KASAS

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için  bu kelimeyi “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabileceği için ona "ikramı bol" anlamını verdik. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. ayette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Kasas 28/1)
طٰسٓمٓۜ
Tâ-Sîn-Mîm![*]

[*] Bu harflere huruf-u mukattaa /birbiri ile bağlantısı kesilmiş harfler denir. Bunların Nebîmize sorulmamış olması, bilinen bir anlamının olduğunu gösterir. Yoksa müşrikler bunu dillerine dolar, Nebîmizi sürekli rahatsız ederlerdi. Bununla ilgili sorular, İslam’ın Arap yarımadası dışına yayılmasından sonra başlamıştır. Bu harflerle başlayan yirmi dokuz sureden yirmi beşinde Kur’an’a, dördünde de önemli bir konuya vurgu yapılıyor olmasından onların dikkatleri toplama görevi yaptığı söylenebilir. Türkçede böyle bir kullanım yoktur.

 

(Kasas 28/2)
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ
Bunlar, apaçık olan Kitab’ın ayetleridir.[*]

[*] Yusuf 12/1, Şuara 26/2.

 

(Kasas 28/3)
نَتْلُوا عَلَيْكَ مِنْ نَبَاِ مُوسٰى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
İnanan bir topluluk için, Musa ve Firavun ile ilgili haberlerden bir kısmını sana bütün gerçekliği ile sıralayacağız:[*]

[*] Tâhâ 20/9-99.

 

(Kasas 28/4)
اِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْاَرْضِ وَجَعَلَ اَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَٓائِفَةً مِنْهُمْ يُذَبِّحُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَيَسْتَحْي۪ نِسَٓاءَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ
Firavun, ülkesinde zorbaca bir yönetim kurmuş[1*] ve halkını farklı topluluklara ayırmıştı. Onlardan bir kesimini (İsrailoğullarını) zayıf düşürüyor; oğullarını boğazlıyor,[2*] kadınlarını ise sağ bırakıyordu.[3*] Çünkü o, bozgunculardandı.

[1*] Duhan 44/31.

[2*] Musa'nın (a.s) bu katliamdan kurtuluş hikayesi belliyken, Harun'un (a.s) nasıl kurtulduğu kafalarda bir soru işareti yaratabilir. Tevrat'ta verilen bilgilerden Harun'un (a.s) Musa'nın (a.s) ağabeyi olduğunu ve aralarında üç yaş olduğunu görüyoruz: "Firavunla konuştuklarında Musa seksen, Harun seksen üç yaşındaydı." (Çıkış 7:7). Bu durumda Harun (a.s) doğduğunda yenidoğan erkek çocukların öldürülmesi uygulamasının henüz başlamadığı anlaşılmaktadır.

[3*] Bakara 2/49, İbrahim 14/6, Mü’min 40/25.

 


(Kasas 28/5)
وَنُر۪يدُ اَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْاَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ اَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِث۪ينَۙ
Biz de o topraklarda zayıf düşürülenlere iyilikte bulunmak, onları önderler yapmak ve bunların yerine geçirmek istiyorduk.[*]

[*] Secde 32/24.

 

(Kasas 28/6)
وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ
Ayrıca onları o topraklara hakim kılmak; Firavun’un, Haman’ın ve o ikisinin emrinde olanların[1*] korktuklarını başlarına getirmek istiyorduk[2*].

[1*] Emrinde olanlar diye anlam verdiğimiz kelime cünud (جُنُودَ), yardım edenler ve destek verenler anlamına gelir (Lisanu’l-Arab). Firavun ve Haman birer önder olduğuna göre yardımcıları, onların emri altında olan kişilerdir. Bu yüzden asker ve orduya da cünd denir. Çünkü onlar da komutanlarının emrindedirler.

[2*] A’raf 7/137, Şuara 26/59, Duhan 44/25-28.


(Kasas 28/7)
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اُمِّ مُوسٰٓى اَنْ اَرْضِع۪يهِۚ فَاِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَاَلْق۪يهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَاف۪ي وَلَا تَحْزَن۪يۚ اِنَّا رَٓادُّوهُ اِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ
Musa’nın annesine şunu vahyettik:[*] “Onu emzir, ona bir şey olacağından korktuğun zaman da nehre bırak. Korkma ve üzülme; biz onu sana kavuşturacak ve elçilerimizden yapacağız.”

[*] Sözlükte vahiy; işaret dili, fısıldama, rumuz, yazı veya ima ile  konuşma anlamlarına gelir (Müfredat).  Allah’ın vahyi; ilham yoluyla, perde arkasından veya melekleri aracılığı ile olur (Şûrâ 42/51). Bu üç çeşit vahiyden ilk ikisi her insana yapılır. Allah her insanın içine, yaptığının iyi mi yoksa kötü mü olduğunu ilham eder (Şems 91/7-8). Ayrıca rüyada da bazı şeyler bildirebilir (Yusuf 12/4-5,43-49). Allah bir meleği insan kılığında da gönderebilir (Hicr 15/51-66, Zariyat 51/24-37) Meryem validemize böyle bir vahiy gelmiştir (Meryem 19/16-21). Musa aleyhisselamın annesine gelen de ilham türünde bir vahiydir. Allah’ın yaptığı vahyin üçüncü çeşidi ise  insanlara bildirmek istediği sözlerini, insanlardan seçtiği elçilere melekler aracılığı ile ulaştırmasıdır. Bu esnada Allah öyle bir ortam oluşturur ki elçiler, bu vahyin Allah'tan geldiğini kesin olarak anlarlar(Cin 72/26-28). Onlar bu vahyi, insanlara bildirmekle görevli oldukları için Allah'ın resulü yani elçisi olurlar.

 


(Kasas 28/8)
فَالْتَقَطَهُٓ اٰلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًاۜ اِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِـ۪ٔينَ
Sonra Firavun hanedanı, ileride kendilerine bir düşman ve bir üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı.[*] Çünkü Firavun, Haman ve o ikisinin emrindekiler hatalı kimselerdi.

[*] Tâhâ 20/39.

 

(Kasas 28/9)
وَقَالَتِ امْرَاَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ ل۪ي وَلَكَۜ لَا تَقْتُلُوهُۗ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Firavun’un eşi dedi ki: “Benim ve senin için bir gözbebeği![1*] Onu öldürmeyin; belki bize bir fayda sağlar, belki de evlat ediniriz.”[2*] Ama onlar işin farkında değillerdi.

[1*] Tâhâ 20/38-39.

[2*] Benzer ifadeleri, Yusuf aleyhisselamı satın alan vezir de eşine söylemiştir (Yusuf 12/21).

 

(Kasas 28/10)
وَاَصْبَحَ فُؤٰادُ اُمِّ مُوسٰى فَارِغًاۜ اِنْ كَادَتْ لَتُبْد۪ي بِه۪ لَوْلَٓا اَنْ رَبَطْنَا عَلٰى قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Musa’nın annesi (Musa'dan başka) bir şey düşünemez hale geldi. Bize inanıp güvenenlerden olsun diye kalbini metânetli kılmasaydık neredeyse işi açığa vuracaktı.[*]

[*] Kasas 28/7.

 

(Kasas 28/11)
وَقَالَتْ لِاُخْتِه۪ قُصّ۪يهِۘ فَبَصُرَتْ بِه۪ عَنْ جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ
Ablasına: “Onu takip et.” dedi. O da onlar fark etmeden onu bir kenardan gözetledi.


(Kasas 28/12)
وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِنْ قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰٓى اَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ
Önce ona hiçbir sütanneyi kabul ettirmedik. Sonra (ablası geldi ve) dedi ki: “Onun bakımını sizin için üstlenecek ve ona iyi davranacak bir aileyi size göstereyim mi?”[*]

[*] Tâhâ 20/40.


(Kasas 28/13)
فَرَدَدْنَاهُ اِلٰٓى اُمِّه۪ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ۟
Böylece onu gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah'ın vaadinin[*] mutlaka yerine geleceğini bilsin diye annesine kavuşturduk. Ancak çoğu kimse bunu bilmez.

[*] Allah ona, Musa’yı kendisine kavuşturacağını ve elçilerden yapacağını vaat etmişti (Kasas 28/7).

 

(Kasas 28/14)
وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوٰٓى اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Musa ergin hale gelip olgun bir kişilik kazanınca ona hikmet /doğru karar verme yeteneği ve ilim verdik. Biz güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.[*]

[*] Benzer ifadeler Yusuf Aleyhisselam için de kullanılmıştır (Yusuf 12/22). 

 

(Kasas 28/15)
وَدَخَلَ الْمَد۪ينَةَ عَلٰى ح۪ينِ غَفْلَةٍ مِنْ اَهْلِهَا فَوَجَدَ ف۪يهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِۘ هٰذَا مِنْ ش۪يعَتِه۪ وَهٰذَا مِنْ عَدُوِّه۪ۚ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذ۪ي مِنْ ش۪يعَتِه۪ عَلَى الَّذ۪ي مِنْ عَدُوِّه۪ۙ فَوَكَزَهُ مُوسٰى فَقَضٰى عَلَيْهِۘ قَالَ هٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُب۪ينٌ
Musa halkın fark edemeyeceği bir sırada şehre girdi. Orada, birbirleriyle öldüresiye kavga eden iki adam buldu; biri kendi tarafından /İsrailoğullarından, diğeri düşman olan taraftandı. Kendi tarafından olan, düşmanına karşı Musa’dan yardım istedi. O da ona bir yumruk attı ve adamın işini bitirdi.[*] Dedi ki: “Bu, şeytanın işidir; o insanı yoldan çıkaran açık bir düşmandır!”

[*] Tâhâ 20/40, Şuara 26/19-21.


(Kasas 28/16)
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي فَغَفَرَ لَهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
“Rabbim! Ben, kendime yanlış yaptım; beni bağışla!” dedi. Allah da onu bağışladı. Çünkü o bağışlaması çok, ikramı bol olandır.[*]

[*] Tâhâ 20/82.


(Kasas 28/17)
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ اَكُونَ ظَه۪يرًا لِلْمُجْرِم۪ينَ
(Musa) Dedi ki: “Rabbim! Bana verdiğin nimete karşılık artık bir daha asla suçlulara arka çıkmayacağım.”


(Kasas 28/18)
فَاَصْبَحَ فِي الْمَد۪ينَةِ خَٓائِفًا يَتَرَقَّبُ فَاِذَا الَّذِي اسْتَنْصَرَهُ بِالْاَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُۜ قَالَ لَهُ مُوسٰٓى اِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُب۪ينٌ
Şehirde, korku içinde çevresini gözleyerek sabahladı. Bir de ne görsün; dün kendisinden yardım isteyen kişi, feryat ederek yine yardım istiyordu. Musa ona dedi ki: “Kesinlikle sen, açıkça yanlış kurgulara dalmış birisin!”


(Kasas 28/19)
فَلَمَّٓا اَنْ اَرَادَ اَنْ يَبْطِشَ بِالَّذ۪ي هُوَ عَدُوٌّ لَهُمَاۙ قَالَ يَا مُوسٰٓى اَتُر۪يدُ اَنْ تَقْتُلَن۪ي كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًا بِالْاَمْسِۗ اِنْ تُر۪يدُ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ جَبَّارًا فِي الْاَرْضِ وَمَا تُر۪يدُ اَنْ تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِح۪ينَ
İkisinin de düşmanı olan adamın yakasına yapışmak isteyince adam şöyle dedi: “Ey Musa! Daha dün bir kişiyi öldürdüğün gibi beni de öldürmek mi istiyorsun? Senin istediğin, bu ülkede sadece zorba biri olmak. Sen arabuluculardan biri olmak istemiyorsun.”


(Kasas 28/20)
وَجَٓاءَ رَجُلٌ مِنْ اَقْصَا الْمَد۪ينَةِ يَسْعٰىۘ قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنَّ الْمَلَاَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ اِنّ۪ي لَكَ مِنَ النَّاصِح۪ينَ
Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: “Musa! Devlet büyükleri seni öldürmek için görüşme yapıyorlar; hemen çek git, ben senin iyiliğini isteyen biriyim.”[*]

[*] İstihbarat niteliğindeki bu haberi, Firavun hanedanından olduğu, ama imanını gizlediği belirtilen kişi getirmiş olmalıdır (Mümin 40/28-33).

 

(Kasas 28/21)
فَخَرَجَ مِنْهَا خَٓائِفًا يَتَرَقَّبُۘ قَالَ رَبِّ نَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟
Musa korku içinde, çevreyi gözleye gözleye oradan çıktı. “Rabbim, beni yanlışlara dalmış bu topluluktan kurtar!” dedi.[*]

[*] Bu konu İncil’in Elçilerin İşleri 7:23-29 pasajlarında anlatılmaktadır.

 

(Kasas 28/22)
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَٓاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يَهْدِيَن۪ي سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ
Medyen tarafına yönelince de şöyle dedi: “Umarım Rabbim beni (Medyen’e giden) doğru yola sokar.”


(Kasas 28/23)
وَلَمَّا وَرَدَ مَٓاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ اُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَۘ وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَاَتَيْنِ تَذُودَانِۚ قَالَ مَا خَطْبُكُمَاۜ قَالَتَا لَا نَسْق۪ي حَتّٰى يُصْدِرَ الرِّعَٓاءُ وَاَبُونَا شَيْخٌ كَب۪يرٌ
Medyen suyuna varınca orada hayvanlarını sulayan bir grup insan gördü. Alt taraflarında da sürülerini (sudan) uzak tutan iki kadın gördü. Musa onlara: “Bir sorun mu var?” dedi. Onlar: “Çobanlar çekilmeden hayvanlarımızı sulamıyoruz. Babamız da çok yaşlı biri.” dediler.


(Kasas 28/24)
فَسَقٰى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَق۪يرٌ
Musa hemen onların yerine hayvanlarını suladı. Sonra gölgeye çekildi ve dedi ki: “Rabbim, bana vereceğin her iyiliğe ihtiyacım var!”


(Kasas 28/25)
فَجَٓاءَتْهُ اِحْدٰيهُمَا تَمْش۪ي عَلَى اسْتِحْيَٓاءٍۘ قَالَتْ اِنَّ اَب۪ي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ اَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَاۜ فَلَمَّا جَٓاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَۙ قَالَ لَا تَخَفْ۠ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Sonra o iki kızdan biri utana sıkıla yürüyerek geldi ve dedi ki: “Hayvanlarımızı bizim yerimize sulamanın ücretini sana ödemek için babam seni çağırıyor.”[*] Musa babalarının yanına varıp ona başından geçenleri tüm ayrıntısı ile anlatınca adam dedi ki: “Korkma, artık yanlışlara dalmış o topluluktan kurtuldun!”

[*] Bu olaylar Tevrat’ın Çıkış 2:16-20 pasajlarında anlatılmaktadır.

 

(Kasas 28/26)
قَالَتْ اِحْدٰيهُمَا يَٓا اَبَتِ اسْتَأْجِرْهُۘ اِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْاَم۪ينُ
İki kızdan biri dedi ki: “Babacığım, onu ücretle tut! Ücretle tutacağın kişilerin en iyisi, güçlü ve güvenilir olan bu kişidir.”


(Kasas 28/27)
قَالَ اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ اُنْكِحَكَ اِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلٰٓى اَنْ تَأْجُرَن۪ي ثَمَانِيَ حِجَجٍۚ فَاِنْ اَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِنْدِكَۚ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اَشُقَّ عَلَيْكَۜ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Babaları şöyle dedi: “Yanımda sekiz yıl ücretle çalışman şartıyla[*] şu iki kızımdan birini sana nikahlamak isterim. On yıla tamamlarsan bu senin ikramın olur. Sana güçlük çıkarmak istemem. İnşaallah iyi biri olduğumu göreceksin.”

[*] Bu olay Tevrat’ın Çıkış 2:21 pasajında da anlatılır. Mısır’da arandığı için kaçak olarak Medyen’e gelen Musa (a.s) ile çalışamayacak durumdaki yaşlı bir adam arasında yapılan bu anlaşma sonucu aldığı ücretin bir kısmını eşine mehir olarak vermiş, bir kısıyla da geçimini sağlamış olmalıdır. 

 
 

(Kasas 28/28)
قَالَ ذٰلِكَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَۜ اَيَّمَا الْاَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّۜ وَاللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ۟
Musa dedi ki: “Bu seninle benim aramdadır; iki süreden hangisini tamamlarsam bana karşı bir husumet olmayacak. Bu sözlerimize Allah vekildir.”


(Kasas 28/29)
فَلَمَّا قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَارًاۚ قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَارًا لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Musa süreyi tamamlayınca ailesiyle yola çıktı. Tûr’un /Sina Dağı’nın yanında bir ateş fark etti. Ailesine dedi ki: “Siz burada kalın.[1*] Ben bir ateş fark ettim. Belki oradan size bir haber veya ısınabilmeniz için ateşten bir parça köz getiririm.”[2*]

[1*] “Siz burada kalın (امْكُثُوا)” ifadesi çoğul kullanılmıştır. Arapçada çoğul en az üçü gösterdiğinden Musa aleyhisselamın eşinin yanında en az iki çocuğunun olduğu anlaşılıyor. Nitekim, Tevrat’ta Musa aleyhisselamın o esnada iki oğlu olduğu bilgisi yer almaktadır (Mısır’dan Çıkış 4:20, 18:2-4).

[2*] Tâhâ 20/10, Neml 27/7.


(Kasas 28/30)
فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْاَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ اَنْ يَا مُوسٰٓى اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۙ
Musa oraya varınca vadinin sağ yamacından, o bereketli yerdeki ağaçtan kendine şöyle seslenildi: “Ey Musa! Ben varlıkların Rabbi / sahibi olan Allah’ım.”[*]

[*] Bkz. Meryem 19/52Tâhâ 20/11-16, Neml 27/8-9 ve dipnotları. 

 

(Kasas 28/31)
وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠ اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ
“Değneğini yere at.” (da denildi) Değneğin yılan gibi kıvrıldığını görünce arkasına bakmadan dönüp kaçtı. “Ey Musa! Geri dön! Korkma! Sen güvende olanlardansın.[*]

[*] Tâhâ 20/17-21, Neml 27/10.


(Kasas 28/32)
اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِق۪ينَ
Elini koynuna sok; lekesiz, bembeyaz olarak çıksın! Korkudan havada kalan kolunu da kendine çek! Bunlar, Rabbin tarafından Firavun’a ve ileri gelenlerine göstereceğin iki kesin kanıttır.[*] Onlar yoldan çıkmış bir topluluktur.”

[*] Tâhâ 20/22-23, Neml 27/12.  Aynı olay Tevrat’ın Mısır’dan Çıkış 4:6-7 pasajlarında anlatılmaktadır.

 

(Kasas 28/33)
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْسًا فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِ
Musa dedi ki: “Rabbim! Ben onlardan bir kişiyi öldürdüm; bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum.[*]

[*] Şuara 26/14.


(Kasas 28/34)
وَاَخ۪ي هٰرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَانًا فَاَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءًا يُصَدِّقُن۪يۘ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ
Kardeşim Harun, onun dili benden daha açık ve anlaşılırdır. Onu da beni onaylayan destekçi biri olarak benimle birlikte elçi gönder. Çünkü beni yalancı saymalarından korkuyorum.”[*]

[*] Tâhâ 20/29-34, Furkan 25/35, Şuara 26/12-13.


(Kasas 28/35)
قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِاَخ۪يكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَانًا فَلَا يَصِلُونَ اِلَيْكُمَا بِاٰيَاتِنَاۚ اَنْتُمَا وَمَنِ اتَّبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ
(Allah) Dedi ki: “Elini kardeşinle güçlendireceğiz. İkinize güçlü bir delil vereceğiz; ayetlerimiz /mucizelerimiz sayesinde size ilişemeyecekler.[*] Siz ikiniz ve size uyanlar galip geleceksiniz.”

[*] Hud 11/96, Mü'minun 23/45, Mü'min 40/23, Zariyat 51/38.


(Kasas 28/36)
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَ
Musa her şeyi açıkça ortaya koyacak şekilde mucizelerimizi onlara getirince: “Bu sadece uydurulmuş bir sihirdir; fakat biz böylesini eski atalarımızdan bile işitmedik!” dediler.[*]

[*] Yunus 10/76, Neml 27/13.

 


(Kasas 28/37)
وَقَالَ مُوسٰى رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى مِنْ عِنْدِه۪ وَمَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
Musa dedi ki: “Benim Rabbim bu rehberi[*] kendi katından kimin getirdiğini, sonunda bu yurdun kime kalacağını çok iyi bilir. Şu bir gerçek ki yanlışlar içinde olanlar umduklarına kavuşamazlar.”

[*] Musa aleyhisselam, Firavun ve hanedanına elçi gönderildiğinde ona verilen kitabın ilk ayetleri indirilmişti (Tâhâ 20/11-16, Mu’minun 23/49, Furkan 25/35-36). Firavun ve hanedanının boğulmasından sonra, Musa’ya Tûr’da /Sina Dağı’nda yazılı olarak da ayetler verilmişti.

 

(Kasas 28/38)
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَاُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْر۪يۚ فَاَوْقِدْ ل۪ي يَا هَامَانُ عَلَى الطّ۪ينِ فَاجْعَلْ ل۪ي صَرْحًا لَعَلّ۪ٓي اَطَّلِعُ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰىۙ وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ
Firavun dedi ki: “Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilah bilmiyorum.[1*] Ey Haman! Benim için çamuru pişir de bana bir kule yap, belki Musa’nın ilahına çıkıp bakarım! Çünkü ben Musa’nın gerçekten yalancılardan olduğunu düşünüyorum.”[2*]

[1*] İlah, kendisine kayıtsız şartsız boyun eğilen varlıktır. Allah’tan başka ilah yoktur. Firavun, bu ve benzer sözleriyle (Şuara 26/29, Naziat 79/23-24), halkın kayıtsız şartsız ve yalnızca kendisine itaat etmesi gerektiğini belirtmektedir.

[2*] Mü'min 40/36-37.


(Kasas 28/39)
وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ
Firavun ve emrinde olanlar, o topraklarda haksız yere büyüklendiler; çünkü huzurumuza çıkarılmayacaklarını sanıyorlardı.[*]

[*] A'raf 7/133, Yunus 10/75, Mu'minun 23/46, Ankebut 29/39.


(Kasas 28/40)
فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِم۪ينَ
Nihayet onu ve ordularını tuttuk, denize gömdük. Bak bakalım, yanlışa dalanların sonu nasıl oldu![*]

[*] Bakara 2/50, A'raf 7/136, İsra 17/103, Şuara 26/65-66, Zuhruf 43/54-55, Zariyat 51/40.


(Kasas 28/41)
وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ لَا يُنْصَرُونَ
(Haksız yere büyüklenmelerinden dolayı) Onları, ateşe çağıran önderler haline getirmiştik.[*] Kıyamet /mezardan kalkış gününde bir yardım da görmeyecekler.

[*] Kasas 28/39.


(Kasas 28/42)
وَاَتْبَعْنَاهُمْ ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةًۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ هُمْ مِنَ الْمَقْبُوح۪ينَ۟
Bu dünyada onları sürekli dışlanır hale getirmiştik. Kıyamet /mezardan kalkış günü de yüzlerine bakılmayacak kimselerden olacaklardır.[*]

[*] Hud 11/97-99.


(Kasas 28/43)
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْاُو۫لٰى بَصَٓائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Oysa önceki nesilleri helak ettikten sonra, Musa’ya da o insanlar için gerçeğin göstergeleri, bir rehber ve ikram olarak Kitabı vermiştik ki ondaki bilgileri kullansınlar![*]

[*] Bakara 2/53, En'am 6/154, İsra 17/2, Enbiya 21/48, Mü'minun 23/49, Mü'min 40/53.


(Kasas 28/44)
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ اِذْ قَضَيْنَٓا اِلٰى مُوسَى الْاَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِد۪ينَۙ
(Ey Muhammed!) Musa’ya o görevi (elçilik görevini) verdiğimizde sen vadinin batı yakasında değildin; olup biteni izleyenlerden değildin.[*]

[*] Tâhâ 20/11-16, Naziat 79/15-20.


(Kasas 28/45)
وَلٰكِنَّٓا اَنْشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۚ وَمَا كُنْتَ ثَاوِيًا ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۙ وَلٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَ
Ama (Musa’dan sonra) yeni nesiller oluşturduk, onların üzerinden uzun bir zaman geçti. Sen Medyenliler[*] arasında da kalmadın ki bunlara (onlarla ilgili) ayetlerimizi bağlantılarıyla birlikte okuyasın. Ama (bu bilgilerle seni) elçi gönderen biziz.

[*] Kasas 28/22 vd.

 

(Kasas 28/46)
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ اِذْ نَادَيْنَا وَلٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
(Musa’ya) seslendiğimiz sırada Tûr’un /Sina Dağı'nın yanında da değildin.[1*] Bunları Rabbinden bir ikram olarak öğrendin[2*] ki senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan bir topluluğu uyarasın. Belki doğru bilgileri kullanırlar.

[1*] Meryem 19/52, Kasas 28/29.

[2*] Âl-i İmran 3/44, Hud 11/49, 120, Yusuf 12/102, Tâhâ 20/99.


(Kasas 28/47)
وَلَوْلَٓا اَنْ تُص۪يبَهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Kendi elleriyle yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde şöyle diyecek olmasalardı (seni elçi göndermezdik): “Rabbimiz, keşke bize bir elçi gönderseydin de senin ayetlerine uyup biz de inanıp güvenenlerden olsaydık!”[*]

[*] Mekke’ye, Muhammed aleyhisselamdan uzun zaman önce gelen nebi, İsmail aleyhisselamdır. Allah ona kitap indirmiştir (Bakara 2/136, Âl-i İmran 3/84) ama o kitap Muhammed aleyhisselam ve çağdaşlarına ulaşmadığı ve o zamana kadar kendilerine başka bir nebi de gelmediği için onlar, uyarılmamış bir toplum sayılmıştır (Secde 32/3, Sebe 34/44, Yasin 36/5-6, Şûrâ 42/52, Cuma 62/2). Musa ve İsa aleyhisselam ise onlara değil İsrailoğullarına gönderilmiştir (Secde 32/23, Saf 61/6). Muhammed aleyhisselam da tüm insanlığa gönderilmiş bir elçidir (Nisa 4/79, Enbiya 21/107, Ahzab 33/40, Sebe 34/28).

 

(Kasas 28/48)
فَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا لَوْلَٓا اُو۫تِيَ مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰىۜ اَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰى مِنْ قَبْلُۚ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا۠ وَقَالُٓوا اِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ
Fakat katımızdan bu gerçek /Kur’an onlara gelince şöyle dediler: “Musa’ya verilenlerin /mucizelerin bir dengi ona da verilseydi olmaz mıydı?”[1*] Daha önce Musa’ya verileni (onun muhalifleri) görmezden gelmediler mi? Bir de bunlar: “(Tevrat ve Kur’an) birbirini destekleyen iki sihirdir.”[2*] dediler. Şunu da söylediler: “Biz bunların tamamını reddediyoruz.”

[1*] İsra 17/90-93, Ankebut 29/50-51.

[2*] Enbiya 21/3, Sebe 34/43, Zuhruf 43/30-31, Müddessir 74/24-25.


(Kasas 28/49)
قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ هُوَ اَهْدٰى مِنْهُمَٓا اَتَّبِعْهُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
De ki: “Öyleyse Allah katından bu ikisinden (Tevrat ve Kur’an’dan) daha iyi rehberlik edecek bir kitap getirin,[*] ben de ona uyayım. Doğru söylüyorsanız (getirirsiniz).”

[*] Bakara 2/23, Yunus 10/37-38, Hud 11/13, İsra 17/88, Tur 52/34.

 

(Kasas 28/50)
فَاِنْ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكَ فَاعْلَمْ اَنَّمَا يَتَّبِعُونَ اَهْوَٓاءَهُمْۜ وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوٰيهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ
Dediğini yapmazlarsa bil ki onlar sadece kendi arzularına uyuyorlar.[1*] Allah’tan gelen bir rehbere dayanmaksızın kendi arzusuna uyan kimseden daha sapık kim olabilir?[2*] Allah yanlışlar içinde olan topluluğu yola getirmez.

[1*] Hud 11/14.

[2*] Furkan 25/43, Casiye 45/23.


(Kasas 28/51)
وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۜ۟
Biz onlar için (Kur’an ve önceki kitaplardaki) sözleri birbirleriyle ilişkilendirdik ki doğru bilgileri kullansınlar.[*]

[*] “Sözler” diye tercüme edilen “el-kavl” kelimesi marife olduğu için “Allah'ın sözleri” anlamına gelir ve Allah’ın tüm kitaplarını kapsar. Yüce Allah'ın Adem’den (a.s.) itibaren gönderdiği tek din İslam'dır (Âl-i İmran 3/19). İmtihan, ceza veya nesih ilişkisinin gerçekleşmesi için şeriatlar arasında bazı farklar oluşmuşsa da (Maide 5/48) ana yol hep aynı kalmıştır. Bu sebeple ilahi kitaplar hiçbir zaman insanlara, bilmedikleri, duymadıkları şeyleri getirmemiştir (Mü'minun 23/68, Zümer 39/18, Şûra 42/13, A’lâ 87/18-19). Ayette “tavsîl” kökünden gelen vasselna (وصلنا) sözcüğü, ilahi kitaplar arasındaki tasdik ilişkisini ifade eder. Yani tüm ilahi kitaplar kendilerinden önceki kitaplar ile irtibatlı ve birbirini tasdik eder şekilde indirilmiştir. Bu, gelen her kitabın meşruiyetini temellendirmek içindir. Ayetin sonundaki "...doğru bilgileri kullansınlar" ifadesi bunu göstermektedir. 

 

(Kasas 28/52)
اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِه۪ هُمْ بِه۪ يُؤْمِنُونَ
Bu Kitaptan önce kendilerine kitap verdiklerimiz buna (Kur’an’a) da inanıp güvenirler.[*]

[*] Kendilerine verilen kitabın içeriğini bilenler Kur’an’ın, kitaplarını tasdik eden yapısını görünce onun Allah’ın indirdiği kitap olduğunu anlar ve inanır. Onlardan bazıları, daha sonra yalana sarılır ve Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğu gerçeğini görmezden gelerek kafir olur (Bakara 2/89-90, 101, 121, Maide 5/83-84, Ankebut 29/47). Bir kısmı da kitaplarının içeriğini bilmez, sadece zanna dayanır (Bakara 2/78).

 

(Kasas 28/53)
وَاِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ قَالُٓوا اٰمَنَّا بِه۪ٓ اِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلِه۪ مُسْلِم۪ينَ
(Bu Kitap) Onlara bağlantılarıyla birlikte okununca şöyle derler: “Biz ona inandık. O, Rabbimizden gelen gerçektir. Biz daha önce de müslüman olan kimselerdik.”


(Kasas 28/54)
اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Onlar, sabırlı olmaları /duruşlarını bozmamaları sebebiyle kendilerine ödülleri iki kez verilecek olanlardır. Onlar kötülüğü iyilikle savarlar ve verdiğimiz rızıktan hayra harcarlar.[*]

[*] Âl-i İmran 3/113-115, Maide 5/83-85.

 

(Kasas 28/55)
وَاِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ اَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۘ سَلَامٌ عَلَيْكُمْۘ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِل۪ينَ
Boş sözler işitince o sözlerle aralarına mesafe koyar, şöyle derler: “Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da sizedir! Size esenlik ve güvenlik dileriz. Kendini bilmezlerle bizim işimiz olmaz.”[*]

[*] Bakara 2/139, Mü’minun 23/3, Furkan 25/63, 72.


(Kasas 28/56)
اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ
Sen sevdiğin kişiyi doğru yola getiremezsin ama Allah, gereğini yapanı[1*] doğru yola getirir. Doğru yola yönelenleri en iyi o bilir.[2*]

[1*] Şâe (شاء) fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey (شيء) mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir (Müfredât). Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder (Kamer 54/49, Ra’d 13/8). İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır (Enbiyâ 21/35). Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar (Nur 24/46). Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur (Şems 91/7-10). Buna göre şâe (شاء) fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gereğini yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı (Nahl 16/93). Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe (شاء) fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz: http://www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-mesiet-irade-ve-fitrat.html

[2*] Enam 6/117, Nahl 16/125, Kalem 68/7.

 

 


(Kasas 28/57)
وَقَالُٓوا اِنْ نَتَّبِعِ الْهُدٰى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ اَرْضِنَاۜ اَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَمًا اٰمِنًا يُجْبٰٓى اِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِنْ لَدُنَّا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
(Mekkeliler) “Bu rehbere /Kur’an’a seninle birlikte uyacak olsak yerimizden yurdumuzdan ediliriz.” dediler. Onları, katımızdan bir rızık olarak her türlü ürünün getirildiği, güvenli Harem bölgesine biz yerleştirmedik mi?[*] Ama onların pek çoğu bunu bilmez.

[*] Bakara 2/126, Ankebut 29/67, Tin 95/3, Kureyş 106/1-4.


(Kasas 28/58)
وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَع۪يشَتَهَاۚ فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ اِلَّا قَل۪يلًاۜ وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِث۪ينَ
Biz, geçim bolluğu içinde gururlanmış nice kentleri helak ettik. İşte onların meskenleri! Onlardan sonra içinde pek az oturulmuş... Onların mirasçıları sadece biz olduk.[*]

[*] En’am 6/6, A’raf 7/4, Hicr 15/23, Meryem 19/40, 74, Tâhâ 20/128, Hac 22/45, Rum 30/9, Secde 32/26, Kaf 50/36.


(Kasas 28/59)
وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى حَتّٰى يَبْعَثَ ف۪ٓي اُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۚ وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرٰٓى اِلَّا وَاَهْلُهَا ظَالِمُونَ
Rabbin, kendilerine ayetlerimizi bağlantılarıyla okuyacak bir elçiyi, anakentlerine göndermeden yerleşim yerlerini helak etmez.[1*] Biz sadece (uyarıldıkları halde) halkı yanlışlara dalan yerleşim yerlerini helak ederiz.[2*]

[1*] Son nebi olan Muhammed aleyhisselam (Ahzab 33/40), bütün dünyaya elçi olarak gönderildiği için (Sebe 34/28) yerleşim yerlerinin ana merkezi olan Mekke’de göreve başlamış, Mekke ve çevresini uyarmıştır (En’am 6/92, Şûrâ 42/7). Allah’ın dini İslam, bütün dünyaya hakim olacaktır (Tevbe 9/32-33, Fetih 48/28, Saf 61/9).

 


(Kasas 28/60)
وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَز۪ينَتُهَاۚ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ وَاَبْقٰىۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟
Size verilmiş olan her şey, dünya hayatının menfaati ve süsüdür. Allah katındaki nimetler ise hem en hayırlı olan hem de en kalıcı olandır.[*] Aklınızı kullanmaz mısınız /(ayetlerle olaylar arasında) doğru bağlantılar kurmaz mısınız?

[*] Âl-i İmran 3/14-15, Nahl 16/96, Kehf 18/7, 46, Sebe 34/37, Şura 42/36.

 

(Kasas 28/61)
اَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاق۪يهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ
Güzel bir vaatte bulunduğumuz, kendisi de onu elde edecek durumda olan kimse ile dünya hayatının menfaatinden faydalandırdığımız, ama sonra kıyamet /mezardan kalkış günü huzurumuza getirilecek olan kimse bir olur mu?[*]

[*] Secde 32/18-20, Casiye 45/21.


(Kasas 28/62)
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
O gün Allah onlara seslenip: “Ortaklarım olduğunu iddia ettikleriniz nerede?”[*] diyecektir.

[*] En’am 6/22, Nahl 16/27, Kasas 28/74, Fussilet 41/47.

 

 

(Kasas 28/63)
قَالَ الَّذ۪ينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ اَغْوَيْنَاۚ اَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَاۚ تَبَرَّأْنَٓا اِلَيْكَۘ مَا كَانُٓوا اِيَّانَا يَعْبُدُونَ
Cezayı hak etmiş olanlar derler ki: “Rabbimiz! Bunlar bizim yanlış kurgulara daldırdığımız kimselerdir,; kendimiz nasıl yanlış kurgulara daldıysak onları da öyle yanlış kurgulara daldırdık. Şimdi onlarla ilişiğimizi kesip sana yöneldik. Zaten onlar sadece bize kulluk etmiyorlardı ki!”[*]

[*] Bakara 2/166-167, En’am 6/94, Yunus 10/28-29, Ahkaf 46/6, Saffat 37/27-33.


(Kasas 28/64)
وَق۪يلَ ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ وَرَاَوُا الْعَذَابَۚ لَوْ اَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ
Onlara: “Allah’a ortak saydıklarınızı çağırın!” denir. Onlar çağırırlar ama ortak saydıkları, çağrılarına cevap vermezler.[*] Artık azabı da görmüş olurlar. Keşke onlar da doğru yola girmiş olsalardı!

[*] İsra 17/56, Kehf 18/52, Sebe 34/22-23, Zümer 39/38.


(Kasas 28/65)
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ مَاذَٓا اَجَبْتُمُ الْمُرْسَل۪ينَ
O gün Allah onlara seslenip: “Elçilerime ne cevap verdiniz?” diyecektir.[*]

[*] Maide 5/109Mülk 67/8-11.


(Kasas 28/66)
فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْاَنْبَٓاءُ يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَٓاءَلُونَ
O gün bütün haberler onlara örtülmüş olur. Birbirlerine bir şey de soramazlar.[*]

[*] Mü’minun 23/101.


(Kasas 28/67)
فَاَمَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَعَسٰٓى اَنْ يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِح۪ينَ
Ama kim tövbe etmiş /dönüş yapmış, inanıp güvenmiş ve iyi işler yapmışsa onun umduğuna kavuşanlardan olması beklenir.[*]

[*] İşlenen günah ne olursa olsun, terk edilerek tövbe edilir ve doğru yola girilirse Allah, günahları bağışlar (Âl-i İmran 3/135-136; Nisa 4/17, 48, 116; Tâhâ 20/82), ayrıca kuluna ikramda bulunur (A’raf 7/153, Nahl 16/119, Furkan 25/68-71, Zümer 39/53).

 

(Kasas 28/68)
وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُ وَيَخْتَارُۜ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Senin Rabbin, tercih ettiği şeyi[1*] yaratır. İnsanların seçim hakkı olan şeyleri de (yaptıkları tercihe göre) seçer[2*] Allah, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir.

[1*] Şâe (شاء) fiili için bkz Kasas 28/56. ayetin dipnotu. 

[2*] Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yola kabul eder (Nur 24/46). Seçiminin doğru veya yanlış olduğunu da önce kişiye ilham eder sonra onu, kişinin tercihine göre yaratır. Bundan dolayı doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi sıkıntılı olur (En’âm 6/125, Şems 91/7-10). Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi imtihan diye bir şey olmazdı (Nahl 16/93, İnsan 76/29-30, Tekvir 81/27-29).
 

 


(Kasas 28/69)
وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ
Senin Rabbin, sinelerinin neyi gizlediğini ve onların neyi açığa vurduklarını bilir.[*]

[*] Bakara 2/77, Hud 11/5, Nahl 16/23, Neml 27/25, 74.


(Kasas 28/70)
وَهُوَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ وَلَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
O, Allah’tır. Ondan başka ilah yoktur.[1*] Şimdi de sonrasında da her şeyi mükemmel yapmak, ona özgüdür.[2*] Karar onundur. Onun huzuruna çıkarılacaksınız.[3*]

[1*] Bakara 2/255,  Âl-i İmran 3/2, Nisa 4/87, Tâhâ 20/8, Neml 27/26, Teğabün 64/13.

[2*] “Hamd”, birini kendi yaptığı şeyden dolayı övmektir. “Güzel yemek yapar, arkadaşlığı iyidir.” gibi sözler buna girer. “Şükür” ise kendine iyilik yapanı övmek veya yapılan iyiliğe iyilikle karşılık vermektir. Yaptığı her şeyi güzel yapan sadece Allah’tır. Allah’ın yaptığı ile insanların yaptığı arasındaki farkı göstermek için “güzel” yerine “mükemmel” kelimesini kullandık (Fatiha 1/2).

[3*] En'am 6/62, Kasas 28/88.


(Kasas 28/71)
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ الَّيْلَ سَرْمَدًا اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِضِيَٓاءٍۜ اَفَلَا تَسْمَعُونَ
De ki: “Hiç düşündünüz mü Allah, geceyi kıyamet /mezardan kalkış gününe kadar sürdürse Allah‘tan başka size bir ışık kaynağı getirecek ilah kimdir? Hâlâ dinlemeyecek misiniz?”[*]

[*] Kasas 28/72.

 

(Kasas 28/72)
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَدًا اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ ف۪يهِۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ
De ki: Hiç düşündünüz mü Allah, gündüzü kıyamet /mezardan kalkış gününe kadar sürdürse dinleneceğiniz geceyi Allah‘tan başka size getirecek ilah kimdir? Hâlâ görmeyecek misiniz?[*]

[*] Kasas 28/71.

 

(Kasas 28/73)
وَمِنْ رَحْمَتِه۪ جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Allah, geceyi içinde dinlenesiniz, gündüzü de lütfundan arayasınız diye kendinden bir ikram olarak sizin için oluşturdu.[*] Belki şükredersiniz / görevlerinizi yerine getirirsiniz.

[*] Yunus 10/67, İsra 17/12, Neml 27/86, Mü'min 40/61 Nebe 78/10-11.


(Kasas 28/74)
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
Allah’ın onlara seslenip: “Ortaklarım olduğunu iddia ettikleriniz nerede?” diyeceği günü düşün![*]

[*] En’am 6/22, Nahl 16/27, Mü’min 40/73-74, Fussilet 41/47.

 

(Kasas 28/75)
وَنَزَعْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يدًا فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُٓوا اَنَّ الْحَقَّ لِلّٰهِ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟
(O gün) Her toplumun içinden bir şahit çıkarır,[1*] şöyle deriz: “Getirin kanıtınızı!” Böylece bütün gerçeklerin Allah’tan yana olduğunu öğrenirler. Uydurdukları ortaklar onlardan uzaklaşıp gitmiş olur.[2*]

[1*] Nisa 4/41, Nahl 16/84, 89, Zümer 39/69.

[2*] En’am 6/24, 94, A’raf 7/53, Yunus 10/30, Hud 11/21, Nahl 16/87, Kehf 18/52.


(Kasas 28/76)
اِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسٰى فَبَغٰى عَلَيْهِمْۖ وَاٰتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَٓا اِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُٓواُ بِالْعُصْبَةِ اُ۬ولِي الْقُوَّةِۗ اِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِح۪ينَ
Karun, Musa’nın kavminden /İsrailoğullarından idi;[1*] ama onlara karşı haddini aştı. Ona öyle hazineler vermiştik ki anahtarları bile güçlü bir topluluğa ağır geliyordu! Bir gün kavmi ona şöyle dedi: “Şımarma! Allah şımaranları sevmez.[2*]

[1*] Ankebut 29/39, Mü’min 40/23-25. Karun, Tevrat'ta Korah adıyla geçer ve İsrailoğullarındandır. İki yüz elli İsrailli önderle birlikte Musa’ya başkaldırmıştır (Çölde Sayım 16:1).

 

 


(Kasas 28/77)
وَابْتَغِ ف۪يمَٓا اٰتٰيكَ اللّٰهُ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَص۪يبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَاَحْسِنْ كَمَٓا اَحْسَنَ اللّٰهُ اِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْاَرْضِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِد۪ينَ
Allah’ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu kazanmaya çalış. Dünyadan da payını unutma.[*] Allah sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap. Yeryüzünde düzeni bozmaya çalışma. Allah bozguncuları sevmez.”

[*] A’raf 7/32.


(Kasas 28/78)
قَالَ اِنَّمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍ عِنْد۪يۜ اَوَلَمْ يَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ قَدْ اَهْلَكَ مِنْ قَبْلِه۪ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَاَكْثَرُ جَمْعًاۜ وَلَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ
Karun dedi ki: “Bu zenginlik bana, sadece bende olan bilgi sayesinde verildi!”[1*] O, kendisinden önceki nesiller içinden daha güçlü ve malı ve taraftarı daha çok olan kimseleri Allah'ın helak ettiğini bilmiyor muydu? (Ahirette) suçlulara hangi günahları işledikleri sorulmayacaktır.[2*]

[1*]  Allah insanları zenginlik ve fakirlikle imtihan eder. Çoğu kimse, zenginleşince onu kendinden bilir, fakir düşünce de suçu Allah’a atar (Zümer 39/49-50, Fussilet 41/50, Fecr 89/15-16).

[2*] Yapıp ettikleri her şey, amel defterlerinde yazılı olacağı için (Kehf, 18/49, Kamer 54/52-53) neler yaptıkları onlara sorulmayacak (Rahman 55/39) ama niçin yaptıkları sorulacaktır. Yani suçlular yapıp ettiklerinin hesabını vereceklerdir (A’raf 7/6, Hicr 15/92-93, Nahl 16/56, 93, Enbiya 21/23, Ankebut 29/13, Zuhruf 43/19, Tekasür 102/8).

 

(Kasas 28/79)
فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ ف۪ي ز۪ينَتِه۪ۜ قَالَ الَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ قَارُونُۙ اِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظ۪يمٍ
Karun bütün haşmetiyle kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatı peşinde olanlar[*] dediler ki: “Ah keşke Karun’a verilenin bir benzeri bizim de olsa! O, gerçekten muazzam bir paya sahip!”

[*] Bakara 2/200-202, Hud 11/15-16, İsra 17/18-20.

 


(Kasas 28/80)
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللّٰهِ خَيْرٌ لِمَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًاۚ وَلَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الصَّابِرُونَ
İlim sahibi olanlar ise şöyle dediler: “Yazık size! Allah’ın, inanıp güvenen ve iyi işler yapanlara vereceği karşılık daha iyidir. Buna da ancak sabırlı olanlar /duruşunu bozmayanlar ulaştırılır.”[*]

[*] Bakara 2/155-157, Âl-i İmran 3/195, Nisa 4/134.


(Kasas 28/81)
فَخَسَفْنَا بِه۪ وَبِدَارِهِ الْاَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِۗ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُنْتَصِر۪ينَ
Sonra onu da konağını da yerin dibine geçirdik.[*] Allah’tan başka yardım edecek taraftarları olmadı. Kendini kurtaranlardan da olmadı.

[*] Ankebut 29/40.


(Kasas 28/82)
وَاَصْبَحَ الَّذ۪ينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْاَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَاَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُۚ لَوْلَٓا اَنْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَاۜ وَيْكَاَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ۟
Daha dün onun yerinde olmak isteyenler şöyle demeye başladılar: “Vay be! Demek ki Allah, kullarından tercih ettiği kişi için[1*] rızkı genişletirmiş de daraltırmış da.[2*] Allah bize iyilikte bulunmasaydı bizi de batırırdı. Vay be! Demek ki kâfirler umduklarına kavuşamazlarmış.”

[1*] Şâe (شاء) fiili için bkz Kasas 28/56. ayetin dipnotu. 

[2*] Ra’d 13/26, İsra 17/30, Ankebut 29/62, Rum 30/37, Sebe 34/36, 39, Zümer 39/52, Şûra 42/12.


(Kasas 28/83)
تِلْكَ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذ۪ينَ لَا يُر۪يدُونَ عُلُوًّا فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَادًاۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ
İşte son yurt! Orayı yeryüzünde üstünlük taslamak ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere has kılarız. Mutlu son takva sahiplerinin /kendini yanlışlardan koruyanların hakkıdır.[*]

[*] A’raf 7/128, Hud 11/49, Ra’d 13/22-24, 35.


(Kasas 28/84)
مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Kim (Allah’ın huzuruna) iyilikle gelirse ona ondan daha iyisi vardır. Kim de kötülükle gelirse kötü işler yapanlara sadece yaptıklarının karşılığı verilir.[*]

[*] Ahirette günahkarlara verilecek ceza, suçlarının dengi olacaktır (En’am 6/160). Bu ceza, yaptıklarının karşılığı olan cezadan sonra verileceği için cezaları ikiye katlanmış olur (A’râf 7/38, Furkan 25 /69). Ahirette kimse haksızlığa uğradığını söyleyemeyecektir, çünkü Allah’ın koyduğu suç-ceza dengesi, dünyada da aynıdır (Bakara 2/194, Nahl 16/126, Şurâ 42/40) Cennettekiler cehennemdekilere: “Sizi Sakar’a /cehenneme sürükleyen ne oldu?” diye sorunca şöyle diyecekler: “Biz, kulluk görevini yapanlardan değildik. Çaresiz kalmış birini doyurmazdık. Boş işlere dalanlarla birlikte biz de dalar giderdik. Her şeyin karşılığını bulacağı gün hakkında da hep yalan söylerdik. Sonunda o kesin gerçek /ölüm bize geldi çattı.” (Müdessir 74/42-47) Onların bu sözleri, çektikleri cezanın işledikleri suçun tam karşılığı olduğunun itirafıdır. Nisa 4/40, En’am 6/160, Mümin 40/40.


(Kasas 28/85)
اِنَّ الَّذ۪ي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لَرَٓادُّكَ اِلٰى مَعَادٍۜ قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ مَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى وَمَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
Kur’an’a uymayı sana farz kılan Allah, elbette seni sılana (Mekke’ye)[1*] döndürecektir. De ki: “Bu rehberi kimin getirdiğini, kimin de açık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi Rabbim bilir.”[2*]

[1*] “Sıla” ‘gurbetteki bir kimse için doğup büyüdüğü ve özlediği yer’ anlamındadır. Burada sıla anlamı verilen kelime “dönmek ve tekrarlamak” anlamına gelen avd (عود) mastarından türemiş mekân zarfı olan mead (مَعَادٍ)’dır. Muhammed aleyhisselamın sılası yani dönüp geleceği yer Mekke’dir. Bu dönüş vaadi Mekke’nin fethiyle gerçekleşmiştir (Feth 48/1, 27, Nasr 110/1).

[2*] En’am 6/117, Nahl 16/125, Necm 53/30, Kalem 68/7.


(Kasas 28/86)
وَمَا كُنْتَ تَرْجُٓوا اَنْ يُلْقٰٓى اِلَيْكَ الْكِتَابُ اِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَه۪يرًا لِلْكَافِر۪ينَۘ
Bu kitabın sana verileceğini hiç beklemezdin.[1*] Bu, sadece Rabbinin bir ikramı olarak sana verildi. Öyleyse sakın kafirlere arka çıkma![2*]

[1*] Ankebut 29/48, Şura 42/52, Duha 93/7.

[2*] Nisa 4/105, Yunus 10/94-95.


(Kasas 28/87)
وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ بَعْدَ اِذْ اُنْزِلَتْ اِلَيْكَ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ
Allah’ın ayetleri sana indirildikten sonra sakın seni onlardan uzaklaştırmasınlar![1*] Sen Rabbine çağır; sakın müşriklerden olma![2*]

[1*] Maide 5/49, İsra 17/73.

[2*] En’am 6/14, Yunus 10/105, Zümer 39/65.


(Kasas 28/88)
وَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ۠ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُۜ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Allah ile birlikte başka bir ilahı yardıma çağırma![1*] O’ndan başka ilah yoktur. Allah’ın zâtı dışında her şey ölecektir.[2*] Karar O’nundur. O’nun huzuruna çıkarılacaksınız.[3*]

[1*] Yunus 10/106, Şuara 26/213.

[2*] Rahman 55/26-27.

[3*] Kasas 28/70.