NUR

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Nur 24/1)
سُورَةٌ اَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَاَنْزَلْنَا ف۪يهَٓا اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Bu, indirdiğimiz ve (hükümlerini) farz kıldığımız bir suredir[*]. İçindeki bilgileri kullanasınız diye burada açık ayetler indirdik.

[*] Ayette geçen “sûre” kelimesinin kök anlamı “çevreleme ve yükselme”dir. “Şehrin etrafını çeviren duvar” için aynı kökten “sûr” kelimesi kullanılır (Hadid 57/13). İki ucu birleşik ve sınır ifade eden bir yapıda olduğu için bileziğe “sivâr” denir (İnsan 76/21). “Sûre” kelimesi de bir şeyi diğerlerinden ayırmak için çizilen sınırı ifade eder. Sınırlar, yerine göre değişebilir. Nitekim Kur’ân’ın 114 bölümünden her birini diğerinden ayıran çeşitli ölçütler vardır. Mesela Fâtiha suresi, Allah’ın dininin temel ilkelerini en öz biçimde bildirir. Yusuf sûresi bir kıssayı tüm ayrıntılarıyla baştan sona anlatır. Ancak sûre kelimesi Kur’ân’da daha kapsamlı bir kullanıma sahiptir. “Herhangi bir konudaki ayetlerden oluşan anlam kümesi” olarak tanımlayabileceğimiz “kur’ân” kavramı ile sûre kavramı arasında bir irtibat vardır. Ayetlerdeki kullanımlara bakılırsa sûrenin, “herhangi bir konudaki ardışık ayetler topluluğu” olduğu söylenebilir. Bu yönüyle her sûre bir kur’ândır ancak her kur’ân sûre değildir. Çünkü kur’ânın oluşması için ardışık ayetler şart değildir. Herhangi bir konuda farklı yerlerden seçilen ayetler kur’ânı oluşturur ancak mushaftaki yerleri açısından ardışık ayetler olmadığı için bunlara sûre denmez. Ardışık ayetlerden oluşan bir sûrenin herhangi bir ayeti, bir başka anlam kümesinin ayeti de olabilir.


(Nur 24/2)
اَلزَّانِيَةُ وَالزَّان۪ي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍۖ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ ف۪ي د۪ينِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۚ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَٓائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Zina eden kadınla zina eden erkekten her birinin cildine yüz kırbaç[1*] vurun! Allah’ın verdiği cezayı yerine getirirken onlara karşı yumuşamayın! Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız böyle yapın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezayı gözleriyle görsün[2*]!

[1*] Ayetteki celdeleyin = (فَاجْلِدُوا ) emri, hem deriye vurma hem de deri ile vurma anlamındadır (Müfredat). Kırbaç da tek parça deriden yapılmış kamçı anlamındadır. Zinası sabit olan kişilere verilecek ceza budur. Kur’an’da zina suçu için recm yani taşlayarak öldürme cezası yoktur.  Muhammed aleyhisselam Mekke’de iken önceki kitaplara uyma emri aldığı için (En’âm 6/90) Medine’de ceza uygulayabileceği konuma gelince zina suçu işleyenlere Tevrat ve İncil’de bulunan recm cezasını uygulamıştı (Tevrat, Levililer 20/10-21, Tesniye 22/22-26, İncil, Yuhanna 8/3-11, Matta 5/17-19, Buhârî, Hudûd, 24 ve 30). Çünkü henüz konuyla ilgili bir ayet inmemişti. Recm ile ilgili hadisler, bu uygulamayı aktarmaktadır. Allah, Kur’an’da, önceki kitaplarda olan recm cezasını, ilk aşamada kadın için ev hapsi ve sözle incitme, erkek için sadece sözle incitme cezasına çevirerek hafifletmiş (Nisa 4/15-16); daha sonra Nur suresinin bu ayeti ile daha da hafifleterek 100 celde olarak belirlemiştir. Bu cezada kadın-erkek ve evli-bekar ayrımı yoktur (Nisa 4/25, Nur 24/6-9, Ahzab 33/30). Durum böyleyken nebimizin geçici uygulamasını esas alıp ilgili ayetleri görmezlikten gelmenin kabul edilebilir bir yanı yoktur (A’raf 7/3).

[2*] Nisa 4/15-16, İsra 17/32, Furkan 25/68, Mümtahine 60/12.


(Nur 24/3)
اَلزَّان۪ي لَا يَنْكِحُ اِلَّا زَانِيَةً اَوْ مُشْرِكَةًۘ وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَٓا اِلَّا زَانٍ اَوْ مُشْرِكٌۚ وَحُرِّمَ ذٰلِكَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ
Zina eden erkek, ancak zina eden veya müşrik bir kadını nikahına alabilir[1*]. Zina eden kadını da ancak zina eden veya müşrik bir erkek nikahına alabilir. Bunlar (iffetli) müminlere haram kılınmıştır[2*].

[1*] Nur 24/26.

[2*] Kadın olsun erkek olsun, namuslu olmak, gizli veya açık olarak zinadan ve eşcinsellikten uzak durmak evlenmenin olmazsa olmaz şartlarındandır (Nisa 4/24, 25, Maide 5/5 ve Nur 24/26, Necm 53/32). Fuhuş çeşitlerinden uzak duran bir mümin erkek veya kadın, ancak kendi gibi fuhuştan uzak duran bir erkek veya kadınla evlenebilir. Bu suçları işledikten sonra tövbekar olup kendini tamamen düzelten de namuslu sayılır (Furkan 25/68-70).


(Nur 24/4)
وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِاَرْبَعَةِ شُهَدَٓاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَان۪ينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً اَبَدًاۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَۙ
İffetli kadınları zina ile suçlayan, sonra da dört şahit getirmeyenlerin[1*] cildine seksen kere vurun ve onların şahitliğini asla kabul etmeyin! Onlar, yoldan çıkmış kimselerdir[2*].

[1*] Dört şahit, sadece kadınlara atılan zina suçunu ispat etmenin olmazsa olmaz şartıdır (Nisa 4/15). Tecavüze uğradığını söyleyen kadından ise şahit istenmez. Onun bu iddiası, bilirkişi raporuyla ispatlanabilir (Yusuf 12/26).

[2*] Nur 24/23-25, Ahzab 33/58.


(Nur 24/5)
اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُواۚ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Fakat bundan sonra, tövbe eden /dönüş yapan ve kendini düzeltenler bunun dışındadır. Allah çok bağışlayan ve ikramı bol olandır[*].

[*] Tevbe edip girdiği yanlış yolu bırakan ve iyi işler yapmaya başlayan kişilerin işledikleri günah ne olursa olsun Allah onların günahlarını bağışlar, ayrıca iyilik ve ikramda bulunur (Taha 20/82, Zümer 39/53). Allah’ın ona en büyük ikramı, günahını sevaba çevirmesidir (Furkan 25/68-70). Zina eden ve namuslu bir kadına zina iftirası (kazf) suçu işleyen birine hak ettiği ceza verilir. Ama daha sonra tevbe edip kendini düzeltirse artık fasık /yoldan çıkmış sayılmaz, şahitliği kabul edilir ve zina etmemiş mümin biriyle de evlenebilir.


(Nur 24/6)
وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ اَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَٓاءُ اِلَّٓا اَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ اَحَدِهِمْ اَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللّٰهِۙ اِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ
Eşlerini zina ile suçlayan ama kendileri dışında şahitleri olmayan erkeklere gelince: Onlardan her biri, dört kere “Allah şahit, kesinlikle doğruyu söylüyorum.” diye şahitlik etmelidir.


(Nur 24/7)
وَالْخَامِسَةُ اَنَّ لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَيْهِ اِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ
Beşincisi ise şöyle olmalıdır: “Eğer yalan söylüyorsam Allah’ın laneti üzerime olsun!”


(Nur 24/8)
وَيَدْرَؤُ۬ا عَنْهَا الْعَذَابَ اَنْ تَشْهَدَ اَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللّٰهِۙ اِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۙ
Kadından o cezayı[1*] kaldıracak olan “Allah şahit ki o kesinlikle yalan söylüyor!” diye dört kere şahitlik etmesi[2*],

[1*] Burada sözü edilen kadın evlidir. O ceza diye tercüme edilen el-azab (الْعَذَابَ), kelimesi elif-lamlı olduğu için, Nur 24/2 ayetindeki azabın yani yüz celde cezasının, evli kadınlara da uygulanacağını gösterir.

[2*] Bu ayet, zinaya şahitlik konusunda kadın-erkek ayrımının olmadığını gösterse de Zahiriler ve Şia dışındaki mezhepler bu konuda kadınların şahitliğini kabul etmezler. Zahiriler, kadın şahitlerin sekiz tane olmasını şart koşarken Şiiler üç erkek şahidin yanında iki kadının, dördüncü şahit olarak kabul edilebileceğini söylerler. Bu görüşlerin dayandırılacağı bir ayet veya hadis olmadığı gibi Nur 24/6-9’a aykırılığı da açıktır. Bakara 2/282’yi Maide 5/106-108 ile birlikte, dikkatli bir şekilde okuyanlar, şahitlik konusunda kadın ve erkeğin eşit olduğunu açıkça görürler. Bu konuda geleneği destekleyen bir hadis de yoktur. Ayrıntılı bilgi için bkz. https://www.suleymaniyevakfi.org/kadin/kadinlarin-sahitligi.html


(Nur 24/9)
وَالْخَامِسَةَ اَنَّ غَضَبَ اللّٰهِ عَلَيْهَٓا اِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
beşincisinde de şöyle demesidir: “Eğer onun dediği doğruysa Allah’ın gazabı üzerime olsun!”


(Nur 24/10)
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّٰهَ تَوَّابٌ حَك۪يمٌ۟
Size Allah’ın lütfu ve ikramı olmasaydı, bir de Allah tövbe edenleri /dönüş yapanları kabul eden ve daima doğru hükümler veren zat olmasaydı (haliniz nice olurdu[*]!)

[*] Nur 24/14, 20.


(Nur 24/11)
اِنَّ الَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ بِالْاِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْۜ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْۜ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْاِثْمِۚ وَالَّذ۪ي تَوَلّٰى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ
O iftirayı[*] yapanlar içinizden bir çetedir. O olayı sizin için şer görmeyin, aksine o sizin için hayırlı olmuştur! Onlardan her biri, işlediği günahın cezasını görecektir. Suçun elebaşılığını yapan için de büyük bir azap vardır.

[*]  O iftira, Aişe’ye atılan zina iftirası olup İslam tarihinde “İfk Hadisesi” olarak bilinir.


(Nur 24/12)
لَوْلَٓا اِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِاَنْفُسِهِمْ خَيْرًاۙ وَقَالُوا هٰذَٓا اِفْكٌ مُب۪ينٌ
O iftirayı duyduğunuzda siz mümin erkekler ve mümin kadınların, sizden olanlar için iyi düşünceler beslemeniz ve “Bu, apaçık bir iftiradır!” demeniz gerekmez miydi[*]?

[*] Nur 24/16.


(Nur 24/13)
لَوْلَا جَٓاؤُ۫ عَلَيْهِ بِاَرْبَعَةِ شُهَدَٓاءَۚ فَاِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَٓاءِ فَاُو۬لٰٓئِكَ عِنْدَ اللّٰهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ
(Bir de şunu demeliydiniz:) “O iftirayı atanlar, bunun için dört şahit getirselerdi ya! Getirmedikleri için onlar, Allah katında yalancı kimselerdir[*].”

[*] Nur 24/4.


(Nur 24/14)
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ لَمَسَّكُمْ ف۪ي مَٓا اَفَضْتُمْ ف۪يهِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۚ
Eğer dünyada ve ahirette Allah’ın üzerinizdeki lütfu ve ikramı olmasaydı içine daldığınız bu işten dolayı size kesinlikle büyük bir azap çarpardı[*].

[*] Nur 24/10, 20.


(Nur 24/15)
اِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِاَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِاَفْوَاهِكُمْ مَا لَيْسَ لَكُمْ بِه۪ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًاۗ وَهُوَ عِنْدَ اللّٰهِ عَظ۪يمٌ
Çünkü iftirayı dilinize doluyordunuz ve bilginiz olmayan bir konuda konuşup duruyordunuz. Siz onu önemsiz bir şey sayıyordunuz; oysa o, Allah katında büyük bir olaydır[*].

[*] İsra 17/36.


(Nur 24/16)
وَلَوْلَٓا اِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَنَٓا اَنْ نَتَكَلَّمَ بِهٰذَاۗ سُبْحَانَكَ هٰذَا بُهْتَانٌ عَظ۪يمٌ
Onu duyduğunuzda şöyle de demeniz gerekmez miydi? “Bu konuda konuşmaya hakkımız yok. Fesubhanallah! Bu büyük bir ithamdır[*]!”

[*] Nur 24/12.


(Nur 24/17)
يَعِظُكُمُ اللّٰهُ اَنْ تَعُودُوا لِمِثْلِه۪ٓ اَبَدًا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ
Eğer inanıp güvenen kimselerseniz Allah size, bunun gibi bir şeyi bir daha tekrarlamamanızı öğütler.


(Nur 24/18)
وَيُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
Allah size ayetlerini açık açık bildiriyor. Allah, daima bilen ve kararları doğru olandır.


(Nur 24/19)
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُحِبُّونَ اَنْ تَش۪يعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۙ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
Bu hayasızlıkların müminler arasında yayılmasını isteyenlere, dünyada da ahirette de acıklı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilemezsiniz[*].

[*] Nur 24/23


(Nur 24/20)
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّٰهَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ۟
Size Allah’ın lütfu ve ikramı olmasaydı, bir de Allah şefkatli ve merhametli olmasaydı (haliniz nice olurdu)[*].

[*] Nur 24/10, 14.


(Nur 24/21)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَاِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكٰى مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ اَبَدًاۙ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
Ey inanıp güvenenler! Şeytanın izinden gitmeyin. Şeytan, kendi izinden gidenin cinsel günahları ve kötü işleri yapmasını ister. Allah’ın lütfu ve ikramı olmasaydı hiçbiriniz asla temiz kalamazdınız. Ama Allah, gereğini yapanı[*] temize çıkarır. Daima dinleyen ve bilen Allah’tır.

[*] Şâe (شاء) fiilinin kökü, “bir şey yapma” anlamında olan şey (شيء) dir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir (Müfredât). Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder (Kamer 54/49, Ra’d 13/8). İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır (Enbiyâ 21/35). Allah, herkesin doğru olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar (Nur 24/46). Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur (Şems 91/7-10). Buna göre şâe (شاء) fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı (Nahl 16/93). Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe (شاء) fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz:

http://www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-mesiet-irade-ve-fitrat.html

 

 

(Nur 24/22)
وَلَا يَأْتَلِ اُو۬لُوا الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ اَنْ يُؤْتُٓوا اُو۬لِي الْقُرْبٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۖ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُواۜ اَلَا تُحِبُّونَ اَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
İçinizden erdemli ve imkân sahibi olanlar; yakınlarına, çaresiz kalanlara, Allah yolunda hicret edenlere[*] yardımı kesmesinler. Onların kusurlarını görmezlikten gelsinler ve yeni bir sayfa açsınlar. Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Allah çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.

[*] Hicret sözlükte (Müfredat), kişinin bir şeyden bedeniyle, diliyle veya kalbiyle uzaklaşmasıdır (Nisa 4/97-100, Enfal 8/72-75, Meryem 19/46, Furkan 25/30, Mümtehine 60/10, Müzzemmil 73/10, Müddessir 74/5).


(Nur 24/23)
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۙ
Zinayla ilgisi olmayan mümin iffetli kadınları zina ile suçlayanlar[1*], dünyada da ahirette de lanetlenirler /dışlanırlar[2*]. Onların hak ettiği büyük bir azaptır.

[1*] Bu surenin 4. ayetinde, mümin ve kafir ayrımı olmaksızın namuslu bütün kadınlara yapılan iftiranın büyük günah olduğu ifade edilmişti. Burada ise Aişe Validemiz gibi zinayı aklından bile geçirmeyen iffetli mümin kadınlara yapılan iftiranın daha büyük bir günah olduğu vurgulanmaktadır.

[2*] Nur 24/4-5.


(Nur 24/24)
يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ اَلْسِنَتُهُمْ وَاَيْد۪يهِمْ وَاَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Bu azap, yaptıklarına; dillerinin, ellerinin ve ayaklarının aleyhlerinde şahitlik edeceği gün verilecektir[*].

[*] Yasin 36/65, Fussilet 41/19-22.


(Nur 24/25)
يَوْمَئِذٍ يُوَفّ۪يهِمُ اللّٰهُ د۪ينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ اَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُب۪ينُ
İşte o gün Allah onlara, hak ettiklerinin karşılığını tam olarak verecek[1*] ve onlar, Allah’ın apaçık gerçek bir ilah olduğunu anlayacaklardır[2*].

[1*] Nisa 4/40, Enbiya 21/47, Mü'min 40/17.

[2*] Hac 22/6, 62, Lokman 31/30.


(Nur 24/26)
اَلْخَب۪يثَاتُ لِلْخَب۪يث۪ينَ وَالْخَب۪يثُونَ لِلْخَب۪يثَاتِۚ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّب۪ينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِۚ اُو۬لٰٓئِكَ مُبَرَّؤُ۫نَ مِمَّا يَقُولُونَۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ۟
(Eş olarak) Pis (iffetsiz) kadınlar, pis (iffetsiz) erkekler için; pis erkekler de pis kadınlar içindir. Temiz (iffetli) kadınlar, temiz (iffetli) erkekler için; temiz erkekler de temiz kadınlar içindir[1*]. Temiz olanlar, o iftiracıların dediklerinden aklanmışlardır. Bunlar için mağfiret /bağışlanma[2*] ve değerli rızık vardır.

[1*] Bu surenin 3. ayetine göre zina eden kadın veya erkek, kendisi gibi zina etmiş biriyle veya bir müşrikle evlenir. Bunların, namuslu müminlerle evlenmeleri haramdır (Maide 5/5, Nisa 4/24-25).

[2*] Mağfiret, Allah’ın, kulunu azaptan korumasıdır (Müfredat). “Başı koruyan zırhlı başlık” anlamındaki “miğfer” kelimesi de bu köktendir.


(Nur 24/27)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتّٰى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلٰٓى اَهْلِهَاۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Ey inanıp güvenenler! Kendi evlerinizden başka evlere, kendinizi tanıtıp izin almadan ve içindekilere selam vermeden girmeyin! Sizin için iyi olan budur. Umulur ki bu bilgileri kullanırsınız[*].

[*] Nur 24/58-59.


(Nur 24/28)
فَاِنْ لَمْ تَجِدُوا ف۪يهَٓا اَحَدًا فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتّٰى يُؤْذَنَ لَكُمْۚ وَاِنْ ق۪يلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ اَزْكٰى لَكُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌ
Orada kimseyi bulamazsanız, izin verilmedikçe içeri girmeyin! Size "geri dönün!" denirse dönün! Sizin için nezih olan budur. Allah yaptığınız her şeyi bilir.


(Nur 24/29)
لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ مَسْكُونَةٍ ف۪يهَا مَتَاعٌ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ
Oturanı olmayan ama içinde size ait eşya bulunan mekanlara girmenizde bir günah yoktur. Allah, açığa vurduğunuzu da gizlediğiniz şeyi de bilir.


(Nur 24/30)
قُلْ لِلْمُؤْمِن۪ينَ يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْۜ ذٰلِكَ اَزْكٰى لَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ
Mümin erkeklere söyle, bakışlarında ölçülü olsunlar[1*] ve edep yerlerini korusunlar. Onlar için nezih olan budur. Allah, yapmakta oldukları şeyin iç yüzünü bilir[2*].

[1*] Mü’min 40/19.

[2*] Mu’minun 23/5-7; Mearic 70/29-31.


(Nur 24/31)
وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلٰى جُيُوبِهِنَّۖ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ اٰبَٓائِهِنَّ اَوْ اٰبَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓائِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَٓائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ التَّابِع۪ينَ غَيْرِ اُو۬لِي الْاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ الَّذ۪ينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلٰى عَوْرَاتِ النِّسَٓاءِۖ وَلَا يَضْرِبْنَ بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْف۪ينَ مِنْ ز۪ينَتِهِنَّۜ وَتُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ جَم۪يعًا اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Mümin kadınlara da söyle, bakışlarında ölçülü olsunlar ve edep yerlerini korusunlar. Açıkta kalan kısım[1*] hariç, ziynetlerini /vücutlarını[2*] göstermesinler. Başörtülerinin[3*] bir kısmını da yaka açıklıklarının üzerine yerleştirsinler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınlar, hâkimiyetleri altında olan esirler, cinsel ihtiyaç sahibi olmayıp (meşru bir sebeple) kendilerine bağlı olan erkekler ve kadınların mahrem yerlerinin farkında olmayan çocuklar[4*] hariç hiç kimseye ziynetlerini /vücutlarını açmasınlar. Vücutlarından örttükleri kısımlar bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar[5*]. Ey müminler, hepiniz Allah’a tövbe edin /dönüş yapın ki umduğunuza kavuşasınız[6*]!

[1*] Kadının açıkta kalan yerleri yüzü, elleri ve ayaklarıdır. Bir ayette Nebimize hitaben şöyle buyurulmuştur: “Bundan sonra güzelliği çok hoşuna gitse bile artık bir kadınla evlenmen… sana helal değildir...” (Ahzab 33/52). Müminlere de şöyle buyrulmuştur: “Hoşunuza giden kadınlardan … nikahlayın” (Nisa 4/3). Kadının hoşa gitmesi için, öncelikle yüzünün görülmesi gerekir. Ayrıca kadın, tanınacak şekilde giyinmelidir (Ahzab 33/59). Abdest alırken yüzünü, ellerini ve ayaklarını açma ihtiyacı duyacağından buralar da “açıkta kalan kısım” tanımına girer (Maide 5/6). Dolayısıyla kadın, yüzü, elleri ve ayaklarını açabilir.

[2*] Ziynet; süslenecek, bezenecek ve donanacak şeye denir. Kadının ziyneti olarak düşünüldüğü zaman takıları, giyimi ve kuşamı anlaşı­lır. Bunların alımı satımı, üretimi ve başkalarına gösterilmesi konu­sunda bir yasak bulunmadığına göre burada anlaşılması gereken yasak, bu ziynetlerin bulunduğu organların açılmamasıdır. Bazıları ziynetin, dış elbise olduğunu söyler. Dış elbise, hem kadının hem erkeğin ziynetidir (A’raf 7/31). Süs eşyasının takılması da yasak değildir. (A’raf 7/32) Kadın, insanlar için ziynet kılındığından (Al-i İmran 3/14) bu ayetteki ziynet, kadına özel güzelliklerden başka bir şey olamaz. Ayette geçen “gizledikleri ziynetleri” ifadesi de bu anlamı destekler. Çünkü kadın, vücudu örtülü olduğu halde dans ederek, oynayarak, sesiyle veya yürüyüşüyle gizli güzelliklerinin bilinmesini sağlayabilir.

[3*] “Başörtüler” anlamı verilen “humur”un tekili olan hımar, yalnızca kadınların kullandığı başörtüsü anlamına gelir (Müfredat). Aynı kökten gelen hamr kelimesi de Kur’an’da, aklı örten sarhoşluk verici maddeler anlamında kullanılır. Arapçada sadece kadının baş örtüsü anlamına gelen başka kelimeler de vardır ve hımarda olduğu gibi bunlarda da baş kelimesi kullanılmaz (nasîf, miknaa, kınâ’, mi’kab, buhnuk, gıfâre, sıkā‘, savkaa, mülâe vb.). Aynı şekilde Türkçede de kadının başına örttüğü örtü anlamına gelen ve baş kelimesini içermeyen pek çok kelime vardır (yaşmak, yemeni, tülbent, yazma, bürüncek, çember, maşlah, tepelik, hotoz,  leçek). Hımar kelimesi Kur’an’da, hadislerde ve Kur’an öncesi Arap şiirinde kadının başörtüsünden başka bir anlamda kullanılmamıştır. Bu sebeple ayette, sadece başın örtülmesi değil, başla birlikte yaka açıklığının da örtülmesi emredilir. İslam’ın tüm emirleri gibi başı örtmek de ilk kez, Kur’an’la ortaya çıkmamıştır. Önceki kitaplarda da kadının başının örtülü olduğunu gösteren ifadeler yer alır (Tevrat, Çölde Sayım 5/18; İncil, Korintliler 11/16).

[4*] Esirler ve çocuklar ile ilgili hükümler Nur 24/58-59’da açıklanmıştır.

[5*] Kadın, ayağını farklı şekillerde yere basarak sağa-sola eğilip güzelliklerini göstermeye çalışabilir. Dans ve diğer oyunlar bu kapsamdadır. Bu ayet kadınların, erkekler karşısında bu gibi davranışlar sergilemesini yasaklamıştır.

[6*] A'raf 7/26-27, Nur 24/60, Ahzab 33/59.


(Nur 24/32)
وَاَنْكِحُوا الْاَيَامٰى مِنْكُمْ وَالصَّالِح۪ينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَاِمَٓائِكُمْۜ اِنْ يَكُونُوا فُقَرَٓاءَ يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ
İçinizden evli olmayanları ve uygun durumda olan erkek ve kadın esirlerinizi evlendirin. Eğer yoksul iseler Allah, kendi ikramıyla onların ihtiyacını giderir. Allah, imkânları geniş olan ve daima bilendir.


(Nur 24/33)
وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتّٰى يُغْنِيَهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَالَّذ۪ينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ اِنْ عَلِمْتُمْ ف۪يهِمْ خَيْرًاۗ وَاٰتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللّٰهِ الَّذ۪ٓي اٰتٰيكُمْۜ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَٓاءِ اِنْ اَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَاِنَّ اللّٰهَ مِنْ بَعْدِ اِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
(Hür olsun, esir olsun) Evlenme imkanı bulamayanlar, Allah, lütfuyla onların ihtiyaçlarını giderinceye kadar iffetlerini korusunlar[1*]. Hâkimiyetiniz altındaki esirlerden (evlenmeleri konusunda) sizinle sözleşme yapmak isteyenlerle, haklarında hayırlı olacağını bilirseniz sözleşme yapın. Allah’ın size verdiği maldan da onlara verin. Genç kızlarınız evlenmek isterlerse[3*] dünya hayatının menfaatini elde etmek için onları zorlayıp hadlerini aşmalarına sebep olmayın. Kim onları zorlar ve onlar da bu zorlanmalarından sonra hadlerini aşarlarsa (bilin ki) Allah daima bağışlayan ve ikramı bol olandır.

[1*] Bu ayetlere göre cariyelerle /kadın esirler ile evlilik dışı cinsel birliktelik mümkün değildir. Zaten Nur 24/32. ayette erkek ve kadın esirlerin evlendirilmesi, bu ayette ise evlenme imkanı bulamayanların iffetlerini koruması emredilmektedir. Evlilik dışı birliktelik iffetsizlik olduğundan bu ayet de cariyelerle ancak nikah ile birlikte olunabileceğini gösterir. (Bakara 2/221, Nisa 4/3, 25, Mu'minun 23/5-6).

[2*]  Buradaki “genç kızlarınız” ifadesinin kapsamına yanımızdaki esir kızlar da girer (Nisa 4/24).


(Nur 24/34)
وَلَقَدْ اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ اٰيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِنَ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّق۪ينَ۟
Şurası bir gerçek ki size açıklayıcı ayetler, sizden önce yaşayanlardan örnekler ve müttakiler /yanlışlardan sakınanlar için de öğütler indirdik[*].

[*] Al-i İmran 3/138, Yunus 10/57, Hud 11/120.


(Nur 24/35)
اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ مَثَلُ نُورِه۪ كَمِشْكٰوةٍ ف۪يهَا مِصْبَاحٌۜ اَلْمِصْبَاحُ ف۪ي زُجَاجَةٍۜ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍۙ يَكَادُ زَيْتُهَا يُض۪ٓيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌۜ نُورٌ عَلٰى نُورٍۜ يَهْدِي اللّٰهُ لِنُورِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌۙ
Allah göklerin ve yerin nuru /aydınlatıcısıdır. Onun aydınlatmasının örneği şudur: Duvarda bir oyuk[1*], oyuğun içinde bir kandil, kandil bir cam fanus içinde. O cam fanus da sanki elmastan oluşan bir gezegen. Kandil, doğu tarafına da batı tarafına da ait olmayan bereketli zeytin ağacının yağından yakılır[2*]. Yağı, ateş almamışken bile neredeyse ışık saçar. Nur üstüne nur! Allah, gereğini yapanı[3*] kendi nuruna yöneltir. Allah insanlara örnekler verir. Allah her şeyi bilir.

[1*] Burada kelimenin asıl anlamı “kör pencere” dir. Orası küçük bir hücre gibi olduğundan, okuyucunun kolay anlaması için, oyuk kelimesi tercih edilmiştir. Oyuğa konan lamba, onun her tarafını aydınlatır.

[2*] Yağlık zeytin, Güneş ışığını sabahtan akşama kadar tam alan ağacın zeytinidir. Böyle bir ağacın yağ kalitesi ve parlaklığı üst seviyede olur.
 
[3*] Şâe (شاء) fiili için bkz. Nur 24/21. ayetin dipnotu.
 

(Nur 24/36)
ف۪ي بُيُوتٍ اَذِنَ اللّٰهُ اَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُۙ يُسَبِّحُ لَهُ ف۪يهَا بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِۙ
(Aydınlatma), yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına Allah’ın izin verdiği mekanlarda olur[1*]. Oralarda öğle ve ikindide[2*] Allah’a boyun eğerler.

[1*] Ayetteki “öğle ve ikindi” kaydı buraların mescitler olduğunu göstermektedir. (Bakara 2/114, Tevbe 9/18, Hac 22/40, Cin 72/18).

[2*] A’raf 7/205.


(Nur 24/37)
رِجَالٌۙ لَا تُلْه۪يهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَاِقَامِ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءِ الزَّكٰوةِۙ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ ف۪يهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُۙ
Onlar (Allah’a boyun eğenler) öyle adamlardır ki ticaret ve alışveriş[1*] onları Allah’ın zikrinden[2*], namazı düzgün ve sürekli kılmaktan, zekatı da vermekten alıkoymaz[3*]. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olacağı günden korkarlar[4*].

[1*] Ticaret, mal ve hizmet alım satımıdır. Alışveriş ise malın malla değişimidir (Nisa 4/29).

[2*] Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir (Müfredât ذكر md.). Doğru bilginin kaynağı Allah’ın ayetleridir. Bunlar, yaratılan âyetler ve indirilen âyetler olmak üzere iki türlüdür. Her birinden elde edilen doğru bilgi zikirdir (Enbiya 21/24,En’âm 6/80). İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder. (Ra’d 13/28) Allah’ı zikretmek; onu, kitabını ve yarattığı ayetleri dikkate almak, akıldan çıkarmamak ve onların üzerine düşünmektir. İnsan bunlardan bildiği kadarıyla sorumludur (Bakara 2/209).

[3*] Ra’d 13/21-22, Hac 22/41, Münafikun 63/9.

[4*] İbrahim 14/42, Mü’min 40/18, İnsan 76/7-11, Naziat 79/6-9.


(Nur 24/38)
لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَز۪يدَهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ
Onlar bunu, Allah kendilerini, yaptıklarının en güzeli ile ödüllendirsin ve lütfederek daha da fazlasını versin diye yaparlar[1*]. Allah gerek gördüğü[2*] kişiye hesapsız rızık verir.

[1*] Nahl 16/96-97, Ankebut 29/7, Zümer 39/33-35, Ahkaf 46/16.

[2*] Şâe (شاء) fiili için bkz. Nur 24/21. ayetin dipnotu.

 


(Nur 24/39)
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِق۪يعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْاٰنُ مَٓاءًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْـًٔا وَوَجَدَ اللّٰهَ عِنْدَهُ فَوَفّٰيهُ حِسَابَهُۜ وَاللّٰهُ سَر۪يعُ الْحِسَابِۙ
Kâfirlerin amelleri, uçsuz bucaksız çöllerdeki serap gibidir, susayan onu su zanneder, oraya varınca orada hiçbir şey bulamaz ama yanında Allah’ı bulur. O da onun hesabını tastamam görür. Allah hesabı çabuk görendir[*].

[*] Bu ayet, kafirlerin beklentilerine ulaşamayacaklarını, üstelik tam bir hüsran yaşayacaklarını anlatmaktadır (İbrahim 14/18, Kehf 18/36, Furkan 25/23).


(Nur 24/40)
اَوْ كَظُلُمَاتٍ ف۪ي بَحْرٍ لُجِّيٍّ يَغْشٰيهُ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِه۪ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِه۪ سَحَابٌۜ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍۜ اِذَٓا اَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرٰيهَاۜ وَمَنْ لَمْ يَجْعَلِ اللّٰهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِنْ نُورٍ۟
Onların amelleri, okyanusta oluşan karanlıklara da benzer. Okyanusu dalga üstüne dalga kaplamıştır. Onların üstünde de üst üste kara bulutlar vardır. Elini çıkarsa neredeyse onu bile göremeyecek! Allah’ın aydınlatmadığı kimsede bir aydınlık olmaz[*].

[*] Bakara 2/257, Maide 5/16.


(Nur 24/41)
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالطَّيْرُ صَٓافَّاتٍۜ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْب۪يحَهُۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ
Göklerde ve yerdeki her varlığın ve sıra sıra dizili kuşların Allah’a boyun eğdiklerini görmedin mi[1*]?. Her biri görevini[2*] ve nasıl boyun eğeceğini kesin olarak bilir. Allah da onların ne yaptıklarını bilir.

[1*] İsra 17/44, Hac 22/18, Hadid 57/1, Haşr 59/1, Saf 61/1, Cuma 62/1, Teğabün 64/1.

[2*] Ayetin metninde geçen salât (صَّلَاة) kelimesinin kök anlamı, bir şeyi bırakmamak ve sürekli arkasında olmaktır (Lisanu’l-Arab). Buradaki salât,  Allah'ın göklerde ve yerde olan varlıklara verdiği görevlerdir. Her müslümanın hiç aksatmadan yapması gereken tek ibadet namaz olduğu için ona da salât denmiştir.


(Nur 24/42)
وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ
Göklerde ve yerde tüm yetkiler Allah'ındır[*]. Dönüp varacağınız yer, Allah’ın huzurudur.

[*] Bakara 2/107, Al-i İmran 3/189, Maide 5/40,120, Tevbe 9/116, Furkan 25/2, Zümer 39/44, Şûra 42/49, Zuhruf 43/85, Casiye 45/27, Fetih 48/14, Hadid 57/2, 5Buruc 85/9.

 


(Nur 24/43)
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُزْج۪ي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه۪ۚ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ جِبَالٍ ف۪يهَا مِنْ بَرَدٍ فَيُص۪يبُ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَٓاءُۜ يَكَادُ سَنَا بَرْقِه۪ يَذْهَبُ بِالْاَبْصَارِۜ
Şunu da görmedin mi! Allah bulutları hareket ettirir, sonra birbirleriyle birleştirir, sonra onları yığın haline getirir. Aralarından yağmurun çıktığını görürsün. Gökten, gökteki dağ gibi bulutlardan, dolu indirir de dilediğinin üzerine onu isabet ettirir, dilediğinden de uzak tutar[1*]. Şimşeğinin parıltısı da gözleri kör edecek gibi olur[2*].

[1*] Bakara 2/164, A’raf 7/57, Rum 30/48, Fatır 35/9.

[2*] Ra’d 13/12-13, Rum 30/24.


(Nur 24/44)
يُقَلِّبُ اللّٰهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ
Allah, gece ile gündüzü döndürüp durur[1*]. İleri görüşlüler[2*] için bunda kesinlikle alınacak dersler vardır.

[1*] Al-i İmran 3/27, Hac 22/61, Lokman 31/29, Fatır 35/13, Zümer 39/5, Hadid 57/6.

[2*] “İleri görüşlüler” anlamı verdiğimiz ifade “uli’l-ebsâr (اُولِى الْاَبْصَارِ)”dır. Gerçekleri basiretle görme yeteneğine sahip olanlar anlamına gelir (Al-i İmran 3/13, Haşr 59/2).


(Nur 24/45)
وَاللّٰهُ خَلَقَ كُلَّ دَٓابَّةٍ مِنْ مَٓاءٍۚ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰى بَطْنِه۪ۚ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰى رِجْلَيْنِۚ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰٓى اَرْبَعٍۜ يَخْلُقُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Allah her canlıyı sudan yaratmıştır[1*]. Bunlardan kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimi de dört ayak üzerinde yürür[2*]. Allah tercih ettiğini yaratır. Şüphesiz Allah her şeye bir ölçü koyar.

[1*] Enbiya 21/30.

[2*] En’am 6/38, Şura 42/29, Casiye 45/4.


(Nur 24/46)
لَقَدْ اَنْزَلْنَٓا اٰيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍۜ وَاللّٰهُ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Şurası bir gerçek ki biz, açıklayıcı ayetler indirdik[*]. Allah gereğini yapanı doğru yola yöneltir.

[*] Nur 24/34.


(Nur 24/47)
وَيَقُولُونَ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالرَّسُولِ وَاَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ
Kimileri, “Allah’a ve elçisine inandık ve boyun eğdik” derler. Sonra bunun arkasından onlardan bir takımı yüz çevirir. Onlar mümin değillerdir[*].

[*] Bakara 2/8-16, Al-i İmran 3/23-24.


(Nur 24/48)
وَاِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ
Aralarında hüküm versin diye Allah’a ve elçisine çağrıldıklarında bakarsın ki onların birtakımı bundan yüz çevirir[*].

[*] Bakara 2/170, Nisa 4/60-65, Maide 5/104, Lokman 31/21.


(Nur 24/49)
وَاِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُٓوا اِلَيْهِ مُذْعِن۪ينَۜ
Ama hak kendilerinden yana olursa koşa koşa gelirler.


(Nur 24/50)
اَف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ اَمِ ارْتَابُٓوا اَمْ يَخَافُونَ اَنْ يَح۪يفَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُۜ بَلْ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ۟
Kalplerinde hastalık mı var, yoksa şüpheye mi düştüler ya da Allah’ın ve elçisinin kendilerine adaletsiz davranacağından mı korkuyorlar! Hayır, asıl haksız davrananlar onlardır[*].

[*] Hucurat 49/15.


(Nur 24/51)
اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Aralarında hüküm versin diye Allah’a ve elçisine (kitabına)[1*] çağrıldıklarında, inanıp güvenenlerin söyleyecekleri tek söz şudur: “Dinledik ve gönülden boyun eğdik.” İşte onlar, umduklarına kavuşacak olanlardır[2*].

[1*] Resul (رسول), “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi “o sözü iletmek için gönderilen elçi” anlamına da gelir.  (Müfredat). Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. Bu sebeple Kur’an’da geçen  Allah’ın resulü (رسول اللّه) ifadelerinde asıl vurgu ayetleredir. Muhammed aleyhisselam öldüğü için bizim muhatabımız olan resul, sadece Kur’an’dır (Âl-i İmrân 3/144).Resul kelimesi yerine ”resul /kitap” ifadesi bunun için yazılmıştır (Maide 5/67, Nahl 16/35).

[2*] Bakara 2/285, Nisa 4/65, Enfal 8/2-4 Ahzab 33/36


(Nur 24/52)
وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللّٰهَ وَيَتَّقْهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَٓائِزُونَ
Kim Allah’a ve elçisine gönülden boyun eğer, Allah’tan çekinir ve ona karşı yanlış yapmaktan sakınırsa başarıya ulaşanlar işte onlardır[*].

[*] Nisa 4/69, Ahzab 33/71.


(Nur 24/53)
وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ اَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّۜ قُلْ لَا تُقْسِمُواۚ طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Kendilerine emir verirsen mutlaka savaşa çıkacaklarına dair var güçleriyle Allah’ın adıyla yemin ettiler. De ki: “Yemin etmeyin, size düşen herkes gibi itaat etmektir. Allah yaptıklarınızın iç yüzünü bilir[*].”

[*] Muhammed 47/20-21.


(Nur 24/54)
قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْۜ وَاِنْ تُط۪يعُوهُ تَهْتَدُواۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ
De ki: “Allah’a gönülden boyun eğin, elçisine gönülden boyun eğin[1*]! Yüz çevirirlerse (bilinmeli ki) elçi sadece kendine yüklenenden sorumludur, siz de kendinize yüklenenden sorumlusunuz[2*]. Elçiye gönüllü olarak boyun eğerseniz doğru yola girmiş olursunuz. Elçiye düşen sadece açık bir tebliğden /ayetleri bildirmekten ibarettir[3*].

[1*] Nisa 4/59, 80, Maide 5/92, Enfal 8/1, 20, 46, Muhammed 47/33, Teğabün 64/12.

[2*] Yunus 10/41, Hud 11/35, Kafirun 109/1-6.

[3*] Bakara 2/151, Maide 5/67, 99, Nahl 16/35, 82, Ankebut 29/18.


(Nur 24/55)
وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۖ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ د۪ينَهُمُ الَّذِي ارْتَضٰى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْنًاۜ يَعْبُدُونَن۪ي لَا يُشْرِكُونَ ب۪ي شَيْـًٔاۜ وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
Allah, içinizden inanıp güvenen ve iyi işler yapanlara vaat etmiştir. Kendilerinden öncekileri nasıl yeryüzünün hakimi kıldıysa onları da kesinlikle yeryüzünün hakimi kılacaktır. Onlar için uygun gördüğü dini mutlaka uygulama imkanı verecek ve yaşadıkları korkularının ardından onları güvene kavuşturacaktır[*]. Onlar, bana kulluk eder ve hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Bütün bunlardan sonra kim kafirlik ederse işte yoldan çıkmış olanlar onlardır.

[*] İbrahim 14/14, Enbiya 21/105, Hac 22/41, Rum 30/47, Saf 61/10-13.

 


(Nur 24/56)
وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Namazı düzgün ve sürekli kılın, zekâtı verin[1*]. Bu elçiye (kitaba) gönüllü olarak boyun eğin ki iyilik bulasınız[2*].

[1*] Bakara 2/43, 110, İbrahim 14/31, Hac 22/78.

[2*] Nur 24/54.


(Nur 24/57)
لَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِۚ وَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ وَلَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟
Kâfirlik edenlerin yeryüzünde Allah’tan kaçıp kurtulacaklarını sanma sakın! Sonunda onların varıp kalacakları yer ateştir. Hakikaten ne kötü hale gelmektir o[*]!

[*] Al-i İmran 3/196-197, Enfal 8/59, Ankebut 29/22, Fatır 35/44, Mü'min 40/4, Şura 42/31, Ahkaf 46/32.


(Nur 24/58)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِيَسْتَأْذِنْكُمُ الَّذ۪ينَ مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ وَالَّذ۪ينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنْكُمْ ثَلٰثَ مَرَّاتٍۜ مِنْ قَبْلِ صَلٰوةِ الْفَجْرِ وَح۪ينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّه۪يرَةِ وَمِنْ بَعْدِ صَلٰوةِ الْعِشَٓاءِ۠ ثَلٰثُ عَوْرَاتٍ لَكُمْۜ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّۜ طَوَّافُونَ عَلَيْكُمْ بَعْضُكُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
Ey iman edenler! Hakimiyetiniz altındaki esirler ile ergenlik çağına girmemiş çocuklarınız üç vakitte; sabah namazından önce, öğleyin elbisenizi çıkardığınızda ve yatsı namazından sonra (yanınıza girerken) sizden izin istesinler[*]. Bunlar çıplak olabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitler dışında size de onlara da bir günah yoktur. Çünkü onlar sizin, siz onların çevresinde dönüp dolaşırsınız. Allah ayetleri size işte böyle açıklar. Allah, daima bilen ve kararları doğru olandır.

[*] Bu ayet, kadın ve erkek bütün esirlerin aileden biri sayıldığını ve kendilerine değer verildiğini göstermektedir.


(Nur 24/59)
وَاِذَا بَلَغَ الْاَطْفَالُ مِنْكُمُ الْحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
Çocuklarınız ergenlik çağına varınca kendilerinden önce ergen olanlar nasıl her zaman[1*] izin istiyorlarsa onlar da izin istesinler[2*]. Allah ayetlerini size işte böyle açıklar. Allah, daima bilen ve kararları doğru olandır.

[1*] Büluğa ermeden sadece üç vakitte izin aldıkları halde, büluğa erdikten sonra her zaman izin almaları gerekir.

[2*] Nur 24/27.


(Nur 24/60)
وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا يَرْجُونَ نِكَاحًا فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ اَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِز۪ينَةٍۜ وَاَنْ يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَهُنَّۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
Evlenme konusuna ilgi duymayan yaşlı kadınların, vücutlarını sergilememeleri şartıyla (boyun ve gerdanlarını örten[1*]) elbiselerini çıkarmalarında bir günah yoktur[2*]. İffetli davranmaları kendileri için her zaman iyi[3*] olur. Allah, daima dinleyen ve bilendir.

[1*] “Sergileme” anlamı verdiğimiz tebberrüc (تَبَرَّج); kadının yüz, boyun, boğaz ve gerdanındaki güzelliği göstermesidir. Bunun yanı sıra gözleriyle güzel bir bakış sergilemesi de teberrüc kapsamına girer (el-Ayn). Kadınlara verilen: “Başörtülerinin bir kısmını yaka açıklıklarının üzerine yerleştirsinler (Nur 24/31) emrinden dolayı onlar, ayette sayılan kişiler dışında kimsenin yanında başlarını ve boyunlarını açamayacaklardır. Kadınlara ayrıca cilbab emri de verilmiştir (Ahzab 33/59). Fakat bu ayete göre nikah ümidi bitmiş bir kadın, vücudunu sergileme gayretine girmezse dışarıya cilbabsız çıkabilir.

[2*] A’raf 7/26-27, Nur 24/31, Ahzab 33/59.

[3*] Buradaki “hayr” kelimesi “daha iyi” anlamında ism-i tafdîl değil; “daima iyi” anlamında sıfat-ı müşebbehe’dir. İsm-i tafdil; ortak bir sıfatta, iki şeyi veya iki kimseyi karşılaştırmak ya da birinin diğerlerinden ortak bir sıfatta daha üstün olduğunu göstermek için türetilmiş isimdir. Sıfat-ı müşebbehe ise özellik bildiren ve az ya da çok devamlılık bildiren isim cinsinden sıfattır.


(Nur 24/61)
لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌ وَلَا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَنْ تَأْكُلُوا مِنْ بُيُوتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اٰبَٓائِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اُمَّهَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اِخْوَانِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخَوَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَعْمَامِكُمْ اَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخْوَالِكُمْ اَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ اَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُٓ اَوْ صَد۪يقِكُمْۜ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَأْكُلُوا جَم۪يعًا اَوْ اَشْتَاتًاۜ فَاِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةًۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ۟
Şu konuda köre sıkıntı yoktur, topala sıkıntı yoktur, hastaya sıkıntı yoktur, size de sıkıntı yoktur: Kendi evlerinizde, babalarınızın evlerinde, annelerinizin evlerinde, erkek kardeşlerinizin evlerinde, kız kardeşlerinizin evlerinde, amcalarınızın evlerinde, halalarınızın evlerinde, dayılarınızın evlerinde, teyzelerinizin evlerinde, anahtarı sizde olanlarda veya arkadaşınızınkinde yiyip içebilirsiniz. Bir arada veya ayrı ayrı yiyip içmenizde de bir günah yoktur. Evlere girdiğiniz vakit Allah’tan hayırlı, bereketli ve güzel bir ömür dileği ile birbirinize selam verin[*]. Allah size ayetlerini işte böyle açıklar, umulur ki aklınızı kullanırsınız.

[*] Nisa 4/86, Nur 24/27.


(Nur 24/62)
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلٰٓى اَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتّٰى يَسْتَأْذِنُوهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ فَاِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَنْ لِمَنْ شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Müminler, sadece Allah’a ve resulüne inanıp güvenenlerdir[1*]. Onlar, kendilerinin bir araya gelmesine sebep olan bir işte[2*] Resulle beraberken ondan izin istemeden çekip gitmezler. Senden izin isteyenler, Allah’a ve resulüne inanıp güvenenlerdir. Birtakım işleri için izin isterlerse uygun gördüğüne izin ver ve onlar için Allah’tan bağışlanma dile[3*]. Çünkü Allah çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.

[1*] Enfal 8/2-4, Hucurat 49/15.

[2*] Cihad, istişare vs. gibi onları bir araya getiren önemli işler.

[3*] Al-i İmran 3/159.


(Nur 24/63)
لَا تَجْعَلُوا دُعَٓاءَ الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَٓاءِ بَعْضِكُمْ بَعْضًاۜ قَدْ يَعْلَمُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنْكُمْ لِوَاذًاۚ فَلْيَحْذَرِ الَّذ۪ينَ يُخَالِفُونَ عَنْ اَمْرِه۪ٓ اَنْ تُص۪يبَهُمْ فِتْنَةٌ اَوْ يُص۪يبَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Resulün çağrısını aranızda birbirinize yaptığınız çağrıyla bir tutmayın[1*]. Gizlenerek sıvışıp gidenleri Allah elbette bilir. Onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir sıkıntı geleceğinden[2*] ya da acıklı bir azaba uğrayacaklarından korksunlar.

[1*] Elçinin çağrısı, Allah’ın kitabına çağrıdır (Enfal 8/24).

[2*] “Fitne”, altını içindeki yabancı maddelerden ayırmak için ateşe sokmaktır (Müfredat).  Kur’an’da bu kelime imtihan (A’râf 7/155), aldatma (A’râf 7/27), cehennem azabı (Zariyât 51/10-14) ve savaş (Bakara 2/216) anlamlarında kullanılmıştır.


(Nur 24/64)
اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قَدْ يَعْلَمُ مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِۜ وَيَوْمَ يُرْجَعُونَ اِلَيْهِ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُواۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Bilesiniz ki göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır[1*]. O, sizin ne durumda olduğunuzu elbette bilir. Herkesin ona döndürüleceği gün, ne yaptıklarını onlara bildirecektir[2*]. Allah her şeyi bilir.

[1*] Bakara 2/284, Yunus 10/55, Nahl 16/52, Hac 22/64.

[2*] Zümer 39/7, Mücadele 58/6-7.