ENFAL
[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.
[1*] Savaş sonucunda ele geçen kamu mallarına enfal, savaş meydanında ele geçirilen mal ve esirlere ganimet (Enfal 8/41), savaşmadan ele geçirilenlere de fey (Haşr 59/6-9) denir. Enfâlin Allah ve resulüne ait olması, onun artık Allah’ın kanunlarına göre yönetilecek bir kamu malı olduğunu gösterir. Fethedilen yerlerdeki özel mülklere ve savaşa katılmamış olanlara dokunulmaz.
[2*] Hucurat 49/10.
[3*] Resul (رسول), “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi “o sözü iletmek için gönderilen elçi” anlamına da gelir. (Müfredat). Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. Bu sebeple Kur’an’da geçen Allah’ın resulü (رسول اللّه) ifadelerinde asıl vurgu ayetleredir. Muhammed aleyhisselam öldüğü için bizim muhatabımız olan resul, Kur’an’dır (Âl-i İmrân 3/144, Maide 5/67, Nahl 16/35).
[1*] Hac 22/35, Nur 24/62, Hucurat 49/15.
[2*] Tevbe 9/124; İsra 17/107-109.
[1*] Namaz diye anlam verdiğimiz es-salât (الصلاة)’ın kök anlamı, bir şeyi bırakmamak, sürekli arkasında olmaktır (Lisan'ul-Arab). Namaza salat denmesi, hiçbir şart altında terk edilemeyen ve her gün, belli vakitlerde yerine getirilmesi gereken tek ibadet olmasından dolayıdır (Bakara 2/239, Nisa 4/101-103).
[2*] “Hayra harcama” olarak meal verilen infak kelimesinin Arapçadaki temel anlamı “ihraç” yani elden çıkarmadır (Mekâyis). Mal kelimesi ile birlikte kullanıldığında malı elden çıkarma yani onu harcama anlamına gelir (Mefâtih’ul-Ğayb). Kur’an’da her türlü harcama, hatta kafirlerin yaptığı harcamalar bile infak kelimesiyle ifade edilmiştir (Bakara 2/265, 274, Âl-i İmran 3/134, Nisa 4/38, Enfâl 8/36). Sadaka ve zekat da infak kapsamına girer (Bakara 2/215, 219, 261-264, 267, Tevbe 9/34, 60, 103). Bu ayet ve benzerlerinde geçen “infak”, hayır için yapılan her türlü harcamadır (Ra’d 13/22, İbrahim 14/31, Hac 22/35, Secde 32/16, Fatır 35/29, Şûrâ 42/38).
[*] Mekke’de inen Rum 30/1-6. âyetlerde Romalıların Perslere yenildiği ama dokuz yıl içinde galip gelecekleri ve o gün Allah’ın müminleri bir zaferle sevindireceği bildirilmiştir. Bu ayette belirtilen “o gerçek”, bu sözün gerçekleşeceği vaktin geldiği gerçeğidir.
[1*] Bunlardan biri Mekke ordusu, diğeri ise zayıf bir koruması olan Mekke ticaret kervanıydı.
[2*] Enfal 8/42
[3*] “Allah’ın sözleriyle /ayetleriyle” diye meâl verdiğimiz (كَلِمَاتِهِ) çoğul olduğu için bu konuda Allah’ın en az üç sözünün olması gerekir. Birincisi Romalılarla Perslerin karşılaşacağı gün Müslümanları, bir zaferle sevindireceği (Rum 30/1-6), ikincisi, Muhammed aleyhisselamı hicrete zorlayan müşriklerin Mekke’deki hakimiyetlerinin biteceği (İsrâ 17/76-77) üçüncüsü de Müslümanların Mekke’yi fethedeceği (Bakara 2/191, Fetih 48/1-2, 27) sözüdür.
[*] Perslerle Romalıların savaştığı gün, Allah’ın müminlere zafer vereceğini, Mekke’de inen Rum 30/1-6. âyetlerden öğrenmelerine rağmen müşriklerin, Allah’ın verdiği zafer sözünü boşa çıkarma gayretleri.
[*] Âl-i İmran 3/124. âyette, Bedir’de yardıma gelen meleklerin sayısının toplam üç bin olduğu belirtilmiştir. Bu ayetten de üç bin meleğin binerli gruplar halinde indirildiği anlaşılmaktadır.
[*] Benzer durum Uhud savaşında da yaşanmıştı (Âl-i İmran 3/154).
[*] Bu sûrenin 10. ayetine göre melekleri, kâfirleri öldürsünler diye değil; müminler için müjde olsun ve kalpleri yatışsın diye indirilmişti. Allah, savaşta kafirlerin boynunun vurulması görevini, müminlere yüklemiştir (Muhammed 47/4).
[*] Benzer ifade Haşr 59/4. Ayette Yahudiler için de kullanılmıştır.
[*] Nisa 4/104.
[*] Uhud savaşında bu kural ihlal edilmiştir (Âl-i İmran 3/153).
[1*] Bakara 2/251, Tevbe 9/14, Hac 22/40.
[2*] Allah’ın onayı olmadan hiç kimse ölmez (Âl-i İmran 3/145, 156).
[3*] Yapılan her iş, Allah’ın onayı ile olur (Tekvir 81/28-29, İnsan 76/29-30).
[4*] Âl-i İmrân 3/154-156.
[*] Allah kafirlerin planlarını boşa çıkarır (Tur 52/42, Tarık 86/15-17, Fil 105/1-2.)
[1*] Açıklama için bkz. Enfâl 8/68 ve dipnotu.
[2*] Tevbe 9/38-39, Muhammed 47/7.
[*] Âl-i İmran 3/132, Nisa 4/59, 92, Maide 5/92, Nur 24/54, Muhammed 47/33, Teğabün 64/12.
[*] Bakara 2/17-18-171, Enfâl 8/55, Hac 22/46, Furkan 25/73, Beyyine 98/6.
[*] Allah, kişinin içinde ne olduğunu bildiği için onların yola gelmeme konusundaki kararlılıklarını da bilir (Hud 11/36).
[*] Bakara 2/186, Nur 24/63, Şûrâ 42/47.
[*] Kasas 28/56, Kaf 50/16, Şems 91/7-8.
[*] Mü’minun 23/79, Mülk 67/24.
[1*] “Fitne”, altını cürufundan /atıklardan ayırmak için ateşe sokmaktır (Müfredat). Kur’an’da bu kelime imtihan (A’râf 7/155), aldatma (A’râf 7/27), cehennem azabı (Zariyât 51/10-14) ve savaş (Bakara 2/216) anlamlarında kullanılmıştır.
[2*] Âl-i İmrân 3/104, 110; Nisa 4/63; A’raf 7/164.
[1*] Çünkü Allah hainlik edenleri sevmez (Nisa 4/107, Enfâl 8/58, Hac 22/38).
[1*] Fitne için bkz. Enfâl 8/25. ayetin dipnotu.
[1*] Hadid 57/28.
[2*] Ankebut 29/7.
[1*] Tevbe 9/13, 40; İsra 17/76.
[1*] En’am 6/93.
[*] Kehf 18/55, Neml 27/71-72, Ankebut 29/53-54, Meâric 70/1-3.
[1*] Zuhruf 43/41-42.
[2*] Yunus 10/98, Hud 11/117, Kasas 28/59.
[1*] Hac 22/25.
[2*] Tevbe 9/17-19.
[*] Bu kişilerin yaptıkları işin kâfirlik olarak isimlendirilmesi, Kabe’de yapılacak ibadetin nasıl olması gerektiğini iyi bilmelerine rağmen, kendi kafalarına göre ibadet şekli uydurduklarını gösterir. Orada yapılacak olan ibadetler, hükümleri Allah tarafından belirlenen namaz, umre ve hac ibadetleri olmalıdır (Bakara 2/125, Âl-i İmran 3/96-97, Hac 22/26-28).
[1*] Âl-i İmran 3/179.
[2*] Kaf 50/30.
[*] Hicr 15/13, Kehf 18/55, Ahzab 33/60-63, Fatır 35/43, Zuhruf 43/8, Fetih 48/22-23.
[1*] Bakara 2/190.
[3*] Dinde zorlama olamayacağı için (Bakara 2/256) ayette söylenen şey, herkesin Müslüman olması değil (Yunus 10/99), Allah’ın koyduğu kuralların hâkim olmasıdır (Fetih 48/28). O da herkesin hürriyet içinde yaşayacağı bir ortam oluşması demektir (Kehf 18/29).
[4*] Bakara 2/190-193.
[*] Hac 22/78.
[1*] Furkan günü, doğru ile yanlışın ayrıldığı Kadir günüdür. Allah’ın kitapları, doğru ile yanlışı ayırdığı için her biri birer furkandır. Karara bağlanmış her iş, Kadir gecesinde melekler arasında paylaştırılır (Duhan 44/4). Bedir savaşı Kadir gününde yapılmış, Kur'ân da kadir gecesinde indirilmeye başlanmıştır (Bakara 2/185, Kadr 97/1-5).
[2*] Enfâl 8/69, Haşr 59/6-8.
[1*] Enfal 8/5.
[2*] Romalıların Perslere galip geleceği gün, Müslümanların bir zafer ile sevindirileceği sözünün (Rum 30/2-5) doğru olduğunu herkes görsün.
[1*] Âl-i İmran 3/13.
[2*] Enfâl 8/42.
[1*] Enfâl 8/15-16, Saf 61/4.
[2*] Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir Müfredât (ذكر) md. Doğru bilginin kaynağı Allah’ın ayetleridir. Bunlar, yaratılan âyetler ve indirilen âyetler olmak üzere iki türlüdür. Her birinden elde edilen doğru bilgi zikirdir (Enbiya 21/24,En’âm 6/80). İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder (Ra’d 13/28). Allah’ı zikretmek; onu, kitabını ve yarattığı ayetleri dikkate almak, akıldan çıkarmamak ve onların üzerine düşünmektir. İnsan bunlardan bildiği kadarıyla sorumludur (Bakara 2/286).
[1*] Enfâl 8/20.
[2*] Âl-i İmran 3/103.
[3*] Âl-i İmran 3/200.
[1*] Burada Müslümanlara karşı zafer elde edeceklerinden emin bir şekilde Mekke’den çıkış yapan müşrik ordusundan bahsedilmektedir.
[2*] Nisa 4/167, Enfâl 8/36.
[*] Haşr 59/16.
[1*] Bunlar, Mekke’den gelen ordunun içinde yer alan münafıklardır. Müslümanları öldürmek için fırsat kollayan bu münafıklara karşı gösterilmesi gereken davranışlar Nisa 4/88-91. âyetlerde açıklanmıştır.
[2*] Bunlar Mekkeli kafirlerdir. Her kafir müşrik olduğundan (Âl-i İmran 3/151) Mekkeli müşrikler de denebilir. Bunların kalplerinde kafirliklerinden dolayı bir hastalık vardır. Münafık, Müslüman gözüken kafir olduğu için onlarda yalancılık hastalığı da oluşur (Bakara 2/10). Bunlar kâfirlik ve yalancılıklarının cezasını, asıl ahirette çekeceklerdir (Tevbe 9/101).
[1*] Zümer 39/42’ye göre insan, biri beden diğeri ruh olmak üzere iki nefisten oluşur. Ruhun çoğunlukla can ile aynı şey olduğu zannedilir. Oysa ana rahminde canlılık döllenmeyle başlarken, ruhun üflenmesi bütün organların tamamlanmasından sonra olur. Ruh bedenle birleştiğinde insan, dinleyen, basiret ve gönül sahibi olan bir canlı türü haline gelir (Mü'minûn 23/12-14, Secde 32/7-9). Beden bir bilgisayarın donanımına; can, donanıma güç veren elektriğe benzer. Ruh ise bilgisayarın işletim sistemi gibidir. İşletim sistemi nasıl bütün bilgileri koruyorsa ruh da öyledir. Ruhun bedenden çekilip alınmasına “vefat ettirme” denir. Allah insanı iki şekilde vefat ettirir: biri uyuyunca, diğeri de ölünce olur. Allah, hem uyuyan hem de ölen bedenin ruhunu tutar. Ruh ve canın farklı şeyler olduğu, uyuyan insanın canlılığını korumasından da anlaşılır. Uyuyan insanın ruhu, uyandığında; ölen kişinin ruhu ise ahirette bedenler yeniden diriltildiğinde geri döner (Mü'minûn 23/100, Tekvîr 81/7).
[*] Âl-i İmran 3/182, Nisa 4/40, Hac 22/10, Fussilet 41/46, Kaf 50/29.
[*] Âl-i İmran 3/10-11.
[*] Ra’d 13/11.
[1*] Enfâl 8/52.
[2*] Zuhruf 43/55.
[*] Bakara 2/17-18 ve 171, Enfâl 8/22, Hac 22/46, Furkan 25/73, Beyyine 98/6.
[*] Mâide 5/13, 41.
[*] Muhammed 47/4.
[1*] Âyet metninde geçen havf (خوف) kelimesi, kesin veya kesine yakın bir bilgiye dayalı olan korkudur (Müfredat). Ayet, “Allah hainleri sevmez” şeklinde bittiği için buradaki korkunun, sağlam bir gerekçeye dayalı olması gerekir.
[2*] Hac 22/38.
[*] Nur 24/57.
[1*] Nisa 4/71.
[*] Saldıran tarafa barış teklifi yapılması yasaktır (Muhammed 47/35). Ancak düşman taraf savaştan vazgeçer de barış teklifi yaparsa teklifleri kabul edilir.
[*] Bu âyet, bir önceki âyeti, hayırlısı ile nesh etmiş yani ondaki hükmü hafifletmiştir. Nesh ile ilgili ayrıntılı bilgi için Bakara 2/106’nın dipnotuna bkz.
[1*] Ayette geçen “el-ard (الارض)” kelimesi, “o yer” anlamındadır. Burada savaşın yapıldığı yeri göstermektedir.
[2*] Bu ayet nebilerde ismet sıfatının olmadığının delillerindendir (Nisa 4/105-107, Tevbe 9/43, Hud 11/12, İsra 17/73-75, Neml 27/10-11, Fetih 48/1-2, Tahrim 66/1-2). Yani nebiler günahlardan korunmuş değillerdir.
[3*] Allah, savaş meydanında düşmanı tamamen etkisiz hale getirmeden esir almanıza izin vermemiştir (Muhammed 47/4).
[1*] “Kayda geçmiş karar” meali verdiğimiz kitab =(كتاب) kelimesinin kök anlamı, bir şeyi bir şeye eklemektir (Mekayîs). Arapçada kelimeleri ekleyerek yazılan yazıya da sözleri ekleyerek yapılan konuşmaya da kitap denir (Müfredat).
[2*] Mekke’de inen Rum 30/1-6. âyetlerde Romalıların (Perslere) yenildiği ama dokuz yıl içinde galip gelecekleri ve o gün Allah’ın müminleri, bir zaferle sevindireceği bildirilmişti. Medine’ye hicrete zorlanan Muhammed aleyhisselama Allah, müminleri savaşa hazırlama emri vermiş ve onlara, kendilerinin on katı düşmanla savaşma görevi yüklemişti (Enfâl 8/65). Perslerle Romalıların tekrar savaşacağı haberi yayıldığında Mekke’nin ticaret kervanı Şam’da idi. Kervanı yönetenler, onu Müslümanlara kaptırmamak için hemen yola çıktılar ve en önemli konak yerlerinden olan Bedir’e vardılar. Mekkeliler de kervanlarını korumak için, bir orduyla Bedir’e geldi. Müslümanlar ise Bedir’e doğru yola çıktılar ve Bedir’de kendilerini, Mekke ordusu ile kervanın ortasında buldular (Enfal 8/42). Böylece Rum Suresinde bildirilen şartlar oluştu. Ama Müslümanların bir kesimi, göz göre göre ölüme sürükleniyormuş gibi tam bir hoşnutsuzluk içinde, Muhammed aleyhisselam ile çekişiyordu (Enfal 8/5-6). Diğer kesim de savaşmayı değil, kervanı istiyordu. Ama Allah, Muhammed aleyhisselamın, Mekke’den çıkarılmasına karşılık Müslümanların onlarla savaşıp Mekke’yi almasını istiyordu (Enfal 8/7-8, 30, İsra 17/76-77). Allah, Müslümanlardaki zayıflığı görünce savaşmaları gereken düşman sayısını on kattan iki kata düşürdü (Enfâl 8/66). Mekke ordusu onların iki katından fazla olduğu için, bir anlaşmazlık çıkmasın ve ordu dağılmasın diye Nebîmize, rüyasında onları az gösterdi (Enfâl 8/43). İki ordu karşılaşınca Mekke ordusunu, Müslümanlara kendilerinin iki katı gösterdi (Âl-i İmrân 3/13). Müslümanları da Mekkelilere az gösterdi ki karara bağladığı Mekke’nin fethi, Bedir’de gerçekleşsin (Enfâl 8/44). Ama öyle olmadı; çünkü Muhammed aleyhisselam, savaşı yönettiği Bedir’de iki günah işledi. Birincisi düşmanı tamamen dağıtmak için saldırıya devam etmesi gerekirken bunu yapmaması (Enfâl 8/57), ikincisi de düşmanı etkisiz hale getirmeden esir almasıydı (Enfal 8/67, Muhammed 47/4). Allah, yine de Rum Suresinde verdiği sözünü tuttu ve onları galip getirdi. Bu iki günahı affetmesi için yıllar sonra Mekke’nin fethinin önünü açtı (Fetih 48/1-3) ve Muhammed aleyhisselama, fetihten sonra tevbe ve istiğfar etmesi emrini verdi (Nasr 110/1-3).
[*] Allah, Bedir’de yanlış yapan Müslümanlara zafer verdiğini bildirdikten sonra aldıkları ganimetleri yemelerini de helal kılmıştır. Ganimet, esirlerden alınacak fidyeler (Nisa 4/94, Muhammed 47/4) ve savaş meydanında düşmandan alınan diğer mallardır (Enfâl 8/41).
[*] Onların Allah’a hainlik etmeleri, ona ortaklar koşup verdiği nimetlere karşı nankörlük etmeleridir (Yunus 10/31-32).
[1*] Cihad (جهاد), düşmanın, şeytanın veya arzuların baskısına karşı Allah’ın emrine uymak için verilen her türlü mücadeledir (Müfredat). Allah yolunda savaş, cihadın çok önemli bir parçasıdır.
[2*] Bu ayetteki velilik, karşılıklı sorumluluk anlamındadır. Mekke’den hicret edenler ile Medine’de onları barındıran Ensar’ın birbirlerine karşı sorumluluklarının olduğu özellikle belirtilmiştir (Haşr 59/9). Ayet Bedir Savaşından sonra Müslümanların Mekkeliler üzerinde açık bir üstünlük sağladığı, askeri ve siyasi bir ortamda inmiştir. Bu esnada diğer Müslümanlarla birlikte hicret etmeyip Mekke’de ikamet etmekte olan Müslümanlar da vardı. Allah Teala, hicret edinceye kadar, onlara karşı diğer Müslümanların bir sorumluluğunun bulunmadığını bildirmektedir. Bu ayet, din konusundaki yardım sorumluluğumuzu bile aramızda anlaşma bulunan topluluklara karşı olmama şartına bağlamıştır. Enfâl 8/73. Ayette, bu emir yerine getirilmediği takdirde kâfirlerin, kendi yönetimlerinde olan Müslüman azınlığa karşı çatışma ve fesat ortaya çıkaracakları belirtilmiştir.
[1*] Tevbe 9/67, Casiye 45/19.
[2*] Çatışma diye tercüme ettiğimiz “fitne” için bkz Enfâl 8/25. ayetin dipnotu.
[3*] Mekke’deki Müslümanlara yönelik yapacağınız ve anlaşma koşullarınızın dışında kalacak her türlü girişim, oradaki Müslümanlara karşı olumlu değil olumsuz sonuçlara sebep olur. Çatışma ve bozulma ortamı oluşur ve Müslümanların katline neden olur.
[*] Bakara 2/218, Âl-i İmran 3/195, Nisa 4/100, Tevbe 9/20, 100, Nahl 16/41, 110, Hac 22/58.
[*] Bütün müminler birbirinin yakınıdır; ancak bu yakınlık mirastan pay sahibi olmak için yeterli değildir. Vârisler mümin olmasalar bile miras, soy yakınlığına göre paylaştırılır (Nisa 4/7-11, 33, 176; Ahzab 33/6).