف۪يهَاۙ وَاَنَّ اللّٰهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ
kendisinde hiç şüphe olmayan saatin mutlaka gelecek olması[1*] ve Allah’ın kabirlerde olanları mutlaka diriltecek olması sebebiyledir.[2*]

[1*] Mü’min 40/59. Casiye 45/26, 32.

[2*] Tâhâ 20/55, Nuh 71/17-18, Abese 80/21-22, İnfitar 82/4-5, Adiyat 100/9.


(Hac 22/8)
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُن۪يرٍۙ
Kimi insan da Allah hakkında bir bilgiye, bir rehbere ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmadan tartışmaya girer.[*]

[*] Hac 22/3, Lokman 31/20, Mü’min 40/35, 56.

 

(Hac 22/9)
ثَانِيَ عِطْفِه۪ لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَنُذ۪يقُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَذَابَ الْحَر۪يقِ
Bunu, (insanları) Allah’ın yolundan saptırmak için kibirli bir hale bürünerek yapar. Böyle biri için dünyada rezillik vardır. Kıyamet /mezardan kalkış gününde de ona yangın azabını tattıracağız.[*]

[*] Lokman 31/6-7, Casiye 45/7-10.


(Hac 22/10)
ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ۟
(Ona şöyle denecek) “İşte bu, kendi ellerinle yaptığına karşılıktır. Yoksa Allah kullarına asla haksızlık etmez!”[*]

[*] Âl-i İmrân 3/182, Nisa 4/40, En’âm 6/160, Enfal 8/51, Fussilet 41/46, Kaf 50/29.


(Hac 22/11)
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللّٰهَ عَلٰى حَرْفٍۚ فَاِنْ اَصَابَهُ خَيْرٌۨ اطْمَاَنَّ بِه۪ۚ وَاِنْ اَصَابَتْهُ فِتْنَةٌۨ انْقَلَبَ عَلٰى وَجْهِه۪۠ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ
İnsanlardan kimi de Allah’a sınırda kulluk eder. Eline bir imkân geçerse onunla rahatlar; başına bir sıkıntı gelince de (kulluktan) yüz çevirir. Böylesi, dünyayı da kaybeder âhireti de. Apaçık kayıp işte budur![*]

[*] Allah sistemini imtihan için kurmuştur. Herkesi verdiği nimetleri ile de çektirdiği sıkıntılarla da imtihandan geçirir (Bakara 2/155-157, Kehf 18/7, Enbiya 21/35, Muhammed 47/31). Ama bazı insanların tek hedefi, dünyalık, mal, mülk ve itibardır. İbadeti de o maksatla yapar. İşleri iyi giderse “Rabbim bana verdi bana!” der, İmtihan gereği Allah onu sıkıntıya soktuğunda  “Rabbim bana ihanet etti” der, büyük bir ümitsizliğe kapılır ve yoldan çıkar. (Hud 11/9-11, İsra 17/83, Fussilet 41/49-50, Fecr 89/15-16).

 

(Hac 22/12)
يَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُ وَمَا لَا يَنْفَعُهُۜ ذٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَع۪يدُ
Kendisine bir zararı olmayacak, bir yarar da sağlamayacak şeyleri Allah ile arasına koyarak onlara yalvarır. Pek derin sapkınlık işte budur![*]

[*] Bu kişiler, Allah’ın desteğini almak için büyük gördükleri kişilerin kabirlerini, türbelerini ziyaret eder, onları Allah ile aralarına koyup yardım isterler (Yunus 10/18, Furkan 25/55, Ahkâf 46/4-6).

 

 

 


(Hac 22/13)
يَدْعُوا لَمَنْ ضَرُّهُٓ اَقْرَبُ مِنْ نَفْعِه۪ۜ لَبِئْسَ الْمَوْلٰى وَلَبِئْسَ الْعَش۪يرُ
Kendisine zararı yararından daha yakın olan kimseye de yalvarır. O, ne kötü bir yakın ve ne kötü bir yoldaştır![*]

[*] Kabirlerde yatan kimselerden yardım isteyenler, bir sonuç alamadıklarını görünce tarikat ve cemaat liderlerine giderek onları araya koyup Allah’a ulaşmaya çalışır. Onların cemaatlerine katılmak, kendilerine bazı dünyevi faydalar sağlayabilir ama bu ayete göre onlar, faydadan çok zarar verirler. 

 

 

 


(Hac 22/14)
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُر۪يدُ
Allah, inanıp güvenen ve iyi işler yapanları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır.[1*] Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.[2*]

[1*] Hac 22/23, Muhammed 47/12.

[2*] Buruc 85/16.


(Hac 22/15)
مَنْ كَانَ يَظُنُّ اَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ اِلَى السَّمَٓاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغ۪يظُ
Her kim Allah’ın dünyada da ahirette de kendisine asla yardım etmeyeceğini düşünecek hale gelirse hedefine ulaşacağı bir yolda[1*] göğe/ Allah’a el açsın ve diğerlerini derhal bıraksın[2*] da ona gösterilen bu çözümün[3*] kendisini kızdıran şeyi tamamen giderip gidermeyeceğine baksın![4*]

[1*] “Hedefine ulaşacağı yol” anlamı verdiğimiz sebeb (سبب) kelimesi Arapçada “kendisiyle bir yere ulaşılan şey” anlamındadır (Müfredat). Kur’an’da, Zülkarneyn’i kutuplara, Ye’cuc ve Me’cuc’un olduğu yere ulaştıran yollar için sebeb (سبب) kelimesi kullanılmıştır (Kehf 18/84, 85, 89-92). Ayette sözü edilen kişiyi hedefine ulaştıracak yol, yapması gereken çalışmayı, eksiksiz yapmasıdır. 

[2*] Hac 22/12 ve 13. ayetlerde sözü edilen varlıklara yalvarmayı bıraksın.

[3*] Keyd (كيد), bir şeyi sağlam bir şekilde çözüme kavuşturmayı ifade eder (Mekâyis). Burada keyd (كيد)  kelimesi  mef’ulüne muzaf kılındığı için “ (keyduhu) كَيْدُهُ” ibaresine “ona gösterilen çözüm” yani Allah’ın gösterdiği çözüm anlamı verilmiştir. Allah’ın kuluna çözüm yolu göstermesi, (Yusuf 12/76. ayetinde de aynı kelimeyle ifade edilmektedir. 

 

(Hac 22/16)
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍۙ وَاَنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يُر۪يدُ
İşte böyle… Onu /Kur’an’ı açık ayetler şeklinde indirdik.[1*] Allah isteyen kişiyi[2*] yoluna kabul eder.

[1*] Bakara 2/99, Hadid 57/9.

[2*] Yunus 10/108, Ra’d 13/27, İsra 17/15.


(Hac 22/17)
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالصَّابِـ۪ٔينَ وَالنَّصَارٰى وَالْمَجُوسَ وَالَّذ۪ينَ اَشْرَكُواۗ اِنَّ اللّٰهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ
İnanıp güvenmiş olanlar ile Yahudiler,[1*] Sâbiîler,[2*] Hristiyanlar,[3*] Mecûsîler[4*] ve bir de (Allah’a) ortak koşanlar var ya! Allah, kıyamet (mezardan kalkış ile başlayan ahiret)[5*] günü onların arasını ayıracaktır.[6*] Allah, her şeye şahittir.

[1*] "Yahudi" kavramı Davud aleyhisselamın krallığından sonra ortaya çıkmıştır. Davud aleyhisselam Yakub aleyhisselamın oğullarından Yahuda’nın soyundan gelir. Bundan dolayı onun krallığına "Yahuda Krallığı" denmiştir. "Yahudi" kavramı başlarda "Yahuda krallığına mensup kişi" manasında kullanıyordu. Yahuda krallığı, Babil istilasında yıkılınca bu kavram İsrailoğullarının dini-etnik kimliklerini ifade için kullanılmaya başlandı. Kur'an'ın indiği dönemde de "Yahudilik" doğru veya yanlış İsrailoğullarının tüm dini geleneğini (Torah, Talmud, Midraşîm vs.) ifade etmekteydi.

[2*]  Sâbiîler, Yahya aleyhisselamın ümmeti olmalıdır. Çünkü Allah Teala, her nebi gibi (Âl-i İmran 3/81) Yahya aleyhisselama da kitap ve hikmet vermiştir (Meryem 19/12, En’âm 6/84-89). Sabiîlerin temel kitapları Ginza, Draşya d Yahya ve Kolasta’dır. Ginza (hazine) yaklaşık 600 sayfadan oluşur. Âdem’in kitabı şeklinde de adlandırılan bu kutsal kitap çeşitli dualar, teoloji, mitoloji, ölüm ve ölüm sonrası hayat vb. konuları ihtiva eder. Draşya d Yahya büyük ölçüde Vaftizci Yahyâ olarak bilinen Yahya aleyhisselamı ve öğretilerini konu alır. Araplar’ın, sıkça vaftiz ritüelini yerine getiren Sâbiî komşularını bundan dolayı muğtesile (suya dalanlar, yıkananlar) diye adlandırdıkları bilinmektedir (Şinasi Gündüz, Sâbiîlik, DİA). Sabiilerin dili Mandence’dir. Bundan dolayı Sabiiliğe Batıda Mandeizm denir. 

[3*] Bir ayette, Hristiyan anlamında "Nasrânî", on dört ayette de onun çoğulu olan "Nasâra" kullanılır. Kelimenin, Îsâ aleyhisselamın yardım talebine havârilerin olumlu cevap vermeleri sebebiyle (Âl-i İmrân 3/52; Saf 61/14), “yardım etme” anlamındaki nasr kökünden (Müfredat) veya İsa'nın memleketi olan Nâsıra kelimesinden türetildiği söylenir (Kürşat Demirci Hristiyanlık, DİA).

[4*] Mecusîler diğer adıyla Zerdüştîler, ateşe tapanlar olarak bilinir. Oysa Mecusi kaynaklarında Zerdüşt’ün getirdiği öğretiler, tek tanrı olan Ahura Mazda’ya dayandırılır. Bu sebeple Mazdeizm de denilmektedir. Mecusilerin kutsal kitabı olan Avesta, Gatalar denen 17 bölümden oluşur ve her bölümün kendi isimleri vardır. Sonradan bu kitaba din adamları tarafından yorumlar eklenmiş ve Zend adında yeni kutsal metinler oluşturulmuştur. Abdest, beş vakit namaz, kurban, sadaka ve zekat gibi birçok ibadet, Avesta’da yer almaktadır. (Pordavut, Hurda-i Avesta Bahş-i ez Kitab-i Avesta, s. 103-106; Avesta, Yasna, 32.)

[5*] Kıyamet günü ile ilgili olarak bu açıklamayı yapmamızın sebebi, A’râf 7/32. âyette Allah’ın nimetlerinden dünyada hem müminlerin hem de kafirlerin yararlanacağı ama kıyamet günü müminlere özel olacağının bildirilmesidir. Bu sebeple o gün, sadece mezardan kalkış günü değil, kalkışla birlikte başlayıp sonsuza kadar devam edecek olan gündür. 

[6*] Bakara 2/62, Mâide 5/69. Kendisine bir elçinin tebliği ulaşmayan kimse, bile bile şirk koşmamakla (Bakara 2/22) ve bildiği doğrulara uymakla yükümlü olur.


(Hac 22/18)
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَٓابُّ وَكَث۪يرٌ مِنَ النَّاسِۜ وَكَث۪يرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُۜ وَمَنْ يُهِنِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ
Görmedin mi, göklerde olanlarla yerde olanlar, Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hareket eden tüm canlılar ve bir çok insan Allah’a secde ediyor /boyun eğiyor;[*] insanların birçoğuna da azap hükmü hak oldu. Allah kimi değersiz kılarsa onu değerli hale getirecek kimse olamaz. Allah, gerekli gördüğü şeyi yapar.

[*] Secde, eğilme ve boyun eğme anlamına gelir (Müfredat). Bakara 2/34, 58, Nisa 4/154, A’raf 7/11, 161, Yusuf 12/4, 100, Ra’d 13/15 ve Nahl 16/48. ayetlerde bu anlamdadır.


(Hac 22/19)
هٰذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا ف۪ي رَبِّهِمْۘ فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِنْ نَارٍۜ يُصَبُّ مِنْ فَوْقِ رُؤُ۫سِهِمُ الْحَم۪يمُۚ
İşte bunlar (Allah’a boyun eğenlerle azabı hak edenler), Rableri hakkında münakaşa eden iki taraftır. Kâfirlik eden taraf için ateşten elbiseler biçilecek ve başlarından aşağı kaynar sular dökülecektir.[*]

[*] İbrahim 14/49-50, Duhan 44/47-49.


(Hac 22/20)
يُصْهَرُ بِه۪ مَا ف۪ي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُۜ
Onunla karınlarının içinde olanlar ve derileri eritilecektir[*].

[*] Nisa 4/56, Duhan 44/43-46, Vakıa 56/51-56.


(Hac 22/21)
وَلَهُمْ مَقَامِعُ مِنْ حَد۪يدٍ
Onlar için demirden topuzlar hazırlanmıştır[*].

[*] Hakka 69/32, Müzemmil 73/12-13, İnsan 76/4.


(Hac 22/22)
كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ اُع۪يدُوا ف۪يهَا وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ۟
Çektikleri gamdan dolayı ne zaman oradan çıkmak isteseler oraya geri döndürülürler ve onlara, “Yangın azabını tadın bakalım!”[*] denir.

[*] Maide 5/36-37, Secde 32/20, Fâtır 35/36-37, Casiye 45/35.


(Hac 22/23)
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۜ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ
Allah inanıp güvenen ve iyi işler yapanları ise içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Onlara altın bileklikler ve inciler takılacak, oradaki elbiseleri ipekten olacaktır.[*]

[*] Kehf 18/31, Fatır 35/33, Duhan 44/51-53, İnsan 76/21.


(Hac 22/24)
وَهُدُٓوا اِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِۗ وَهُدُٓوا اِلٰى صِرَاطِ الْحَم۪يدِ
Onlar sözün güzeline[1*] yöneltilmiş, her şeyi mükemmel yapanın (Allah’ın) yoluna kabul edilmiş kimselerdir.[2*]

[*] Âl-i İmran 3/101, En’am 6/126, Şura 42/52-53.


(Hac 22/25)
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذ۪ي جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَٓاءًۨ الْعَاكِفُ ف۪يهِ وَالْبَادِۜ وَمَنْ يُرِدْ ف۪يهِ بِاِلْحَادٍ بِظُلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ۟
Kafirlik edenler, (insanları) Allah’ın yolundan ve Mescid-i Haram’dan[1*] engelleyenler; orada yaşayan ve dışarıdan gelen her insan için eşit seviyede kıldığımız Mescid-i Haram’dan… Kim ki orada haktan uzaklaşmak, yanlış işler yapmak isterse ona acıklı bir azap tattırırız.[2*]

[1*] Bakara 2/125, Âl-i İmran 3/96.


(Hac 22/26)
وَاِذْ بَوَّأْنَا لِاِبْرٰه۪يمَ مَكَانَ الْبَيْتِ اَنْ لَا تُشْرِكْ ب۪ي شَيْـًٔا وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّٓائِف۪ينَ وَالْقَٓائِم۪ينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ
Bir gün o Beyt’in olduğu yere[1*] İbrahim’i yerleştirmiş ve ona şöyle demiştik: “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler,[2*] kıyam, rüku ve secde edenler /namaz kılanlar için Beyt’imi tertemiz tut!”[3*]

[1*] Arap dilinde beyt, gece kalınabilecek yerdir (Müfredât). “İnsanlar için kurulan ilk Beyt, Bekke’dedir” (Âl-i İmran 3/96). “Bir yolunu bulanların o Beyt’te hac yapması, Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır.” (Âl-i İmran 3/97). Bekke, ekin bitmeyen bir vadidir (İbrâhîm 14/37) Tevrat’ta oraya Bekke Vadisi denir (Mezmurlar 84:4-7).Bekke Vadisini içinde barındıran şehrin adı Mekke’dir. Batı sınırı, 17 km uzağındaki Hudeybiye’ye kadar uzanır (Fetih 48/24). Mekke için Mescid-i Haram ifadesi de kullanılır (Tevbe 9/7). Kâbe’ye de beyt denir (Bakara 2/127, Maide 5/2, 97). Mekke, Allah tarafından güvenli hale getirilmiş ve dünyanın her yerinden her türlü ürünün insanlara ulaştırılabileceği özellikte kılınmıştır (Bakara 2/125-126). İbrahim aleyhisselam, oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi, eski temelleri üzerine yeniden bina ettikten sonra Allah ona, hac ve umre ibadetlerinin yapıldığı yerleri göstermiş (Bakara 2/128, 158, 196) ve o yerlere Makam-ı İbrahim adını vermiştir (Âl-i İmran 3/97). Hac ibadeti Arafat, Müzdelife, Mina, Kâbe, Safa ve Merve’de yapılır

[2*] Tavaf, bir şeyin çevresini dolaşmaktır (Müfredat). Buradaki tavaf emri, hac ve umre ibadetlerinin yapıldığı bütün yerleri kapsar (Bakara 2/158, Âl-i İmran 3/96-97). Bunlar; Kabe’nin etrafında dönmek, Safa ile Merve arasında gidip gelmek, Arafat, Müzdelife ve Mina’ya gidip dönmektir. 

[3*] Bakara 2/125, 129.


(Hac 22/27)
وَاَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْت۪ينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَم۪يقٍۙ
İnsanlara haccı ilan et;[1*] ister yaya olarak ister dağlar arasındaki yolları aşan bitkin binekler üzerinde sana gelsinler.[2*]

[1*] Buradaki ilan, herkesin bildiği hac ibadetinin tekrar başladığının duyurulmasıdır. Âdem aleyhisselamdan beri hac ibadeti yapılan bu yerler, Nuh tufanında kaybolmuştu. İbrahim ve İsmail aleyhisselam, Kabe’nin yerini tespit edip eski temelleri üzerinde yükselttikten sonra, Allah onlara hac ibadetinin yapılacağı diğer yerleri de gösterdi (Bakara 2/127-128). Bundan sonra da haccı ilan etmesini emretti.

[2*] Âl-i İmran 3/96-97.


(Hac 22/28)
لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۚ فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْبَٓائِسَ الْفَق۪يرَۘ
Kendilerine olan faydalarını yaşayarak görmek[1*] ve Allah’ın onlara rızık olarak verdiği en’âm (koyun, keçi, sığır ve deve) cinsi hayvanlar üzerine, herkesçe bilinen günlerde[2*] O’nun adını anmak (kurban kesmek) için[3*] (gelsinler). O kurbanlardan siz de yiyin, fakir olup zor durumda kalana da yedirin.[4*]

[1*] Maide 5/2.

[2*] Herkesce bilinen günler, Kurban bayramı günleridir. Bu ayet, hac günleri ile kurban bayramı günlerinin aynı olduğunu gösterir. 

[3*] Buradaki kurban, Kurban Bayramı kurbanıdır. Çünkü hac ibadetine özel bir kurban yoktur. Bu kurbanın hacca gidip hac günlerinden önce umre yapanların kesmesi gereken kurbanla (Bakara 2/196) da ilgisi yoktur. Nebimiz Veda Haccında hem kendisi hem de eşleri için (Bünyamin Erul, Vedâ Haccı, DİA) kurban bayramı kurbanı kesmiştir (Buhârî, Edâhî, 3).

[4*] Hac 22/36.


(Hac 22/29)
ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَت۪يقِ
(Hac yapmak için geldikten) sonra[1*] Arafat ve Müzdelife vakfelerini yapsınlar,[2*] adaklarını yerine getirsinler[3*] ve Beyt-i Atîk’te[4*] (Kâbe, Safa, Merve ve Mina’da) tavaflarını yapsınlar.[5*]

[1*] "Geldikten sonra” ifadesi önceki ayeti gereğidir. O ayette geliş maksatları belirtilmiş, burada da geldikten sonra hacıların yapmaları gereken ilk görev anlatılmıştır.

[2*] Hac ibadeti yapanların ilk görevleri, Arafat ve Müzdelife vakfeleridir (Bakara 2/198). Burada bu iki görevi ifade için tefes kelimesi kullanılmıştır. Tay kabilesinden Urve b. Mudarris dedi ki, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme geldim, Cem’de (Müzdelife’de) vakfe yerindeydi.  Dedim ki, “Ya Resulallah, Tay dağından geldim. Bineğim perişan oldu, kendimi de yordum. Vallahi üzerinde beklemediğim bir kum tepesi olmadı, ben hacı olabilir miyim?” Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki “Kim bizimle birlikte şu namazı kılar ve daha önce gece veya gündüz Arafat’a gelmiş olursa haccını tamamlamış, tefesini yerine getirmiş olur”. (Ebû Davûd, “Menasik”, 69; Tirmizî, “Hac”, 57; Nesâî,“Menâsik”, 211; Ahmed b. Hanbel 4/261; İbn Mâce, “Menâsik”, 57)

[3*] Buradaki adaklar, hac ibadeti için ihrama giren kişinin üstlenmiş olduğu cinsel ilişkide bulunmama, yasakları çiğnememe ve kavga etmeme görevleridir (Bakara 2/197). Cinsel ilişki yasağı, bayramın birinci günü büyük şeytan taşlandıktan sonra ihramdan çıkmakla sona erer ve Kabe bundan sonra tavaf edilir (Hac 22/29).

[4*] Arap dilinde beyt, gece kalınabilecek yerdir (Müfredât). Atîk ise güzel, soylu, hür, şerefli, eski anlamlarına gelir (DİA). Bu niteleme, bahsi geçen yerin insanlık tarafından çok eskiden beri bilindiğini gösterir (Âl-i İmran 3/96).  İbrahim aleyhisselam oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi, eski temelleri üzerine yeniden bina ettikten sonra Allah ona, hac ve umre ibadetlerinin yapıldığı yerleri göstermiştir (Bakara 2/128, 158, 196). Buralar Arafat, Müzdelife, Mina, Kâbe, Safa ve Merve’dir.  

[5*] Tavaf, bir şeyin çevresini dolaşmaktır (Müfredat). İbrahim aleyhisselamın ibadetini yaptığı yerlerdeki tavaf, Kâbe’yi tavaf ile birlikte hac ve umre sırasında ibadet amacıyla gidilmesi gereken bütün yerleri kapsar (Bakara 2/158, Âl-i İmran 3/96-97).

 


(Hac 22/30)
ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِۙ
(Hac ibadeti) işte böyledir. Kim Allah’ın dokunulmaz kıldığı şeylere saygı gösterirse[1*] bu, Rabbinin katında onun için iyi olur. Size bildirilenler hariç[2*] en’am (koyun, keçi, sığır ve deve) cinsi hayvanlar size helal kılınmıştır. Putlaştırılan[3*] pisliklerden uzak durun! Yalan sözlerden de uzak durun!

[1*] Hac 22/32.

[2*] Bakara 2/173, Maide 5/1,3, En'am 6/145, Nahl 16/115.

[3*] “Putlaştırılan” diye meal verdiğimiz “evsan (أَوْثان)”, “vesen (وثن)” sözcüğünün çoğuludur. Vesen, yalnızca somut put olan “sanem (صنم)”den farklı olarak, somut veya soyut her türlü putu gösterir (Lisan-ul Arab). Demek ki bu ayetin kapsamına putlaştırılmış her türlü ideoloji, kurum ya da kişi girer. Vesen ile sanem arasında mahiyet açısından fark olsa da şer’î açıdan aynıdırlar, yani kişi onlardan hangisine kayıtsız şartsız boyun eğerse eğsin, müşrik olur (Ankebut 29/17, 25).

 


(Hac 22/31)
حُنَفَٓاءَ لِلّٰهِ غَيْرَ مُشْرِك۪ينَ بِه۪ۜ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَكَاَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَٓاءِ فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ اَوْ تَهْو۪ي بِهِ الرّ۪يحُ ف۪ي مَكَانٍ سَح۪يقٍ
Doğrudan Allah’a yönelmiş, O'na şirk koşmamış kimseler olun! Her kim Allah’a şirk koşarsa gökten düşmüş de onu kuşlar kapışıyor ya da rüzgâr onu uzak bir yere savuruyor gibi olur[*].

[*] Nisa 4/48, 116.


(Hac 22/32)
ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ
(Şirk koşanın hali) işte böyledir. Kim de Allah’a kulluğun simgelerine[*] saygı gösterirse (bilsin ki) bu, kalplerdeki takvadan kaynaklanır.

[*] Bakara 2/158, Maide 5/2, Hac 22/36.

 


(Hac 22/33)
لَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّهَٓا اِلَى الْبَيْتِ الْعَت۪يقِ۟
(Hacıların kurban bayramında keseceği)[1*] Kurbanlıklarda belirli bir süreye kadar sizin için faydalar vardır. Sonra varıp kesilecekleri yer[2*] Beyt-i Atîk’tir (Harem bölgesidir).[3*]

[1*] Hac 22/28.

[2*] Hacının yanında getirdiği kurbanlığa “hedy” denir (Maide 5/2). Kesim zamanına kadar bunların sütünden ve yününden yararlanılabilir. Ayette geçen “mahill” kesim vakti veya kesim yeri demektir. Hedyin kesim yeri harem bölgesi, kesim vakti de kurban bayramı günleridir (Hac 22/28).

[3*] Beyt-i Atîk için bkz. Hac 22/29.
 

(Hac 22/34)
وَلِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۜ فَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَلَهُٓ اَسْلِمُواۜ وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ
Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği en’am (koyun, keçi, sığır ve deve) cinsi hayvanların üzerine O’nun adını ansınlar (kurban kessinler) diye bütün ümmetler için geçerli bir ibadet zamanı belirledik.[1*] Hepinizin ilahı tek bir ilahtır; öyleyse sadece O’na teslim olun. Sen alçak gönüllülere müjde ver![2*]

[1*] Mensek: ibadet yeri, ibadet zamanı ve ibadet anlamlarına gelir. Burada, en’am cinsi hayvanlar üzerine Allah’ın adını anarak kesmekten bahsedildiği için bu ayette mensek kelimesiyle, kurban ve kurban kesme zamanının kastedildiği anlaşılır. Hac 22/28. ayette, kurbanın herkesçe bilinen günlerde kesilmesinin emredilmesi ve o günlerin hac yani Kurban Bayramı günleri olması, bütün ümmetlerde kurban kesme zamanının aynı olduğunu gösterir. Tevrat’ta kurban kesme zamanı, İsrailoğullarının Mısır’dan çıktıkları ayın on dördünde idrak edilecek Fısıh (mayasız ekmek) Bayramı olarak geçer (Mısır’dan Çıkış 12/1-12). Fısıh Bayramı’nda, hac ibadeti de yapılır (Yasa’nın Tekrarı 16:16). Kesilecek hayvanların en’âm cinsinden olan koyun ve keçi olarak belirtilmesi ve en az bir yaşında olmalarının emredilmesi (Mısır’dan Çıkış 12:3,5) de Kurban Bayramı kurbanı ile benzerlik göstermektedir. İsa aleyhisselamın da Matta 26/2,17-20’de Fısıh Bayramı’nı belirlenmiş bir günde kutladığına dair bilgi bulunmaktadır. 

[2*] Hud 11/23.

 


(Hac 22/35)
اَلَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِر۪ينَ عَلٰى مَٓا اَصَابَهُمْ وَالْمُق۪يمِي الصَّلٰوةِۙ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Onlar; Allah anılınca yürekleri titreyen, başlarına gelenler karşısında sabırlı davranan /duruşunu bozmayan, namazı düzgün ve sürekli kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayra harcayan kimselerdir.[*]

[*] Enfal 8/2-4, Secde 32/15, Zümer 39/23.


(Hac 22/36)
وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ لَكُمْ ف۪يهَا خَيْرٌۗ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا صَوَٓافَّۚ فَاِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّۜ كَذٰلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Sizin için de (en’amın) bedence gelişimini tamamlamış olanlarını[1*] Allah’a kulluğun simgelerinden[2*] yaptık. Onların size yararları vardır. Sıra sıra dururlarken üzerlerine Allah’ın adını anın (ve kesin)![3*] Yanları yere yapıştığı zaman onlardan yiyin, istemeyene de isteyene de yedirin![4*] Şükredesiniz /görevlerinizi yerine getiresiniz diye onları bu şekilde sizin hizmetinize verdik.

[1*] “Bedence gelişmiş” diye tercüme ettiğimiz kelime “el-büdn (الْبُدْنَ)’dür. Büdn, “bedene”nin çoğuludur; vücutça gelişimini tamamlamış demektir. (el-Ayn ve Cevherî, es-Sıhâh) Nebimiz onu “müsinn” (المسن) sözüyle açıklamış ve “Müsinn olandan başkasını kesmeyin. Size güç gelirse koyunun cezaa olanını kesersiniz.” (Müslim, Edâhî, 2-13/1963) demiştir. Müsinn; süt dişleri düşmüş hayvan diye tanımlanır. (Lisan’ul-Arab) Bu yaşa gelmemiş olanına ‘cezaa’ denir. Koyun ve keçinin bir yaşını, sığırın iki yaşını, devenin de dört yaşını bitirmiş olması şartı, bu ayetten dolayıdır.

[2*] Bakara 2/158, Maide 5/2, Hac 22/32

[3*] Âyette yer alan “Sıra sıra dururlarken üzerlerine Allah’ın adını anın” emri, küçük ve büyükbaş hayvanların yere yatırılmadan kesilmesi emridir. Bunlar ayakta iken göğüs kafesinin üstünde yer alan şah damarlarına bıçağın saplanması ile olur. Hayvan, kesildiğinin farkına varmadan kanları akar ve yere yığılır. Kolları ve bacakları yere yapışınca da derisi soyulur ve eti yenir. Buna nahr denir. Allah’ın istediği kesim bu şekildedir.

[4*] Hac 22/28.


(Hac 22/37)
لَنْ يَنَالَ اللّٰهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَٓاؤُ۬هَا وَلٰكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوٰى مِنْكُمْۜ كَذٰلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْۜ وَبَشِّرِ الْمُحْسِن۪ينَ
Onların etleri de kanları da Allah’a asla ulaşmaz; ama O’na sizin takvanız (yanlışlardan sakınmış olmanız) ulaşır. Onları bu şekilde sizin hizmetinize verdi ki sizi doğruya yöneltmesine karşılık Allah’ı tekbirlerle anasınız (bayram namazı kılasınız).[*] Sen güzel davrananlara müjde ver!

[*] Tekbir, Allah’ın yüceliğini dile getirmek yani “Allahu Ekber” diyerek onu zikretmektir. Kurbanla ilgili hükümler bildirildikten sonra Müslümanlara tekbir getirme emri verildiği için bu emir, bayram namazını gösterir. Çünkü Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Benim zikrim için namazı düzgün ve sürekli kıl!” (Taha 20/14) Bayram günü, güneşin doğması ile başlar. Namaz kılınan ilk vakit kuşluk vakti olduğu için bayram namazı bu vakitte kılınır. Senede iki kere kılınan bayram namazının yerine geçecek bir namaz olmadığı ve bu namazın kılınması emredildiği için Nebimiz, Ramazan ve Kurban bayramlarında, eşlerini ve kızlarını namaz kılınan yere çıkarır, bütün kadınların gelmelerini de emrederdi (Buhari, lydeyn 15, 20, Hayz 23, Salât 2, Hacc 81; Müslim, Iydeyn 10-890). Burada ‘namaz kılın‘ değil ‘tekbir getiresiniz’ denildiği için bu emir namazın içindeki tekbirlere işaret etmektedir. Bayram namazlarını diğer namazlardan ayıran bu tekbirlerdir (Bakara 2/185). Namazın en azı iki rekat olduğu için (Nisa 4/102) bayram namazı iki rekat olarak kılınır.

 

(Hac 22/38)
اِنَّ اللّٰهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ۟
Allah, inanıp güvenenleri korur.[1*] Allah, hainlik ve nankörlükte direnip duranların ise hiç birini sevmez.[2*]

[1*] Yunus 10/103, Rum 30/47, Mü'min 40/51.

[2*] Nisa 4/107.


(Hac 22/39)
اُذِنَ لِلَّذ۪ينَ يُقَاتَلُونَ بِاَنَّهُمْ ظُلِمُواۜ وَاِنَّ اللّٰهَ عَلٰى نَصْرِهِمْ لَقَد۪يرٌۙ
Kendilerine savaş açılanlara, haksızlığa uğratılmaları sebebiyle savaş izni verildi[1*]. Allah, onlara yardımın kuralınıelbette belirlemiştir[2*].

[1*] Bakara 2/190-191, Tevbe 9/13, Mümtahine 60/1, 8-9.

[2*] Muhammed 47/7, Saf 61/10-13.


(Hac 22/40)
اَلَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ اِلَّٓا اَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللّٰهُۜ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ ف۪يهَا اسْمُ اللّٰهِ كَث۪يرًاۜ وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ
Onlar sırf “Rabbimiz Allah’tır.” dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılanlardır. Eğer Allah, insanların bir kısmını bir kısmıyla engellemese manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın adı çokça anılan mescitler kesinlikle yerle bir edilirdi.[1*] Allah, kendine /dinine yardım edene[2*] elbette yardım eder. Güçlü ve daima üstün olan Allah’tır.

[1*] Bakara 2/251.

[2*] Allah'ın dinine yardım onun dinini öğrenmek, öğretmek ve yüklediği görevleri yerine getirmekle olur (Muhammed 47/7, Hadid 57/25, Saf 61/14).


(Hac 22/41)
اَلَّذ۪ينَ اِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ
Onlar; kendilerine yeryüzünde güç ve imkan versek namazı düzgün ve sürekli kılan, zekatı veren, marufun /iyi şeylerin yapılmasını isteyen, münkerden /kötü şeylerden sakındıran kimselerdir.[*] Her işin sonu Allah’a varır.

[*] Nur 24/55-56.


(Hac 22/42)
وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُۙ
(Halkın) Seni yalanlıyorsa (bil ki) bunlardan önce Nuh’un halkı, Ad ve Semud da (kendilerine gelen elçileri) yalanlamışlardı[*].

[*] Âl-i İmran 3/184, En'am 6/34, 147, Fatır 35/4, 25.


(Hac 22/43)
وَقَوْمُ اِبْرٰه۪يمَ وَقَوْمُ لُوطٍۙ
İbrahim’in halkı ile Lut’un halkı da aynısını yapmıştı.


(Hac 22/44)
وَاَصْحَابُ مَدْيَنَۚ وَكُذِّبَ مُوسٰى فَاَمْلَيْتُ لِلْكَافِر۪ينَ ثُمَّ اَخَذْتُهُمْۚ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ
Medyenliler de öyle. Musa da yalanlandı. O kafirlere önce süre tanıdım, sonra onları yakaladım. Benim de onları tanımamam nasılmış, (görün)![*]

[*] Ra'd 13/32, Sebe 34/45, Mülk 67/18.


(Hac 22/45)
فَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُعَطَّلَةٍ وَقَصْرٍ مَش۪يدٍ
Nice kenti, yanlış işler yaparlarken helak ettik. Artık (duvarları) tavanlarının üstüne çökmüş haldedir. Kullanılmayan nice kuyular ve muhteşem köşkler vardır.[*]

[*] En'am 6/6, Meryem 19/74, Rum 30/9, Kaf 50/36.


(Hac 22/46)
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَٓا اَوْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۚ فَاِنَّهَا لَا تَعْمَى الْاَبْصَارُ وَلٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّت۪ي فِي الصُّدُورِ
(Kafirlik edenler) Yeryüzünü gezip dolaşmadılar mı ki doğru bağlantı kuracakları kalpleri, dinleyecekleri kulakları oluşsun![1*] Şu bir gerçek ki, gözler kör olmaz ama göğüslerdeki kalpler kör olur.[2*]

[1*] Yusuf 12/109, Rum 30/9, Fatır 35/44, Mü'min 40/21, 82, Muhammed 47/10.

[2*] En'am 6/104, A'raf 7/179, 195, İsra 17/72, Furkan 25/73, Neml 27/66.


(Hac 22/47)
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَنْ يُخْلِفَ اللّٰهُ وَعْدَهُۜ وَاِنَّ يَوْمًا عِنْدَ رَبِّكَ كَاَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ
Senden azâbın çabuk gelmesini istiyorlar.[1*] Allah sözünden asla caymaz. Rabbinin katındaki bir gün sizin saydığınız bin yıl gibidir.[2*]

[1*] En'am 6/57-58, Yunus 10/50-51, Nahl 16/1, Ankebut 29/53-54.

[2*] Secde 32/5.


(Hac 22/48)
وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ اَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ ثُمَّ اَخَذْتُهَاۚ وَاِلَيَّ الْمَص۪يرُ۟
Yanlışlar içinde oldukları halde nice kente süre tanıdım, sonra onları yakaladım[*]. Dönüp varılacak yer benim huzurumdur.

[*] Hac 22/44-45.


(Hac 22/49)
قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّمَٓا اَنَا۬ لَكُمْ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۚ
De ki: “Ey insanlar! Ben sizler için sadece açık bir uyarıcıyım[*].

[*] A'raf 7/184, Hud 11/12, Hicr 15/89, Ankebut 29/50, Fatır 35/23, Sad 38/70, Ahkaf 46/9, Zariyat 51/50-51, Mülk 67/26.


(Hac 22/50)
فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ
İnanıp güvenen ve iyi işler yapan kimseler için bağışlanma[1*] ve değerli rızık vardır.[2*]

[1*] İstiğfar, “söz ve davranışla mağfiret talep etmek”tir. Mağfiret ise, Allah’ın, kulunu azaptan korumasıdır (Müfredat). “Başı koruyan zırhlı başlık” anlamındaki “miğfer” kelimesi de aynı köktendir.

[2*] Maide 5/9, Enfal 8/4, Fatır 35/7.


(Hac 22/51)
وَالَّذ۪ينَ سَعَوْا ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ
Ayetlerimizi etkisiz kılmaya çalışan kimseler var ya,[*] işte onlar yakıcı ateşin ahalisidir!”

[*] Sebe 34/5, 38, Mü'min 40/4, 35, 56, 69, Fussilet 41/26.

 


(Hac 22/52)
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ اِلَّٓا اِذَا تَمَنّٰٓى اَلْقَى الشَّيْطَانُ ف۪ٓي اُمْنِيَّتِه۪ۚ فَيَنْسَخُ اللّٰهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللّٰهُ اٰيَاتِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌۙ
Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi[1*] yoktur ki bir şeyi arzu ettiğinde şeytan onun arzusuna bir şey katmış olmasın.[2*] Allah, şeytanın kattığını giderir, sonra âyetlerini (onların zihinlerinde) sağlamlaştırır.[3*] Allah, daima bilen ve kararları doğru olandır.

[1*] Nebi ve resul.

[2*] Şeytan doğru yolun üstünde oturur. O yoldan ayrılmayan nebi ve resuller de onun vesvesesine maruz kalırlar (En'am 6/112, İsra 17/73-75). Ama bu vesvese vahiy sırasında olamaz; çünkü Allah bunun için tedbirler alır (Cin 72/26-28). 

[3*] A'raf 7/200-202, A’la 87/6.


(Hac 22/53)
لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍۙ
Bütün bunlar, şeytanın kattığı şeyi, kalplerinde hastalık olanlara[1*] ve katı kalplilere[2*] bir imtihan vesilesi yapması içindir. Yanlışlara dalmış o kimseler, kesinlikle derin bir ayrılık içindedirler.

[1*] Bakara 2/8-10, Tevbe 9/125, Muhammed 47/29.

[2*] Nahl 16/98-100, Zümer 39/22.


(Hac 22/54)
وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِه۪ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Ayrıca kendilerine bilgi verilmiş olanların, onun /Kur’an’ın Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilip inanmaları ve kalplerinin ona yatışması içindir. Allah inanıp güvenenleri elbette doğru yola yönlendirir.[*]

[*] Sebe 34/5-6.


(Hac 22/55)
وَلَا يَزَالُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتّٰى تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً اَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَق۪يمٍ
Kafirlik edenler, o saat /yeniden diriliş saati[1*] aniden gelinceye veya yarını olmayan bir günün azabı gelinceye kadar[2*] ondan (Allah’ın kitabından) dolayı tereddüt içinde olmaya devam edeceklerdir.

[1*] Hac 22/1.

[2*] “Yarını olmayan gün” kişinin ya da toplumların ömrünün bittiği gündür Artık kimsenin, “şunu yarın yaparım” deme imkanı olmaz (Enbiya 21/95, Mü'minun 23/99-100, Yasin 36/31, Munafikun 63/10-11).
 

(Hac 22/56)
اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِۜ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
O gün tüm yetki Allah’ındır[1*]. Aralarında o hükmedecektir[2*]. İnanıp güvenen ve iyi iş yapanlar nimetlerle dolu cennetlerde olacaklardır.

[1*] En'am 6/73, Furkan 25/26, Mü'min 40/16.

[2*] Hac 22/69, Mü'min 40/48.


(Hac 22/57)
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ
Âyetlerimizi görmezlikte direnen ve onlar karşısında yalana sarılanlar var ya, işte onlar için alçaltıcı bir azap vardır[*].

[*] Bakara 2/39, Maide 5/10, 86, Rum 30/16, Teğabun 64/10.


(Hac 22/58)
وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ قُتِلُٓوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقًا حَسَنًاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ
Allah yolunda hicret[1*] eden, sonra öldürülen veya ölenleri Allah, elbette güzel bir şekilde rızıklandıracaktır.[2*] Şüphesiz Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

[1*] Hicret sözlükte (Müfredat), kişinin bir şeyden bedeniyle, diliyle veya kalbiyle uzaklaşmasıdır (Nisa 4/97-100, Enfal 8/72-75, Meryem 19/46, Furkan 25/30, Mümtehine 60/10, Müzzemmil 73/10, Müddessir 74/5).

[2*] Bakara 2/218, Al-i İmran 3/195, Enfal 8/72, 74, Tevbe 9/20, Nahl 16/41, 110.


(Hac 22/59)
لَيُدْخِلَنَّهُمْ مُدْخَلًا يَرْضَوْنَهُۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَعَل۪يمٌ حَل۪يمٌ
Onları kesinlikle hoşlanacakları bir yere koyacaktır. Allah elbette daima bilen ve pek yumuşak davranandır.


(Hac 22/60)
ذٰلِكَۚ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِه۪ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنْصُرَنَّهُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ
İşte kural şudur:[1*] Kim kendisine karşı işlenen suçun dengiyle[2*] ceza verir, sonra saldırıya uğrarsa Allah ona mutlaka yardım eder. Allah, çokça affeden ve bağışlayandır.

[1*] Allah’ın ceza ve ödül vermede uyguladığı kural budur. Herkes yaptığının karşılığını görür (Taha 20/15, Mümin 40/17, Casiye 45/22, Necm 53/39-41).

[2*] Bakara 2/194, Nahl 16/126, Şura 42/40, Ceza, verilen zararın giderilmesinden sonra gerçekleşirse, suça denk olur. Mesela kaybolmuş bir deveyi bulan, bulduğunu ilan eder ve onu koruma altına alır ama sahiplenemez. Sahiplenirse hak ettiği ceza, o deveyi onun dengi bir deve ile birlikte ödemektir. Nebîmiz aleyhisselam şöyle demiştir: “Buluntu deve saklanırsa o deveyi, onun gibi bir deve ile birlikte vermek gerekir.” Ebû Davûd, Lukata, 1.

 

(Hac 22/61)
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ
İşte Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar[*]. Allah daima dinleyen ve görendir.

[*] Gece ile gündüz, güneş ve ay gibi kendi yörüngesinde dönen ayrı varlıktır (Yasin 36/40). Dünyanın Güneş ile yaptığı açının daima değişmesi gece ile gündüzün uzayıp kısalmasına sebep olur. Gece gündüzün içine girince gece kısalır, gündüz uzar. Gündüz gecenin içine girince de  gündüz kısalır, gece uzar,. Uzaydan çekilen fotoğrafları dikkatlice inceleyenler gece ile gündüzün, daima var olduğunu ve dünyayı, bir küre gibi kuşattıklarını görebilirler (Âl-i İmran 3/27, Lokman 31/29, Fâtır 35/13, Hadid 57/6).

 

(Hac 22/62)
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ هُوَ الْبَاطِلُ وَاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَب۪يرُ
İşte Allah, haktır /gerçek ilahtır, onunla aralarına koyup yardıma çağırdıkları ise batıldır /gerçek dışıdır.[*] Allah daima yücedir, büyüktür.

[*] Hac 22/6, Lokman 31/30.


(Hac 22/63)
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۘ فَتُصْبِحُ الْاَرْضُ مُخْضَرَّةًۜ اِنَّ اللّٰهَ لَط۪يفٌ خَب۪يرٌۚ
Allah’ın gökten su indirdiğini, böylece yeryüzünün yemyeşil hale geldiğini görmedin mi?[*] Allah, her şeyin en ince ayrıntısını belirleyen ve her şeyin iç yüzünü bilendir.

[*] Hac 22/5, Secde 32/27.


(Hac 22/64)
لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ۟
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve yaptığını mükemmel yapan, elbette Allah’tır.[*]

[*] Nahl 16/52, Taha 20/6, Rum 30/26, Lokman 31/26, Sebe 34/1.

 

 


(Hac 22/65)
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي الْاَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْر۪ي فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِه۪ۜ وَيُمْسِكُ السَّمَٓاءَ اَنْ تَقَعَ عَلَى الْاَرْضِ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ
Allah’ın, yerde olan her şeyi, koyduğu kanuna göre denizde akıp giden gemileri hizmetinize verdiğini[1*] ve yere düşmesin diye göğü tuttuğunu[2*] görmedin mi? Onun izniyle düşerse başka. Allah, insanlara karşı pek şefkatlidir,ikramı boldur.

[1*] Bakara 2/164, İbrahim 14/32-33, Nahl 16/12, Lokman 31/20, Casiye 45/12-13.

[2*] Ra’d 13/2, Lokman 31/10, Fatır 35/41.

 


(Hac 22/66)
وَهُوَ الَّذ۪ٓي اَحْيَاكُمْۘ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَكَفُورٌ
O, size hayat veren, sonra öldüren, sonra tekrar hayat verecek olandır.[*] İnsan ise gerçekten nankörlük eder durur.

[*] Bakara 2/28, Rum 30/40, Casiye 45/26.


(Hac 22/67)
لِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا هُمْ نَاسِكُوهُ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْاَمْرِ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَۜ اِنَّكَ لَعَلٰى هُدًى مُسْتَق۪يمٍ
Bütün ümmetler için geçerli bir ibadet (kurban kesme) zamanı belirledik. Onlar o ibadeti yaparlar.[1*] Öyleyse bu konuda seninle çekişmesinler. Sen Rabbine çağır.[2*] Sen kesinlikle dosdoğru bir yol üzerindesin.[3*]

[1*] Hac 22/28, 34, 36.

[2*] Kasas 28/87, Şura 42/15.

[3*] Kendilerine kitap verilenler, kitaplarındaki bir çok hükmü gizlemişlerdir. Bu ayetlere göre kurban ibadeti de gizlenen hükümlerdendir (Maide 5/15).

 


(Hac 22/68)
وَاِنْ جَادَلُوكَ فَقُلِ اللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
Seninle tartışırlarsa de ki: “Allah ne yaptığınızı çok iyi biliyor.”[*]

[*] En'am 6/25, Mü'min 40/69.


(Hac 22/69)
اَللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ
Allah, kıyamet /mezardan kalkış[1*] günü, anlaşmazlığa düştüğünüz konularda aranızda hükmünü verecektir.[2*]

[1*] Kıyamet ayağa kalkma ve kalkış demektir. Kıyamet günü, insanların yeniden dirilip kabirlerinden kalkması ile başlayan ve sonsuza kadar süren zaman dilimidir (A’râf 7/32).

[2*] Hac 22/56.

(Hac 22/70)
اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّ ذٰلِكَ ف۪ي كِتَابٍۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ
Bilmez misin ki Allah, gökte ve yerde olan her şeyi bilir. Bunların yazılı bir kaydı da vardır. Bu, Allah için çok kolaydır.[*]

[*] En'am 6/59, Hud 11/6, Kehf 18/49, Neml 27/75, Fatır 35/11, Kamer 54/52-53, Hadid 57/22-23.

 


(Hac 22/71)
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ سُلْطَانًا وَمَا لَيْسَ لَهُمْ بِه۪ عِلْمٌۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ نَص۪يرٍ
Allah’ın, hakkında hiçbir delil indirmediği veya[1*] hakkında bir bilgilerinin olmadığı şeyi[2*] Allah ile aralarına koyup kulluk ederler. Bu yanlışa dalanların, hiçbir yardımcısı olmaz.

[1*] Ahkaf 46/4.

[2*] Âl-i İmran 3/151, A’raf  7/33, Yusuf 12/40, Necm 53/23.


(Hac 22/72)
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ تَعْرِفُ ف۪ي وُجُوهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الْمُنْكَرَۜ يَكَادُونَ يَسْطُونَ بِالَّذ۪ينَ يَتْلُونَ عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۜ قُلْ اَفَاُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذٰلِكُمْۜ اَلنَّارُۜ وَعَدَهَا اللّٰهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟
Onlara ayetlerimiz, birbirini açıklayacak şekilde bağlantılarıyla birlikte okunduğunda, kâfirlik edenlerin /görmezden gelenlerin inkarcı tavrını yüzlerinden okursun. Kendilerine ayetlerimizi bağlantılarıyla birlikte okuyanlara neredeyse saldıracak gibi olurlar.[*] De ki: “Size bundan da kötüsünü bildireyim mi? Cehennem ateşi! Allah onu, kâfirlere söz vermiştir. O hale gelmek ne kötüdür!”

[*] Enfal 8/31, Yunus 10/15, İsra 17/41, 46, Meryem 19/73, Lokman 31/7, Casiye 45/8, Ahkaf 46/7.


(Hac 22/73)
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُۜ وَاِنْ يَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَيْـًٔا لَا يَسْتَنْقِذُوهُ مِنْهُۜ ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ
Ey insanlar! Size bir örnek veriliyor;[1*] onu dinleyin. Allah ile aranıza koyup yardıma çağırdıklarınız bir araya gelseler bir sinek bile yaratamazlar.[2*] Sinek onlardan birşey kapsa onu geri alamazlar. İsteyen de aciz, kendisinden istenen de!

[1*] Bakara 2/26-27.

[2*] A’raf 7/191, Nahl 16/20, Furkan 25/3.


(Hac 22/74)
مَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ
Allah’a hak ettiği ölçüde değer vermediler[*]. Allah, kesinlikle güçlü ve daima üstündür.

[*] En’am 6/91, Zümer 39/67.


(Hac 22/75)
اَللّٰهُ يَصْطَف۪ي مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلًا وَمِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌۚ
Allah, meleklerden de;[*] insanlardan da elçiler seçer. Allah daima dinler ve görür.

[*] En’am 6/61, Yunus 10/21, Fatır 35/1.


(Hac 22/76)
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ
Allah onların önlerinde olanı da arkalarında kalanı da bilir[*]. Bütün işler, Allah’a arz edilir.

[*] Taha 20/110.


(Hac 22/77)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ
Ey inanıp güvenenler! Rükû edin, secde edin ve Rabbinize kulluk edin! İyi işler yapın ki umduğunuza kavuşasınız.[*]

[*] Bakara 2/43, Necm 53/62.


(Hac 22/78)
وَجَاهِدُوا فِي اللّٰهِ حَقَّ جِهَادِه۪ۜ هُوَ اجْتَبٰيكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدّ۪ينِ مِنْ حَرَجٍۜ مِلَّةَ اَب۪يكُمْ اِبْرٰه۪يمَۜ هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ مِنْ قَبْلُ وَف۪ي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِۚ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّٰهِۜ هُوَ مَوْلٰيكُمْۚ فَنِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ
Allah uğrunda, hakkıyla cihad[1*] edin![2*] O sizi seçti.[3*] Bu dinde size bir zorluk oluşturmadı.[4*] Atanız İbrahim’in dini yaşama biçimine uyun![5*] Allah hem daha önce hem de bu kitapta sizleri “Müslimler /tam teslim olanlar” diye adlandırdı ki bu resul size örnek olsun,[6*] siz de insanlara örnek olasınız.[7*] Öyleyse namazı düzgün ve sürekli kılın, zekâtı verin ve Allah’a sıkı sarılın![8*] O sizin en yakınınızdır. O ne güzel yakın ve ne güzel yardımcıdır![9*]

[1*] Maide 5/54. Cihad (جهاد), düşmanın, şeytanın veya arzuların baskısına karşı Allah’ın emrine uymak için verilen her türlü mücadeledir (Müfredat). Allah yolunda savaş, cihadın çok önemli bir parçasıdır. Birini doğru yoldan çıkarmak için gösterilen gayrete de cihad denir (Ankebut 29/8).

[2*] Maide 5/35, Tevbe 6/41.

[3*] Âl-i İmran 3/110, 164.

[4*] Bakara 2/286, Maide 5/6.

[5*] Bakara 2/130, 135, Âl-i İmran 3/95, Nisa 4/125, En’am 6/161, Nahl 16/123.

[6*] Ayetteki şehid kelimesine, meşhûd anlamı verilmiştir. Çünkü bu kalıpta olan bir kelimeye hem ism-i fail  (eylemi yapan) hem de ism-i mef’ul (eyleme konu olan) anlamı verilebilir. Müslümanların, insanlara örnek olmaları (Âl-i İmran 3/110), Muhammed aleyhisselamı da kendilerine örnek almaları gerektiği için (Ahzâb 33/21) burada uygun olan kelimeye “örnek” anlamının verilmesidir (Bakara 2/143).