NAZİAT

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla,


(Naziat 79/1)
وَالنَّازِعَاتِ غَرْقًاۙ
Kökten çözüm getirenler[*],

[*] İlk beş âyetteki ilk kelimeler, gizli  kişiler = nüfûs/نفوس kelimesinin sıfatı sayılmıştır.


(Naziat 79/2)
وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطًاۙ
İşini zevkle yapanlar[*],

[*]  El- ayn نَشِط md.

 

(Naziat 79/3)
وَالسَّابِحَاتِ سَبْحًاۙ
Kolayca iş başaranlar,


(Naziat 79/4)
فَالسَّابِقَاتِ سَبْقًاۙ
Yarıştıkça yarışanlar,


(Naziat 79/5)
فَالْمُدَبِّرَاتِ اَمْرًاۢ
ve işi çekip çevirenler hakkı için[*]

[*] Buraya kadar olan beş âyette Allah yemin etmektedir. Allah’ın bir şeye yemin etmesi, sadece o şeyin önemine vurgu yapmak içindir. Bu yüzden biz, bu anlama uygun meal verdik. 


(Naziat 79/6)
يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُۙ
şiddetli bir sarsıntının sarsacağı gün,


(Naziat 79/7)
تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُۜ
bir artçı sarsıntı olacaktır. (O sarsıntı ile herkes mezarından kalkacak).


(Naziat 79/8)
قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌۙ
O gün, bazı kalpler hızla çarpacak,


(Naziat 79/9)
اَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌۢ
gözleri yere çakılacaktır[*]

[*] “Ne zaman ki yer, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılır, dağlar un ufak olur. Arkasından yayılmış bir toz haline gelir; (o zaman) siz, üç sınıfa ayrılırsınız…” (Vakıa 56/4-7) O varlıklı yalancıları Bana bırak; onlara biraz süre ver! Yanımızda demir halkalar, alevli ateş, yutulması zor yiyecek ve acıklı bir azap vardır. Bunlar, yerin ve dağların sarsıldığı, dağların yayılmış kuma dönüştüğü günde olacak.” (Müzzemmil 73/11-14


(Naziat 79/10)
يَقُولُونَ ءَاِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِۜ
Şimdi diyorlar ki: “Biz mezar çukurunda iken gerçekten tekrar hayata mı döndürüleceğiz?


(Naziat 79/11)
ءَاِذَا كُنَّا عِظَامًا نَخِرَةًۜ
Hem de çürümüş kemikler haline gelmişken! Öyle mi?”


(Naziat 79/12)
قَالُوا تِلْكَ اِذًا كَرَّةٌ خَاسِرَةٌۢ
“O zaman bu, zararlı bir tekrar olur!” diyorlar.


(Naziat 79/13)
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌۙ
(Bakın!) O iş, bir tek sese[*] bakar.

[*] Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Sura üflenince bunlar; derhal kabirlerinden kalkar ve hızla Rablerine (hesap verecekleri yere) doğru akın ederler. ‘Eyvah! Yatağımızdan bizi kim kaldırdı?’ derler. Onlara şöyle denir: “İşte bu, Rahman’ın tehdit ettiği şeydir. Demek ki elçiler doğru söylemişler.” (Yasin 36/51-52)


(Naziat 79/14)
فَاِذَا هُمْ بِالسَّاهِرَةِۜ
Hepsi birden yeryüzüne çıkar.


(Naziat 79/15)
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ
Sana Musa’nın haberi ulaştı, değil mi?


(Naziat 79/16)
اِذْ نَادٰيهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۚ
Rabbi (Sahibi) ona (Tûr’daki[*]) kutsal Tuva Vadisinde şöyle seslenmişti:

[*] Ona, Tûr’un (Sina Dağı’nın) sağ yamacından seslenmiş, özel bir konuşma için yaklaştırmıştık. (Meryem 19/52)


(Naziat 79/17)
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۘ
“Firavun’a git! O, haddini aştı.


(Naziat 79/18)
فَقُلْ هَلْ لَكَ اِلٰٓى اَنْ تَزَكّٰىۙ
Ona de ki: “Kendini arındırıp geliştirmek hakkındır, değil mi?


(Naziat 79/19)
وَاَهْدِيَكَ اِلٰى رَبِّكَ فَتَخْشٰىۚ
(Bir Elçi olarak) Rabbine (Sahibine) giden yolu sana göstereyim ki, (aşırı davranışlardan) çekinesin.”


(Naziat 79/20)
فَاَرٰيهُ الْاٰيَةَ الْكُبْرٰىۘ
Ona en büyük ayetleri[*] de gösterdi.

[*] Allah Teala’nın Musa aleyhisselama verdiği mucizeleri.


(Naziat 79/21)
فَكَذَّبَ وَعَصٰىۘ
Ama o, yalana sarıldı ve karşı geldi.


(Naziat 79/22)
ثُمَّ اَدْبَرَ يَسْعٰىۘ
Sonra döndü ve işe girişti.


(Naziat 79/23)
فَحَشَرَ فَنَادٰىۘ
Herkesi topladı ve haykırdı:


(Naziat 79/24)
فَقَالَ اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۘ
“Sizin en yüce rabbiniz (sahibiniz) benim!” dedi.


(Naziat 79/25)
فَاَخَذَهُ اللّٰهُ نَكَالَ الْاٰخِرَةِ وَالْاُو۫لٰىۜ
Allah da onu, çağdaşlarına ve sonrakilere ibret olacak şekilde cezalandırdı.


(Naziat 79/26)
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ يَخْشٰىۜ۟
Bunda, (aşırı davranışlardan) çekinecek olanların alacakları dersler vardır.


(Naziat 79/27)
ءَاَنْتُمْ اَشَدُّ خَلْقًا اَمِ السَّمَٓاءُۜ بَنٰيهَا۠
(Şimdi düşünün:) Sizin yapınız mı daha sağlam yoksa göğün yapısı mı[*]? Onu Allah yaptı.

[*] “Gökleri ve Yeri yaratmak elbette insanları yaratmaktan daha büyük bir şeydir ama insanların çoğu bunu bilmez.” (Mümin 40/57)


(Naziat 79/28)
رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوّٰيهَاۙ
Tavanını yükseltti ve dengesini kurdu.


(Naziat 79/29)
وَاَغْطَشَ لَيْلَهَا وَاَخْرَجَ ضُحٰيهَاۖ
Gecesini alâmetsiz kıldı[1*] ve (gündüzünün) duhâsını[2*] çıkardı.

[1*] "Ağtaşa’nın kökü ğataş = الغَطَشُ göz kamaşması demektir. Kamaşan göz için her şey belirsizdir. Nereye gittiği belli olmayacak şekilde yolu kaybolmuş çöle; mefâzetun ğatşâ = مفَازةٌ غَطْشى. denir. (Lisan’ul-arab غطش md.) Gecenin alametsiz olması değişmez bir göstergesinin olmamasındandır. Bu yüzden kutup bölgelerinde beyaz geceler oluşur. 

[2*] Duhâ, burada gündüzün tamamı demektir. (Lisan’ul-arab ضحا md.) Ayrıca Bkz. Şems 91/1 ve Duha 93/1 dipnotu.


(Naziat 79/30)
وَالْاَرْضَ بَعْدَ ذٰلِكَ دَحٰيهَاۜ
Yeri, bundan sonra döşedi.


(Naziat 79/31)
اَخْرَجَ مِنْهَا مَٓاءَهَا وَمَرْعٰيهَاۖ
Suyunu, otlağını çıkardı.


(Naziat 79/32)
وَالْجِبَالَ اَرْسٰيهَاۙ
Dağları sabitledi[*].

[*] Bu âyete göre, bitkilerin ve hayvanların yaratılması, göklerin ile yerin yaratılmasından ve gecenin ile gündüzün oluşmasından sonradır. Toplam yedi âyette gökler ile yerin altı günde yaratıldığı bildirilir. Dünya iki günde yaratılmış, gıda ölçülerinin tamamlanması için süre dört güne çıkarılmış, son iki günde de gökler yaratılmıştır (Fussilet 41/9-12). Allah’a göre bir gün bize göre bin yıl gibi (Secde 32/5, Hac 22/47) olduğundan bu altı gün bize göre altı bin yıldır. Bu Surenin 28 ve devamı âyetlerine bakıldığında bunun, kaba inşaat süresi gibi olduğu anlaşılıyor. Çünkü tabiata canlılık veren Güneş ışınları (duhâ) ortaya çıkıp karanlıklar ve aydınlık oluşunca (En’am 6/1) yer kabuğunun kaymaması için üstüne dağlar yerleştirilmiş, nehirler, vadiler ve yollar oluşturularak yeryüzü bitkiler ve canlılarla donatılmıştır (Naziat 79/27-33, Nahl 16/15, Enbiya 21/31, Lokman 31/10). Yıldızlarla birlikte hareket eden dünya ile Güneş sistemi arasında beşik hareketine benzeyen (Taha 20/53) bir eğim /declination oluşturulmuş ve bir denge kurulmuştur (Rahman 55/5-8). Bütün bunlar, insanların yararı için olduğundan (Casiye 45/13) insan, en son yaratılan varlıktır (İnsan 76/1-2).


(Naziat 79/33)
مَتَاعًا لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ
Bunu, hem siz hem de küçük ve büyük baş hayvanlarınız yararlansın diye yaptı.


(Naziat 79/34)
فَاِذَا جَٓاءَتِ الطَّٓامَّةُ الْكُبْرٰىۘ
O en büyük toplantı (mahşer yerindeki toplantı) başladığında[*],

[*] (الطامة) nin kökü olan (طم), bir şeyi ağzına kadar doldurmak demektir. (Mekâyîs, Sıhah) Kıyamet günü insanlar, melekler ve hayvanlar, mahşer yerini ağzına kadar dolduracağı için o toplantı, en büyük toplantı olacaktır.


(Naziat 79/35)
يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْاِنْسَانُ مَا سَعٰىۙ
kişi, yapıp ettiklerini bir bir hatırlar.


(Naziat 79/36)
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِمَنْ يَرٰى
Gören herkese, alevli ateş (Cehennem) gösterilir.


(Naziat 79/37)
فَاَمَّا مَنْ طَغٰىۙ
Kim ki sınırları aşar,


(Naziat 79/38)
وَاٰثَرَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۙ
dünya hayatını (Ahirete) tercih ederse,


(Naziat 79/39)
فَاِنَّ الْجَح۪يمَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ
Kalacağı yer o alevli ateştir.


(Naziat 79/40)
وَاَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوٰىۙ
Kim de Rabbinin (Sahibinin) makamından korkar da arzularını dizginlerse[*]

[*] Büyük günah işlememiş olanlar güzel yaşamış sayılır ve daha güzeli ile karşılanırlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Bu, kötü davrananları, yaptıklarına karşılık cezalandırsın ve güzel davrananları da daha güzeli ile karşılasın diyedir. Güzel davrananlar, günahların büyüklerinden ve fuhuş çeşitlerinden kaçınanlardır; diğer günahlar başka. Rabbinin affı kapsamlıdır…” (Necm 53/31–32)

Bir âyet de şöyledir: “Önceden en güzeli ile karşılayacağımızı bildirdiklerimiz Cehennemden uzak tutulacaklar, onun uğultusunu bile duymayacaklar ve sürekli canlarının çektiği şeyler içinde olacaklardır. Melekler, “Bu sizin gününüz, size söz verilen gündür.” diyerek onları karşılayacaklardır.” (Enbiya 21/101-103)

Büyük günah işlediği halde tevbe edip kendini düzeltenler de bu kesime girerler. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Rahman’ın kulları Allah ile beraber başka bir tanrıyı yardıma çağırmazlar. Haklı bir sebep yoksa Allahın dokunulmaz kıldığı canı öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa günaha girer. Kıyâmet günü onun azâbı katlanır ve orada itibarsız olarak sürekli kalır. Ama tevbe eden, inanan ve iyi iş yapan başka. Allah onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah bağışlar, ikram eder.” (Furkan 25/68-70)


(Naziat 79/41)
فَاِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ
onun kalacağı yer de Cennet’tir.


(Naziat 79/42)
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ اَيَّانَ مُرْسٰيهَاۜ
Sana kıyametin vaktini soruyorlar. Gelip yerleşmesi ne zaman? (diyorlar.)


(Naziat 79/43)
ف۪يمَ اَنْتَ مِنْ ذِكْرٰيهَاۜ
Sen nerede, onu bilmek nerede!


(Naziat 79/44)
اِلٰى رَبِّكَ مُنْتَهٰيهَاۜ
Onun tam bilgisi Rabbinin katındadır.


(Naziat 79/45)
اِنَّمَٓا اَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشٰيهَاۜ
Sen sadece böyle bir günden korkanı uyaran bir kişisin.


(Naziat 79/46)
كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا عَشِيَّةً اَوْ ضُحٰيهَا
İnsanlar onu gördükleri gün, bu dünyada bir akşam ya da bir gündüz vakti[*] kadar kalmış gibi olurlar.

[*]Buraya şöyle meâl verilir:”dünyada bir akşamüstü ya da kuşluk vakti kadar kalmış gibi olurlar.” Bizim farklı meali vermemizin asıl sebebi şu iki âyettir: Allah: “Yeryüzünde yıl sayısı olarak ne kadar kaldınız?” diye soracak; onlar da: “Bir gün ya da günün bir kısmı kadar kaldık...” diyeceklerdir. (Müminûn 23/113)

Duhâ, güneşin yükseldiği ve sıcaklığın etkisini göstermeye başladığı kuşluk vakti olarak tanımlanır ama İlgili âyetler üzerinde dikkat düşünülünce bu tanımın eksik olduğu görülür. (Bkz: Şems suresinin dipnotu) Duhâhâ=ضُحَاهَا’daki ‘hâ = onun’ zamiri, 29. ayette olduğu gibi semâ’yı gösterir. Göğün duhâsı gündüzdür. (Lisan’ul-arab ضحا md.)

Aşiyye = عَشِيَّةً de güneşin tepe noktasından kayması ile batması arasındaki vakit sayılır. Âyetlere uygun olan, müfredat’taki “güneşin tepe noktasından batıya kayması ile başlayıp sabaha kadar süren vakit olmasıdır. Bir yerde “bir akşam kaldım” diyen kişi, genellikle bunu kasteder. “Gündüz vakti kaldım” diyen de güneş batmadan ayrıldığını söylemiş olur. Bu da (Müminûn 23/113) âyetine tam uyar.