KALEM

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla,


(Kalem 68/1)
نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَۙ
NUN! Kaleme ve (insanların) onunla yazdıklarına çok dikkat edin!


(Kalem 68/2)
مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ
Rabbinin[*] nimeti sayesinde sen, cinlerin etkisinde değilsin.

[*] Sahibinin


(Kalem 68/3)
وَاِنَّ لَكَ لَاَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍۚ
Senin için tükenmek bilmeyen bir ödül var.


(Kalem 68/4)
وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ
Sen çok güçlü bir vücut yapısına[*] sahipsin.

[*] Ayetteki huluk /خلق,  gözle görülür güç, karakter ve huylar anlamına gelir. (Müfredat)


(Kalem 68/5)
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَۙ
Yakında göreceksin, onlar da görecekler.


(Kalem 68/6)
بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ
Şeytanın etkisine[*] giren kimmiş?

[*] Buradaki kelime meftûn’dur. “Fitneye gelmiş” anlamındadır. Bilindiği gibi Şeytan cinlerdendir. Cinlerin etkisine girmekle itham edilmesi, şeytanın etkisine girdiğinin iddia edilmesidir. Şeytan insanı fitneye sokar. Bir ayet şöyledir:

“Ey Âdemoğulları! Sakın Şeytan ana-babanızı yaktığı gibi sizi de yakmasın.  Açılması hoş olmayacak yerlerini kendilerine göstermek için onların elbiselerini sıyırmış ve o bahçeden çıkarmıştı. O ve onun gibiler, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz Şeytanları inanmayanların dostları yaptık.” (Araf 7/27)
 


(Kalem 68/7)
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ
Senin Rabbin, yolundan sapanları iyi bilir. O, doğru yolda olanları da iyi bilir.


(Kalem 68/8)
فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّب۪ينَ
Yalancıları dikkate alma!


(Kalem 68/9)
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ
Onlar çok isterler ki sen onlara yağcılık yapasın, onlar da sana yağcılık yapsınlar.


(Kalem 68/10)
وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَه۪ينٍۙ
Yemin edip duran alçakların hiçbirini dikkate alma!


(Kalem 68/11)
هَمَّازٍ مَشَّٓاءٍ بِنَم۪يمٍۙ
Arkadan çekiştirenleri, söz getirip götürenleri,


(Kalem 68/12)
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ اَث۪يمٍۙ
iyiliği engelleyen, saldırgan, günaha düşkün,


(Kalem 68/13)
عُتُلٍّ بَعْدَ ذٰلِكَ زَن۪يمٍۙ
saygısız, daha da ötesi şımarık[*] olanları önemseme!

[*] زنيم = zenîm'in kök anlamı bir şeyi bir şeye bağlamaktır. (Mekâyîs'ul-luğa) Sonradan birinin çocuğu sayılan kişiye de Araplar zenim derler. Ancak bir kimsenin gayrimeşru bir ilişkiden doğmuş olması kendi suçu ve tercihi değildir. Allah kimseyi bir başkasının günahından sorumlu tutmaz. (Necm 53/38-41) Bu sebeple kelimeye, sonradan başkasının çocuğu sayılan soysuz anlamı verilemez.

Kelime, kötülükle, cimrilikle ve seviyesizlikle damgalanan, düşmanlıkta aşırı giden kişi (Lisan'ul-arab) vs. anlamlara da gelir. Türkeçede kimseye aldırmadan aklına geleni yapan ve aşarı davranan bu gibi kişilere şımarık dendiği için biz o kelimeyi tercih ettik.


(Kalem 68/14)
اَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَن۪ينَۜ
Malı ve oğulları var diye şımarır.


(Kalem 68/15)
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
Ayetlerimiz okununca, “Bunlar eskilerin masalları!” der.


(Kalem 68/16)
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ
Böylelerinin burnunu sürteceğiz.


(Kalem 68/17)
اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ
Şu bahçenin sahiplerini yıpratıcı bir imtihandan geçirdiğimiz gibi bunları da yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz. Bahçenin sahipleri, ürünü sabah erkenden devşireceklerine yemin etmişlerdi.


(Kalem 68/18)
وَلَا يَسْتَثْنُونَ
Başka bir ihtimal düşünmüyorlardı.


(Kalem 68/19)
فَطَافَ عَلَيْهَا طَٓائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَٓائِمُونَ
Onlar uykudayken Rabbinin emriyle bir afet, bahçeyi sarıp sarmaladı.


(Kalem 68/20)
فَاَصْبَحَتْ كَالصَّر۪يمِ
Orası devşirilmiş gibi oldu.


(Kalem 68/21)
فَتَنَادَوْا مُصْبِح۪ينَۙ
Sabah olunca bahçenin sahipleri biribirlerine seslendiler:


(Kalem 68/22)
اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ
Eğer devşirecekseniz ürünlerinizin başına erkenden varın!” dediler.


(Kalem 68/23)
فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَۙ
Hemen yola çıktılar. Şöyle fısıldaşıyorlardı:


(Kalem 68/24)
اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْك۪ينٌ
“Bu gün hiç bir yoksul, yanınıza kesinlikle sokulmamalı!”


(Kalem 68/25)
وَغَدَوْا عَلٰى حَرْدٍ قَادِر۪ينَ
Güçleri yettiği halde (yoksulları) engellemek için erken çıktılar.


(Kalem 68/26)
فَلَمَّا رَاَوْهَا قَالُٓوا اِنَّا لَضَٓالُّونَۙ
Bahçeyi görünce: “Biz, kesinlikle başka bir yere geldik!” dediler.


(Kalem 68/27)
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
“Hayır hayır, biz yoksun bırakıldık!”


(Kalem 68/28)
قَالَ اَوْسَطُهُمْ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ
Dengeli olanları söze karıştı: “Size, ‘Allah’ın emrine uysanıza!’ dememiş miydim?”


(Kalem 68/29)
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ
Hep bir ağızdan, “Rabbimiz! Sana boyun eğeriz. Biz yanlışlar içindeyiz!” dediler.


(Kalem 68/30)
فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ
Dönüp birbirlerini suçlamaya başladılar:


(Kalem 68/31)
قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ
“Yazık bize! Biz aşırı davranışlar içindeyiz.


(Kalem 68/32)
عَسٰى رَبُّنَٓا اَنْ يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِنْهَٓا اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا رَاغِبُونَ
Rabbimizin, bunun yerine daha iyisini vermesini bekleriz. Rabbimizin bol ikramını umarız.” dediler.


(Kalem 68/33)
كَذٰلِكَ الْعَذَابُۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟
İşte azap böyle olur! Ahiretteki azap daha büyüktür. Keşke bilselerdi!


(Kalem 68/34)
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
Yanlışlardan korunanlar için Rableri katında nimetlerle dolu bahçeler vardır.


(Kalem 68/35)
اَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِم۪ينَ كَالْمُجْرِم۪ينَۜ
Tam teslim olanları, hiç suçlularla bir tutar mıyız?


(Kalem 68/36)
مَا لَكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَۚ
(Ey suçlular!) Elinizde ne var? Ne biçim karar veriyorsunuz?


(Kalem 68/37)
اَمْ لَكُمْ كِتَابٌ ف۪يهِ تَدْرُسُونَۙ
Yoksa bir kitabınız var da onu mu okuyorsunuz?


(Kalem 68/38)
اِنَّ لَكُمْ ف۪يهِ لَمَا تَخَيَّرُونَۚ
O kitapta “Beğendiğiniz her şey sizindir!” diye bir şey mi var?


(Kalem 68/39)
اَمْ لَكُمْ اَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ اِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَۚ
Yoksa size, kıyamet gününe kadar bizi bağlayacak şekilde: “Her türlü kararı alma hakkınız var!” diye söz verenler mi oldu?


(Kalem 68/40)
سَلْهُمْ اَيُّهُمْ بِذٰلِكَ زَع۪يمٌۚۛ
(Eğer varsa) Onlara sor bakalım, hangisi buna kefilmiş?


(Kalem 68/41)
اَمْ لَهُمْ شُرَكَٓاءُۚۛ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَ
Yoksa onların ortakları mı var? Samimi iseler ortaklarını[*] getirsinler.

[*] Bunlar, araya aracılar koyan ve o aracıların Allah katında kendilerini kayıracağına inanan kimselerdir. Onları, kendilerine karşı Allah’ın, Allah’a karşı da kendilerinin ortağı sayarlardı. Buna benzer ayetlerden biri şudur:

“De ki “Şu ortaklarınıza, Allah ile aranıza koyup yardıma çağırdıklarınıza dönüp baktınız mı? Gösterin bana, onlar bu toprakların hangi parçasını yaratmışlardır? Yoksa göklerde ortaklıkları mı var? Ya da onlara yazılı bir belge verdik de ondaki açık hükümlere göre mi davranıyorlar? Hayır; bu zalimlerden birinin diğerine verdiği söz, onu aldatma dışında bir anlam taşımaz.” (Fatır 35/40)
 


(Kalem 68/42)
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَۙ
O gün her şey ortaya dökülecek! Secdeye çağrılacaklar ama güçleri yetmeyecek.


(Kalem 68/43)
خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ
Saygıyla önlerine bakacaklar, alçaklık her yanlarını saracak. Onlar bu hale gelmeden önce de secdeye çağrılmışlardı.


(Kalem 68/44)
فَذَرْن۪ي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهٰذَا الْحَد۪يثِۜ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۙ
Bu söz (Kur’an) karşısında yalana sarılanı bana bırak! Onları beklemedikleri yerden adım adım kötü sona yaklaştırırız.


(Kalem 68/45)
وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ
Onlara süre tanırım. Benim düzenim sağlamdır.


(Kalem 68/46)
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۚ
Yoksa onlardan bir karşılık istiyorsun da borç altında mı eziliyorlar?


(Kalem 68/47)
اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ
Yoksa gizli bilgiler onlarda da onu mu yazıyorlar?


(Kalem 68/48)
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِۢ اِذْ نَادٰى وَهُوَ مَكْظُومٌۜ
Balığın yuttuğu kişi gibi olma, Rabbinin kararı gelinceye kadar sıkıntılara sabret. O, mahcup bir şekilde yalvarıp yakarmıştı.


(Kalem 68/49)
لَوْلَٓا اَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّه۪ لَنُبِذَ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ
Eğer Rabbinin iyiliği imdadına yetişmeseydi[1*], aşağılanmış bir halde açık alana[2*] atılacaktı.

[1*] ...

[2*] Balina ve yunuslar (deniz memelileri), eceli gelince çoğunlukla karaya vurur ve orada ölürler. Yunus’u (a.s.) da böyle bir deniz memelisi yuttuğu için bu ayete göre  onun karnından çıkmasaydı, balık karaya vuracak ve onun vücudu Yunus aleyhisselamın kabri olacaktı.
 


(Kalem 68/50)
فَاجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Ancak Rabbi ona bir fırsat daha verdi de onu iyilerden yaptı.


(Kalem 68/51)
وَاِنْ يَكَادُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌۢ
Ayetleri görmezlikten gelenler, bu zikri (Kur’an’ı) dinleyince seni gözleriyle yiyecekmiş gibi bakar: “tamamen cinlerin etkisinde” derler.


(Kalem 68/52)
وَمَا هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ
Oysaki bu (Kur’an), herkese yarayacak doğru bilgiden başka bir şey değildir.