ENFAL

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Enfal 8/1)
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْاَنْفَالِۜ قُلِ الْاَنْفَالُ لِلّٰهِ وَالرَّسُولِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَصْلِحُوا ذَاتَ بَيْنِكُمْۖ وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُٓ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Sana enfâli /savaş sonucu ele geçirilen kamu mallarını soruyorlar. De ki:"Enfâl, Allah’a ve resulüne aittir.”[1*] Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının ve aranızı düzeltin.[2*] Eğer inanıp güveniyorsanız Allah’a ve resulüne /Allah’ın kitabına[3*] gönülden boyun eğin.

[1*] Savaş  sonucunda ele geçen kamu mallarına enfal, savaş meydanında ele geçirilen mal ve esirlere ganimet (Enfal 8/41), savaşmadan ele geçirilenlere de fey (Haşr 59/6-9) denir. Enfâlin Allah ve resulüne ait olması, onun artık Allah’ın kanunlarına göre yönetilecek bir kamu malı olduğunu gösterir. Fethedilen yerlerdeki özel mülklere ve savaşa katılmamış olanlara dokunulmaz. 

[2*] Hucurat 49/10.

[3*] Resul (رسول), “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi “o sözü iletmek için gönderilen elçi” anlamına da gelir. (Müfredat). Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. Bu sebeple Kur’an’da geçen  Allah’ın resulü (رسول اللّه) ifadelerinde asıl vurgu ayetleredir. Muhammed aleyhisselam öldüğü için bizim muhatabımız olan resul, Kur’an’dır (Âl-i İmrân 3/144, Maide 5/67, Nahl 16/35).


(Enfal 8/2)
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَانًا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ
Müminler ancak şu kimselerdir: Allah anılınca yürekleri titrer,[1*] Allah’ın ayetleri onlara bağlantılarıyla birlikte okununca bu ayetler onların imanlarını /güvenlerini artırır;[2*] onlar yalnızca Rablerine güvenip dayanırlar,

[1*] Hac 22/35, Nur 24/62, Hucurat 49/15.

[2*] Tevbe 9/124; İsra 17/107-109.

 

(Enfal 8/3)
اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۜ
Onlar, namazı düzgün ve sürekli kılar,[1*] kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak eder /hayra harcarlar.[2*]

[1*] Namaz diye anlam verdiğimiz es-salât (الصلاة)’ın kök anlamı, bir şeyi bırakmamak, sürekli arkasında olmaktır (Lisan'ul-Arab). Namaza salat denmesi, hiçbir şart altında terk edilemeyen ve her gün, belli vakitlerde yerine getirilmesi gereken tek ibadet olmasından dolayıdır (Bakara 2/239, Nisa 4/101-103). 

[2*] “Hayra harcama” olarak meal verilen infak kelimesinin Arapçadaki temel anlamı “ihraç” yani elden çıkarmadır (Mekâyis). Mal kelimesi ile birlikte kullanıldığında malı elden çıkarma yani onu harcama anlamına gelir (Mefâtih’ul-Ğayb). Kur’an’da her türlü harcama, hatta kafirlerin yaptığı harcamalar bile infak kelimesiyle ifade edilmiştir (Bakara 2/265, 274, Âl-i İmran 3/134, Nisa 4/38, Enfâl 8/36). Sadaka ve zekat da infak kapsamına girer (Bakara 2/215, 219, 261-264, 267, Tevbe 9/34, 60, 103). Bu ayet ve benzerlerinde geçen “infak”, hayır için yapılan her türlü harcamadır (Ra’d 13/22, İbrahim 14/31, Hac 22/35, Secde 32/16, Fatır 35/29, Şûrâ 42/38).


(Enfal 8/4)
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌۚ
İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında dereceler, bağışlanma ve değerli bir rızık vardır.[*]

[*] Enfâl 8/74, Hac 22/50.


(Enfal 8/5)
كَمَٓا اَخْرَجَكَ رَبُّكَ مِنْ بَيْتِكَ بِالْحَقِّۖ وَاِنَّ فَر۪يقًا مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ لَكَارِهُونَۙ
Onlar, o gerçek / Romalıların Persleri yendiği gün, müminleri bir zaferle sevindireceği gerçeği[*] sebebiyle Rabbinin seni evinden çıkardığı sıradaki (müminler) gibidir. (O sırada) Müminlerin bir kesimi de tam bir hoşnutsuzluk içinde idiler.

[*] Mekke’de inen Rum 30/1-6. âyetlerde Romalıların Perslere yenildiği ama dokuz yıl içinde galip gelecekleri ve o gün Allah’ın müminleri bir zaferle sevindireceği bildirilmiştir. Bu ayette belirtilen “o gerçek”, bu sözün gerçekleşeceği vaktin geldiği gerçeğidir.


(Enfal 8/6)
يُجَادِلُونَكَ فِي الْحَقِّ بَعْدَ مَا تَبَيَّنَ كَاَنَّمَا يُسَاقُونَ اِلَى الْمَوْتِ وَهُمْ يَنْظُرُونَۜ
O gerçek bütünüyle ortaya çıktığı halde göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi seninle çekişiyorlardı.


(Enfal 8/7)
وَاِذْ يَعِدُكُمُ اللّٰهُ اِحْدَى الطَّٓائِفَتَيْنِ اَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ اَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ وَيُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِر۪ينَۙ
Oysa Allah söz vermişti, o iki topluluktan[1*] biri kesinlikle sizin olacaktı. Siz, silahsız olanın (kervanın)[2*] sizin olmasını arzuluyordunuz. Allah ise sözleriyle /ayetleriyle[3*] yaptığı o gerçek vaadi tahakkuk ettirmek ve o kâfirlerin ardını kesmek /Mekke’deki hakimiyetlerini bitirmek istiyordu.

[1*] Bunlardan biri Mekke ordusu, diğeri ise zayıf bir koruması olan Mekke ticaret kervanıydı.

[2*] Enfal 8/42

[3*] “Allah’ın sözleriyle /ayetleriyle” diye meâl verdiğimiz (كَلِمَاتِهِ) çoğul olduğu için bu konuda Allah’ın en az üç sözünün olması gerekir. Birincisi Romalılarla Perslerin karşılaşacağı gün Müslümanları, bir zaferle sevindireceği (Rum 30/1-6), ikincisi, Muhammed aleyhisselamı hicrete zorlayan müşriklerin Mekke’deki hakimiyetlerinin biteceği (İsrâ 17/76-77) üçüncüsü de Müslümanların Mekke’yi fethedeceği (Bakara 2/191, Fetih 48/1-2, 27) sözüdür. 


(Enfal 8/8)
لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَۚ
Suçluların /Mekkeli müşriklerin hoşuna gitmese de Allah o gerçeği /yaptığı vaadi tahakkuk ettirmek ve onların batıl eylemlerini[*] boşa çıkarmak istiyordu.

[*] Perslerle Romalıların savaştığı gün, Allah’ın müminlere zafer vereceğini, Mekke’de inen Rum 30/1-6. âyetlerden öğrenmelerine rağmen müşriklerin, Allah’ın verdiği zafer sözünü boşa çıkarma gayretleri. 

 

(Enfal 8/9)
اِذْ تَسْتَغ۪يثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ اَنّ۪ي مُمِدُّكُمْ بِاَلْفٍ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ مُرْدِف۪ينَ
Hani o gün (Bedir’de) Rabbinize yalvarıp yakarıyordunuz. O da “Ardı ardına gelen biner melek (toplam üç bin melek)[*] ile sizin imdadınıza yetişiyorum.” diye cevap vermişti.

[*] Âl-i İmran 3/124. âyette,  Bedir’de yardıma gelen meleklerin sayısının toplam üç bin olduğu  belirtilmiştir. Bu ayetten de üç bin meleğin binerli gruplar halinde indirildiği anlaşılmaktadır.

 

 


(Enfal 8/10)
وَمَا جَعَلَهُ اللّٰهُ اِلَّا بُشْرٰى وَلِتَطْمَئِنَّ بِه۪ قُلُوبُكُمْۚ وَمَا النَّصْرُ اِلَّا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟
Allah bunu, sırf size bir müjde olsun ve bununla kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yoksa zafer yalnızca Allah katındandır. Allah daima üstün olan ve bütün kararları doğru olandır.[*]

[*] Âl-i İmran 3/126, Hac 22/40, Rum 30/47, Mü’min 40/51.


(Enfal 8/11)
اِذْ يُغَشّ۪يكُمُ النُّعَاسَ اَمَنَةً مِنْهُ وَيُنَزِّلُ عَلَيْكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً لِيُطَهِّرَكُمْ بِه۪ وَيُذْهِبَ عَنْكُمْ رِجْزَ الشَّيْطَانِ وَلِيَرْبِطَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ وَيُثَبِّتَ بِهِ الْاَقْدَامَۜ
Hani Allah, bir güven duygusu vermek için sizi tatlı bir uykuya daldırmıştı.[*] O, bununla sizi tertemiz yapmak, şeytanın yol açtığı pisliği gidermek, kalplerinizi metanetli ve ayaklarınızı sabit kılmak için gökten üzerinize su da indiriyordu.

[*] Benzer durum Uhud savaşında da yaşanmıştı (Âl-i İmran 3/154).


(Enfal 8/12)
اِذْ يُوح۪ي رَبُّكَ اِلَى الْمَلٰٓئِكَةِ اَنّ۪ي مَعَكُمْ فَثَبِّتُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ سَاُلْق۪ي ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ فَاضْرِبُوا فَوْقَ الْاَعْنَاقِ وَاضْرِبُوا مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍۜ
Rabbin, meleklere de şunu vahyediyordu: “Ben sizinle beraberim. Siz müminlere destek verin. Ben de kâfirlerin yüreklerine korku salacağım.” Öyleyse (ey müminler)[*] vurun onların boyun köklerine, vurun parmak uçlarına!

[*] Bu sûrenin 10. ayetine göre melekleri, kâfirleri öldürsünler diye değil; müminler için müjde olsun ve kalpleri yatışsın diye indirilmişti. Allah, savaşta kafirlerin boynunun vurulması görevini, müminlere yüklemiştir (Muhammed 47/4).

 

(Enfal 8/13)
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
Çünkü bu kâfirler, Allah’ın ve elçisinin karşısında yer aldılar.[*] Kim Allah’ın ve elçisinin karşısında yer alırsa bilsin ki Allah’ın cezalandırması çetindir.

[*] Benzer ifade Haşr 59/4. Ayette Yahudiler için de kullanılmıştır.


(Enfal 8/14)
ذٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَاَنَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابَ النَّارِ
Haydi, tadın o cezayı bakalım! O kâfirler için bir de ateş azabı vardır.[*]

[*] Mülk 67/6.


(Enfal 8/15)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا لَق۪يتُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا زَحْفًا فَلَا تُوَلُّوهُمُ الْاَدْبَارَۚ
Ey inanıp güvenenler! Ordu halinde kâfirlerle karşılaştığınızda sakın onlara arkanızı dönmeyin![*]

[*] Nisa 4/104.

 

(Enfal 8/16)
وَمَنْ يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُٓ اِلَّا مُتَحَرِّفًا لِقِتَالٍ اَوْ مُتَحَيِّزًا اِلٰى فِئَةٍ فَقَدْ بَٓاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَمَأْوٰيهُ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ
Savaş taktiği olarak yer değiştirme ya da bir birliğin yanında yer alma dışında o gün kim onlara arkasını dönerse[*] kesinlikle Allah’ın gazabına uğrar. Onun sığınacağı yer cehennemdir. Ne kötü hale gelmektir o!

[*] Uhud savaşında bu kural ihlal edilmiştir (Âl-i İmran 3/153).

 

(Enfal 8/17)
فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ قَتَلَهُمْۖ وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ رَمٰىۚ وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِن۪ينَ مِنْهُ بَلَٓاءً حَسَنًاۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
Onları aslında siz öldürmediniz; onları (sizin elinizle)[1*] öldüren Allah’tır.[2*] Attığın zaman da sen atmadın, onu (hedefi vuracak şekilde) atan Allah’tır.[3*] Bu, inanıp güvenenleri güzel bir imtihandan geçirmek içindi.[4*] Allah daima dinleyen ve bilendir.

[1*] Bakara 2/251, Tevbe 9/14, Hac 22/40. 

[2*] Allah’ın onayı olmadan hiç kimse ölmez (Âl-i İmran 3/145, 156).

[3*] Yapılan her iş, Allah’ın onayı ile olur (Tekvir 81/28-29, İnsan 76/29-30).

[4*] Âl-i İmrân 3/154-156.


(Enfal 8/18)
ذٰلِكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ مُوهِنُ كَيْدِ الْكَافِر۪ينَ
Öyle oldu. Çünkü kâfirlerin oyunlarını zayıf düşüren Allah’tır.[*]

[*] Allah kafirlerin planlarını boşa çıkarır (Tur 52/42, Tarık 86/15-17, Fil 105/1-2.)

 

(Enfal 8/19)
اِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَٓاءَكُمُ الْفَتْحُۚ وَاِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَعُودُوا نَعُدْۚ وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْـًٔا وَلَوْ كَثُرَتْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟
(Mekke’de iken size haber verilen) zaferi istiyordunuz, işte (yaptığınız yanlışlara rağmen) size zafer geldi.[1*] Eğer (yanlış davranışlara) son verirseniz bu sizin için iyi olur. (O yanlışlara) bir daha dönerseniz biz de (yardım etme sözümüzden) döneriz.[2*] O zaman birliğiniz sayıca fazla olsa da asla bir işinize yaramaz! Çünkü Allah, kendisine gerçekten inanıp güvenenlerle beraberdir.

[1*] Açıklama için bkz. Enfâl 8/68 ve dipnotu. 

[2*] Tevbe 9/38-39, Muhammed 47/7.

 

(Enfal 8/20)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَاَنْتُمْ تَسْمَعُونَۚ
Ey inanıp güvenenler! Allah’a ve resulüne gönülden boyun eğin.[*] Dinlediğiniz halde ondan yüz çevirmeyin.

[*] Âl-i İmran 3/132, Nisa 4/59, 92, Maide 5/92, Nur 24/54, Muhammed 47/33, Teğabün 64/12.

 

(Enfal 8/21)
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ
Dinlemedikleri halde “dinledik” diyenler gibi de olmayın.[*]

[*] A’raf 7/179.


(Enfal 8/22)
اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ
Allah katında canlıların en kötüsü, aklını kullanmayan /(ayetlerimizle olaylar arasında) doğru bağlantı kurmayan sağır ve dilsizlerdir.[*]

[*] Bakara 2/17-18-171, Enfâl 8/55, Hac 22/46, Furkan 25/73, Beyyine 98/6.

 

(Enfal 8/23)
وَلَوْ عَلِمَ اللّٰهُ ف۪يهِمْ خَيْرًا لَاَسْمَعَهُمْۜ وَلَوْ اَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ
Allah onlarda bir hayır olduğunu bilseydi elbette elbette dinlemelerini sağlardı. Dinlemelerini sağlasaydı bile onlar yine de yüz çevirerek sırtlarını dönerlerdi.[*]

[*] Allah, kişinin içinde ne olduğunu bildiği için onların yola gelmeme konusundaki kararlılıklarını da bilir (Hud 11/36).  

 

(Enfal 8/24)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Ey inanıp güvenenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verecek şeye çağırdığı zaman çağrısına uyun.[1*] Allah’ın, kişi ile kalbi arasına girdiğini[2*] ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin.[3*]

[*] Bakara 2/186, Nur 24/63, Şûrâ 42/47.

[*] Kasas 28/56, Kaf 50/16, Şems 91/7-8.

[*] Mü’minun 23/79, Mülk 67/24.

 
 

 


(Enfal 8/25)
وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُص۪يبَنَّ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَٓاصَّةًۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
Sizden sadece yanlışa dalanlara dokunmakla kalmayacak bir fitneye /musibete[1*] karşı kendinizi koruyun.[2*] Bilin ki Allah’ın cezalandırması çetindir.

[1*] “Fitne”, altını cürufundan /atıklardan ayırmak için ateşe sokmaktır (Müfredat). Kur’an’da bu kelime imtihan (A’râf 7/155), aldatma (A’râf 7/27), cehennem azabı (Zariyât 51/10-14) ve savaş (Bakara 2/216) anlamlarında kullanılmıştır.

[2*] Âl-i İmrân 3/104, 110; Nisa 4/63; A’raf 7/164.

 

(Enfal 8/26)
وَاذْكُرُٓوا اِذْ اَنْتُمْ قَل۪يلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْاَرْضِ تَخَافُونَ اَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَاٰوٰيكُمْ وَاَيَّدَكُمْ بِنَصْرِه۪ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Hatırlayın! Hani bir zamanlar yaşadığınız yerde siz, ezilen bir azınlıktınız; insanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz. Allah, size yer yurt verdi, yardımı ile sizi destekledi[*] ve temiz rızıklarla rızıklandırdı ki görevlerinizi yerine getiresiniz.

[*] Yunus 10/103, Hac 22/40, Rum 30/47, Mü’min 40/51.


(Enfal 8/27)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَخُونُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُٓوا اَمَانَاتِكُمْ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Ey inanıp güvenenler! Allah’a ve resulüne hainlik etmeyin.[1*] Size emanet edilenlere de bile bile hainlik etmeyin.[2*]

[1*] Çünkü Allah hainlik edenleri sevmez (Nisa 4/107, Enfâl 8/58, Hac 22/38).

[2*] Mü’minun 23/8, Mearic 70/32.


(Enfal 8/28)
وَاعْلَمُٓوا اَنَّمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌۙ وَاَنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ۟
Mallarınızın ve çocuklarınızın ancak birer imtihan[1*] sebebi olduğunu, Allah katında ise büyük bir ödül bulunduğunu bilin.[2*]

[1*] Fitne için bkz. Enfâl 8/25. ayetin dipnotu.

 


(Enfal 8/29)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَتَّقُوا اللّٰهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَانًا وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ
Ey inanıp güvenenler! Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakınırsanız O, sizde doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği oluşturur,[1*] kötü işlerinizi örter ve sizi bağışlar.[2*] Allah büyük lütuf sahibidir.

[1*] Hadid 57/28.

[2*] Ankebut 29/7.

 

(Enfal 8/30)
وَاِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ اَوْ يَقْتُلُوكَ اَوْ يُخْرِجُوكَۜ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ
Kâfirlik edenler bir zamanlar seni tutuklamak, öldürmek ya da (yurdundan) çıkarmak için[1*] plan kuruyorlardı. Onlar plan kuruyordu ama Allah da bir plan kuruyordu. En iyi plan kuran Allah’tır.[2*]

[1*] Tevbe 9/13, 40; İsra 17/76.

[2*] Ra’d 13/42, Nahl 16/127, Neml 27/70, Fatır 35/10.


(Enfal 8/31)
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا قَالُوا قَدْ سَمِعْنَا لَوْ نَشَٓاءُ لَقُلْنَا مِثْلَ هٰذَٓاۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
Onlara ayetlerimiz bağlantılarıyla birlikte okunduğu zaman “Tamam dinledik, istesek bunun benzerini biz de söyleriz.[1*] Bu, öncekilerin yazılarından[2*] başka bir şey değildir.” dediler.

[1*] En’am 6/93.

[2*] Ayette geçen esâtîr (أَسَاطِيرُ) kelimesi, “bir şeye hiza vermek, saf tutturmak” anlamına gelen satr (سطر) kökünden türemiş olan ustûre (اسطورة) kelimesinin çoğuludur (Müfredat). Satara (سَطَرَ) fiilinin “yazı yazmak” anlamına gelmesi, harflerin hizaya sokulması, anlamlı bir şekilde sıralanması sebebiyledir. Dokuz yerde geçen esâtîru’l-evvelîn (أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ) ifadesi, Kur’an’da anlatılanların yeni olmadığını, önceki ilahi kitaplarda, diğer kitaplarda, yazıtlarda ya da anlatılarda zaten var olduğunu belirtmek için ayetleri görmezden gelenler tarafından kullanılan alaycı bir ifadedir. Bunu söyleyerek Kur’an’ın önceki ilahi kitapları tasdik etmesini de istismar etmişlerdir (En’am 6/25, Nahl 16/24, Mü'minun 23/83, Furkan 25/5, Neml 27/68, Ahkaf 46/17, Kalem 68/15, Mutaffifîn 83/13).
 

(Enfal 8/32)
وَاِذْ قَالُوا اللّٰهُمَّ اِنْ كَانَ هٰذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِنْدِكَ فَاَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِنَ السَّمَٓاءِ اَوِ ائْتِنَا بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ
Onlar şunu da demişlerdi: “Allahım! Eğer bu (Kur’ân) senin katından (gelmiş) bir gerçekse gökten üstümüze taş yağdır ya da bizi acıklı bir azaba çarptır.”[*]

[*] Kehf 18/55, Neml 27/71-72, Ankebut 29/53-54, Meâric 70/1-3.


(Enfal 8/33)
وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Halbuki sen aralarında iken Allah onlara azap edecek değildi.[1*] Onlar bağışlanma dilerken de azap edecek değildi.[2*]

[1*] Zuhruf 43/41-42.

[2*] Yunus 10/98, Hud 11/117, Kasas 28/59.

 

(Enfal 8/34)
وَمَا لَهُمْ اَلَّا يُعَذِّبَهُمُ اللّٰهُ وَهُمْ يَصُدُّونَ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَمَا كَانُٓوا اَوْلِيَٓاءَهُۜ اِنْ اَوْلِيَٓاؤُ۬هُٓ اِلَّا الْمُتَّقُونَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Onlar sizi Mescid-i Haram’dan engelleyip dururlarken Allah ne diye onlara azap etmesin ki![1*] Üstelik orayı yönetmeye layık da değiller. Orayı yönetmeye layık olanlar ancak Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakınanlardır.[2*] Ama onların (kafirlerin) çoğu, bunu bilmez.

[1*] Hac 22/25.

[2*] Tevbe 9/17-19.

 

(Enfal 8/35)
وَمَا كَانَ صَلَاتُهُمْ عِنْدَ الْبَيْتِ اِلَّا مُكَٓاءً وَتَصْدِيَةًۜ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ
O Beyt’in /Kâbe’nin yanındaki ibadetleri, sadece ıslık çalmak ve el çırpmaktan ibarettir. Kâfirlik etmenize karşılık tadın bakalım bu azabı.[*]

[*] Bu kişilerin yaptıkları işin kâfirlik olarak isimlendirilmesi, Kabe’de yapılacak ibadetin nasıl olması gerektiğini iyi bilmelerine rağmen, kendi kafalarına göre ibadet şekli uydurduklarını gösterir. Orada yapılacak olan ibadetler, hükümleri Allah tarafından belirlenen namaz, umre ve hac ibadetleri olmalıdır (Bakara 2/125, Âl-i İmran 3/96-97, Hac 22/26-28).  

 

(Enfal 8/36)
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ فَسَيُنْفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَۙ
Kâfirlik edenler, mallarını Allah’ın yolundan engellemek için harcıyorlar ve harcamaya da devam edeceklerdir. Yaptıkları harcamalar, daha sonra içlerinde bir yürek acısına dönüşecek ve sonunda mağlup olacaklardır.[*] Kâfirlik edenler, cehennemde toplanacaklardır.

[*] Âl-i İmran 3/178.


(Enfal 8/37)
لِيَم۪يزَ اللّٰهُ الْخَب۪يثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَيَجْعَلَ الْخَب۪يثَ بَعْضَهُ عَلٰى بَعْضٍ فَيَرْكُمَهُ جَم۪يعًا فَيَجْعَلَهُ ف۪ي جَهَنَّمَۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟
Allah bunu, pis olanları temiz olanlardan ayırmak,[1*] kötüleri sıkışacak bir şekilde bir araya getirip yığmak[2*] ve hepsini cehenneme atmak için yapar. Kaybedecek olanlar işte onlardır.

[1*] Âl-i İmran 3/179.

[2*] Kaf 50/30.

 

(Enfal 8/38)
قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَنْتَهُوا يُغْفَرْ لَهُمْ مَا قَدْ سَلَفَۚ وَاِنْ يَعُودُوا فَقَدْ مَضَتْ سُنَّتُ الْاَوَّل۪ينَ
Kâfirlik edenlere /ayetleri görmezlikte direnenlere de ki: Eğer (kâfirliklerine) son verirlerse daha önce yaptıkları bağışlanır; ama tekrar dönecek olurlarsa öncekilere uygulanan sünnet /yasa (bu kitapta) geçti.[*]

[*] Hicr 15/13, Kehf 18/55, Ahzab 33/60-63, Fatır 35/43, Zuhruf 43/8, Fetih 48/22-23.


(Enfal 8/39)
وَقَاتِلُوهُمْ حَتّٰى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّ۪ينُ كُلُّهُ لِلّٰهِۚ فَاِنِ انْتَهَوْا فَاِنَّ اللّٰهَ بِمَا يَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Onlarla (sizinle savaşanlarla)[1*] savaşın ki fitne (savaş ateşi)[2*] yok olsun ve Allah’ın dini tümüyle hâkim olsun.[3*] Eğer (savaşmayı) bırakırlarsa (onlara ilişmeyin). Şüphesiz Allah onların yapmakta olduklarını daima görmektedir.[4*]

[1*] Bakara 2/190.

[2*] Fitne için bkz. Enfal 8/25. ayetin dipnotu.

[3*] Dinde zorlama olamayacağı için (Bakara 2/256) ayette söylenen şey, herkesin Müslüman olması değil (Yunus 10/99), Allah’ın koyduğu kuralların hâkim olmasıdır (Fetih 48/28). O da herkesin hürriyet içinde yaşayacağı bir ortam oluşması demektir (Kehf 18/29).

[4*] Bakara 2/190-193.

 

 


(Enfal 8/40)
وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَوْلٰيكُمْۜ نِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ
Tekrar (savaşa) dönerlerse bilin ki Allah sizin en yakınınızdır. O ne güzel yakın ve ne güzel yardımcıdır![*]

[*] Hac 22/78.

 

(Enfal 8/41)
وَاعْلَمُٓوا اَنَّمَا غَنِمْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَاَنَّ لِلّٰهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Eğer Allah’a ve furkan gününde,[1*] o iki ordunun çarpıştığı günde, kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız bilin ki aldığınız her ganimetin beşte biri Allah’ın, elçisinin, elçinin en yakınlarının, yetimlerin, çaresizlerin ve yolcularındır (beşte dördü de askerindir).[2*] Allah, her şeye bir ölçü koyar.

[1*] Furkan günü, doğru ile yanlışın ayrıldığı Kadir günüdür. Allah’ın kitapları, doğru ile yanlışı ayırdığı için her biri birer furkandır. Karara bağlanmış her iş, Kadir gecesinde melekler arasında paylaştırılır (Duhan 44/4). Bedir savaşı  Kadir gününde yapılmış, Kur'ân da kadir gecesinde indirilmeye başlanmıştır (Bakara 2/185, Kadr 97/1-5).

[2*] Enfâl 8/69, Haşr 59/6-8.

 

(Enfal 8/42)
اِذْ اَنْتُمْ بِالْعُدْوَةِ الدُّنْيَا وَهُمْ بِالْعُدْوَةِ الْقُصْوٰى وَالرَّكْبُ اَسْفَلَ مِنْكُمْۜ وَلَوْ تَوَاعَدْتُمْ لَاخْتَلَفْتُمْ فِي الْم۪يعَادِۙ وَلٰكِنْ لِيَقْضِيَ اللّٰهُ اَمْرًا كَانَ مَفْعُولًاۙ لِيَهْلِكَ مَنْ هَلَكَ عَنْ بَيِّنَةٍ وَيَحْيٰى مَنْ حَيَّ عَنْ بَيِّنَةٍۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَسَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ
Siz vadinin (Medine’ye) en yakın yamacında, onlar vadinin en uzak yamacında, kervan ise sizin alt tarafınızdaydı. Sözleşseydiniz böyle denk getiremezdiniz. Ama Allah, kararlaştırılan bir işi[1*] gerçekleştirsin; ölen gerçeği görerek ölsün, yaşayan da gerçeği görerek yaşasın[2*] diye böyle yaptı. Elbette daima dinleyen ve bilen Allah’tır.

[1*] Enfal 8/5.

[2*] Romalıların Perslere galip geleceği gün, Müslümanların bir zafer ile sevindirileceği sözünün (Rum 30/2-5) doğru olduğunu herkes görsün. 

 

(Enfal 8/43)
اِذْ يُر۪يكَهُمُ اللّٰهُ ف۪ي مَنَامِكَ قَل۪يلًاۜ وَلَوْ اَرٰيكَهُمْ كَث۪يرًا لَفَشِلْتُمْ وَلَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ سَلَّمَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
(Ey Muhammed!) Allah onları rüyanda sana az göstermişti. Eğer onları sana çok gösterseydi kesinlikle zaafa kapılır ve savaşma konusunda mutlaka anlaşmazlığa düşerdiniz. Ama Allah, sizi bu hale düşmekten kurtardı.[*] Çünkü O, sinelerinizde olanları bilir.

[*] Âl-i İmran 3/123.

 

(Enfal 8/44)
وَاِذْ يُر۪يكُمُوهُمْ اِذِ الْتَقَيْتُمْ ف۪ٓي اَعْيُنِكُمْ قَل۪يلًا وَيُقَلِّلُكُمْ ف۪ٓي اَعْيُنِهِمْ لِيَقْضِيَ اللّٰهُ اَمْرًا كَانَ مَفْعُولًاۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ۟
Onlarla (Mekke ordusuyla) karşılaştığınızda Allah, sizin gözünüzde onları az göstermiş, onların gözünde de sizi az göstermişti.[1*] Allah, kararlaştırılan bir işi gerçekleştirsin diye böyle yapmıştı.[2*] Bütün işler Allah’a arz edilir.

[1*] Âl-i İmran 3/13.

[2*] Enfâl 8/42.

 

 


(Enfal 8/45)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا لَق۪يتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُوا وَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَث۪يرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ
Ey inanıp güvenenler! Bir birlikle karşı karşıya gelince sebat gösterin /dayanıklı olun[1*] ve Allah’ı (onun sözlerini) hep aklınızda tutun[2*] ki umduğunuza kavuşasınız.

[1*] Enfâl 8/15-16, Saf 61/4.

[2*] Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir Müfredât (ذكر) md. Doğru bilginin kaynağı Allah’ın ayetleridir. Bunlar, yaratılan âyetler ve indirilen âyetler olmak üzere iki türlüdür. Her birinden elde edilen doğru bilgi zikirdir (Enbiya 21/24,En’âm 6/80). İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder (Ra’d 13/28). Allah’ı zikretmek; onu, kitabını ve yarattığı ayetleri dikkate almak, akıldan çıkarmamak ve onların üzerine düşünmektir. İnsan bunlardan bildiği kadarıyla sorumludur (Bakara 2/286).

 

(Enfal 8/46)
وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ وَاصْبِرُواۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَۚ
Allah’a ve resulüne gönülden boyun eğin.[1*] Birbirinizle çekişmeyin yoksa zaafa kapılırsınız ve gücünüz gider.[2*] Siz sabırlı olun /duruşunuzu bozmayın.[3*] Allah sabredenlerle beraberdir.

[1*] Enfâl 8/20.

[2*] Âl-i İmran 3/103.

[3*] Âl-i İmran 3/200.

 

(Enfal 8/47)
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بَطَرًا وَرِئَٓاءَ النَّاسِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يطٌ
Çalım satarak ve insanlara gösteriş yaparak yurtlarından çıkan[1*] ve Allah’ın yolundan engelleyenler gibi olmayın.[2*] Allah, onların yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatır.

[1*] Burada Müslümanlara karşı zafer elde edeceklerinden emin bir şekilde Mekke’den çıkış yapan müşrik ordusundan bahsedilmektedir.

[2*] Nisa 4/167, Enfâl 8/36.


(Enfal 8/48)
وَاِذْ زَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ وَقَالَ لَا غَالِبَ لَكُمُ الْيَوْمَ مِنَ النَّاسِ وَاِنّ۪ي جَارٌ لَكُمْۚ فَلَمَّا تَرَٓاءَتِ الْفِئَتَانِ نَكَصَ عَلٰى عَقِبَيْهِ وَقَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكُمْ اِنّ۪ٓي اَرٰى مَا لَا تَرَوْنَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَۜ وَاللّٰهُ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟
Şeytan, onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve şöyle demişti: “Bugün insanlardan sizi yenebilecek biri yoktur, ben de sizin yanınızdayım.” İki birlik (karşı karşıya gelip) birbirini görünce de (Şeytan) geri çekildi ve şöyle dedi: “Ben sizden uzağım. Ben sizin göremediğinizi (melekleri) görüyorum. Ben Allah’tan korkarım![*] Allah’ın cezalandırması çetindir.”

[*] Haşr 59/16.


(Enfal 8/49)
اِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ غَرَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ د۪ينُهُمْۜ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَاِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
Hani (Mekke ordusuna katılan) münafıklar[1*] ile kalplerinde hastalık olanlar[2*] da “Bunları dinleri aldatmış!” diyorlardı. Halbuki kim Allah’a güvenip dayanırsa (bilsin ki) Allah daima üstün ve bütün kararları doğru olandır.

[1*] Bunlar, Mekke’den gelen ordunun içinde yer alan münafıklardır. Müslümanları öldürmek için fırsat kollayan bu münafıklara karşı gösterilmesi gereken davranışlar Nisa 4/88-91. âyetlerde açıklanmıştır. 

[2*] Bunlar Mekkeli kafirlerdir. Her kafir müşrik olduğundan (Âl-i İmran 3/151) Mekkeli müşrikler de denebilir. Bunların kalplerinde kafirliklerinden dolayı bir hastalık vardır. Münafık, Müslüman gözüken kafir olduğu için onlarda yalancılık hastalığı da oluşur (Bakara 2/10). Bunlar kâfirlik ve yalancılıklarının cezasını, asıl ahirette çekeceklerdir (Tevbe 9/101).


(Enfal 8/50)
وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ يَتَوَفَّى الَّذ۪ينَ كَفَرُواۙ الْمَلٰٓئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْۚ وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ
Melekler, yüzlerine ve sırtlarına vura vura vefat[1*] ettirirken o kâfirleri bir görsen![2*] Onlara: “Yangın azabını tadın bakalım!” derler.

[1*] Zümer 39/42’ye göre insan, biri beden diğeri ruh olmak üzere iki nefisten oluşur. Ruhun çoğunlukla can ile aynı şey olduğu zannedilir. Oysa ana rahminde canlılık döllenmeyle başlarken, ruhun üflenmesi bütün organların tamamlanmasından sonra olur. Ruh bedenle birleştiğinde insan, dinleyen, basiret ve gönül sahibi olan bir canlı türü haline gelir (Mü'minûn 23/12-14, Secde 32/7-9). Beden bir bilgisayarın donanımına; can, donanıma güç veren elektriğe benzer. Ruh ise bilgisayarın işletim sistemi gibidir. İşletim sistemi nasıl bütün bilgileri koruyorsa ruh da öyledir. Ruhun bedenden çekilip alınmasına “vefat ettirme” denir. Allah insanı iki şekilde vefat ettirir: biri uyuyunca, diğeri de ölünce olur. Allah, hem uyuyan hem de ölen bedenin ruhunu tutar. Ruh ve canın farklı şeyler olduğu, uyuyan insanın canlılığını korumasından da anlaşılır. Uyuyan insanın ruhu, uyandığında; ölen kişinin ruhu ise ahirette bedenler yeniden diriltildiğinde geri döner (Mü'minûn 23/100, Tekvîr 81/7).

[2*] En’am 6/93, Muhammed 47/27.


(Enfal 8/51)
ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۙ
“Bu, kendi ellerinizle yaptıklarınızın karşılığıdır. Yoksa Allah, kullarına asla haksızlık etmez.”[*]

[*] Âl-i İmran 3/182, Nisa 4/40, Hac 22/10, Fussilet 41/46, Kaf 50/29.


(Enfal 8/52)
كَدَأْبِ اٰلِ فِرْعَوْنَۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
Bunların hali, tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin hali gibidir. Allah’ın ayetlerini görmezlikte direndiler, Allah da onları günahları sebebiyle yakaladı. Allah güçlüdür, cezalandırması çetindir.[*]

[*] Âl-i İmran 3/10-11.

 

(Enfal 8/53)
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّرًا نِعْمَةً اَنْعَمَهَا عَلٰى قَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ
Bu şundan dolayıdır: Bir topluluk kendinde olanı değiştirmedikçe Allah da onlara verdiği nimeti değiştirmez.[*] Çünkü Allah daima dinleyen ve bilendir.

[*] Ra’d 13/11.  

 

(Enfal 8/54)
كَدَأْبِ اٰلِ فِرْعَوْنَۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْۚ فَاَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَاَغْرَقْنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَۚ وَكُلٌّ كَانُوا ظَالِم۪ينَ
Evet! Bunların hali tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin hali gibidir.[1*] Onlar, Rablerinin ayetleri karşısında yalana sarıldılar. Biz de onları günahları sebebiyle helak ettik. Firavun hanedanını suda boğduk.[2*] Hepsi de yanlışlar içindeydi.

[1*] Enfâl 8/52.

[2*] Zuhruf 43/55.


(Enfal 8/55)
اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَۚ
Allah katında canlıların en kötüsü, kafirlik edenler /görmezlikte direnenlerdir.[*] Bu sebeple onlar (Allah’a) inanıp güvenmezler.

[*] Bakara 2/17-18 ve 171, Enfâl 8/22, Hac 22/46, Furkan 25/73, Beyyine 98/6.

 

(Enfal 8/56)
اَلَّذ۪ينَ عَاهَدْتَ مِنْهُمْ ثُمَّ يَنْقُضُونَ عَهْدَهُمْ ف۪ي كُلِّ مَرَّةٍ وَهُمْ لَا يَتَّقُونَ
Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın ve antlaşmalarını her seferinde bozan kimselerdir. Onlar yanlış yapmaktan sakınmazlar.[*]

[*] Mâide 5/13, 41.


(Enfal 8/57)
فَاِمَّا تَثْقَفَنَّهُمْ فِي الْحَرْبِ فَشَرِّدْ بِهِمْ مَنْ خَلْفَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
Savaşta yakalarsan onları öyle bir dağıt ki arkalarındakiler de dağılsınlar.[*] Belki akıllarını başlarına alırlar.

[*] Muhammed 47/4.


(Enfal 8/58)
وَاِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ اِلَيْهِمْ عَلٰى سَوَٓاءٍۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْخَٓائِن۪ينَ۟
Bir topluluğun hainlik yapacağından, bilgiye dayalı olarak korkarsan[1*] buna karşılık sen de anlaşmayı bozduğunu onlara bildir. Allah hainleri sevmez.[2*]

[1*] Âyet metninde geçen havf (خوف) kelimesi, kesin veya kesine yakın bir bilgiye dayalı olan korkudur (Müfredat). Ayet, “Allah hainleri sevmez” şeklinde bittiği için buradaki korkunun, sağlam bir gerekçeye dayalı olması gerekir. 

[2*] Hac 22/38.

 

(Enfal 8/59)
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَبَقُواۜ اِنَّهُمْ لَا يُعْجِزُونَ
Kâfirlik edenler kaçıp kurtulabileceklerini sanmasınlar; onlar (bizi) aciz bırakamazlar.[*]

[*] Nur 24/57.


(Enfal 8/60)
وَاَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِه۪ عَدُوَّ اللّٰهِ وَعَدُوَّكُمْ وَاٰخَر۪ينَ مِنْ دُونِهِمْۚ لَا تَعْلَمُونَهُمْۚ اَللّٰهُ يَعْلَمُهُمْۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ
Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet[1*] ve bağlanıp beslenen atlar[2*] hazırlayın. Onlar ile Allah’ın düşmanını, kendi düşmanınızı ve ayrıca sizin bilmeyip de Allah’ın bildiği öbür düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size tam olarak ödenir, haksızlığa uğratılmazsınız.[3*]

[1*] Nisa 4/71.

[2*] Atlar, insanlarla kurdukları bağ, sahip oldukları güç ve zor şartlara uyum sağlayıp dayanıklılık göstermeleri bakımından savaş ve çatışma ortamlarının vazgeçilmezleri arasında yer alır. Ne kadar modern olursa olsun günümüz kara araçları her şeyden önce yakıta ihtiyaç duyar. Bu araçların işlevsiz kaldıkları durumlarda atlar tek alternatif olacaktır. Çünkü atlar doğada buldukları hemen her türden otu yer, en ucuz ve yaygın tahıllarla beslenerek en sarp arazilerde bile zorlanmadan ilerleyebilirler. Üstelik insanla yakın bir bağ kurduklarından binicisini tanır ve zor durumlarda yardımcısı ve koruyucusu olurlar. Bu sebeple Arapçada at anlamına gelen bir diğer kelime de “hisân” (حصان)’dır. Binicisini kale gibi koruduğu için kale anlamına gelen “hısn” (حصن) kelimesinden türetilmiştir. Ayette at beslenmesinin emredilmesi ayetin tarihsel olduğunu değil, savaş ve benzeri durumlar için at beslemenin tüm zamanlarda yapılması gereken evrensel bir görev olduğunu gösterir. Nitekim bu ayetin indirilmesinden yaklaşık 1300 yıl sonra gerçekleşmiş olan ve tank, top, uçak, roket gibi silahların belirleyici olduğu 2. Dünya Savaşı’nda Alman ordusunda 2,75 milyon, Sovyet ordusunda 3,5 milyon at kullanılmıştır. Günümüzde birçok ülke özellikle engebeli arazide belirli devriye ve keşif görevleri için atlı askeri birlikleri tercih etmektedir. Ayrıca toplumsal olaylara müdahalelerde atlı birlikler gelişmiş ülkeler tarafından etkin biçimde kullanılmaktadır.

 


(Enfal 8/61)
وَاِنْ جَنَحُوا لِلسَّلْمِ فَاجْنَحْ لَهَا وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Eğer barıştan yana olurlarsa sen de barıştan yana ol[*] ve Allah’a güvenip dayan. O, daima dinleyen ve bilendir.

[*] Saldıran tarafa barış teklifi yapılması yasaktır (Muhammed 47/35). Ancak düşman taraf savaştan vazgeçer de barış teklifi yaparsa teklifleri kabul edilir.


(Enfal 8/62)
وَاِنْ يُر۪يدُٓوا اَنْ يَخْدَعُوكَ فَاِنَّ حَسْبَكَ اللّٰهُۜ هُوَ الَّذ۪ٓي اَيَّدَكَ بِنَصْرِه۪ وَبِالْمُؤْمِن۪ينَۙ
Seni aldatmak isterlerse şüphesiz Allah sana yeter. Seni, kendi yardımıyla[*] ve müminlerle destekleyen odur.

[*] Tevbe 9/40, Ahzab 33/56.


(Enfal 8/63)
وَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْۜ لَوْ اَنْفَقْتَ مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعًا مَٓا اَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ اَلَّفَ بَيْنَهُمْۜ اِنَّهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
Onların (müminlerin) kalplerini birbirine o ısındırdı. Sen yeryüzündeki her şeyi harcasaydın yine de onların kalplerini birbirine ısındıramazdın. Ama onları birbirine Allah ısındırdı.[*] O, daima üstün olan ve bütün kararları doğru olandır.

[*] Âl-i İmran 3/103.


(Enfal 8/64)
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّٰهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟
Ey Nebi! Sana da sana uyan müminlere de Allah yeter.[*]

[*] Nisa 4/45, Ahzab 33/25.

 

(Enfal 8/65)
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِن۪ينَ عَلَى الْقِتَالِۜ اِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ عِشْرُونَ صَابِرُونَ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِۚ وَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ يَغْلِبُٓوا اَلْفًا مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ
Ey Nebi! Müminleri savaşa teşvik et. İçinizden sabırlı /duruşunu bozmayan yirmi kişi olursa iki yüz kişiyi yener; içinizden yüz kişi olursa onlar da kâfirlik edenlerden bin kişiyi yener. Çünkü onlar (sabretmenin önemini) kavrayamayan bir topluluktur.


(Enfal 8/66)
اَلْـٰٔنَ خَفَّفَ اللّٰهُ عَنْكُمْ وَعَلِمَ اَنَّ ف۪يكُمْ ضَعْفًاۜ فَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ صَابِرَةٌ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِۚ وَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ اَلْفٌ يَغْلِبُٓوا اَلْفَيْنِ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ
Fakat şimdi Allah, yükünüzü hafifletti çünkü sizde bir zayıflık olduğunu bildi. Artık içinizden sabırlı /duruşunu bozmayan yüz kişi olursa Allah’ın izniyle iki yüz kişiyi yener, içinizden bin kişi olursa iki bin kişiyi yener.[*] Allah sabredenlerle / duruşunu bozmayanlarla beraberdir.

[*] Bu âyet, bir önceki âyeti, hayırlısı ile nesh etmiş yani ondaki hükmü hafifletmiştir. Nesh ile ilgili ayrıntılı bilgi için Bakara 2/106’nın dipnotuna bkz. 

 

(Enfal 8/67)
مَا كَانَ لِنَبِيٍّ اَنْ يَكُونَ لَهُٓ اَسْرٰى حَتّٰى يُثْخِنَ فِي الْاَرْضِۜ تُر۪يدُونَ عَرَضَ الدُّنْيَاۗ وَاللّٰهُ يُر۪يدُ الْاٰخِرَةَۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
Hiçbir nebinin savaş alanında[1*] düşmanı etkisiz hale getirmeden esir alma hakkı yoktur![2*] Siz, hemen elinize geçecek şeyler istiyorsunuz. Allah ise sonrasını[3*] istiyor. Allah daima üstün olan ve bütün kararları doğru olandır.

[1*] Ayette geçen “el-ard (الارض)” kelimesi, “o yer” anlamındadır. Burada savaşın yapıldığı yeri göstermektedir. 

[2*] Bu ayet nebilerde ismet sıfatının olmadığının delillerindendir (Nisa 4/105-107, Tevbe 9/43, Hud 11/12, İsra 17/73-75, Neml 27/10-11, Fetih 48/1-2, Tahrim 66/1-2). Yani nebiler günahlardan korunmuş değillerdir.

[3*] Allah, savaş meydanında düşmanı tamamen etkisiz hale getirmeden esir almanıza izin vermemiştir (Muhammed 47/4). 


(Enfal 8/68)
لَوْلَا كِتَابٌ مِنَ اللّٰهِ سَبَقَ لَمَسَّكُمْ ف۪يمَٓا اَخَذْتُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ
Allah’ın daha önce kayda geçmiş[1*] bir kararı olmasaydı aldığınız şeyden dolayı size büyük bir azap dokunurdu.[2*]

[1*] “Kayda geçmiş karar” meali verdiğimiz kitab =(كتاب) kelimesinin kök anlamı, bir şeyi bir şeye eklemektir (Mekayîs). Arapçada kelimeleri ekleyerek yazılan yazıya da sözleri ekleyerek yapılan konuşmaya da kitap denir (Müfredat).

[2*] Mekke’de inen Rum 30/1-6. âyetlerde Romalıların (Perslere) yenildiği ama dokuz yıl içinde galip gelecekleri ve o gün Allah’ın müminleri, bir zaferle sevindireceği bildirilmişti. Medine’ye hicrete zorlanan Muhammed aleyhisselama Allah, müminleri savaşa hazırlama emri vermiş ve onlara, kendilerinin on katı düşmanla savaşma görevi yüklemişti (Enfâl 8/65). Perslerle Romalıların tekrar savaşacağı haberi yayıldığında Mekke’nin ticaret kervanı Şam’da idi. Kervanı yönetenler, onu Müslümanlara kaptırmamak için hemen yola çıktılar ve en önemli konak yerlerinden olan Bedir’e vardılar. Mekkeliler de kervanlarını korumak için, bir orduyla Bedir’e geldi. Müslümanlar ise Bedir’e doğru yola çıktılar ve Bedir’de kendilerini, Mekke ordusu ile kervanın ortasında buldular (Enfal 8/42). Böylece Rum Suresinde bildirilen şartlar oluştu. Ama Müslümanların bir kesimi, göz göre göre ölüme sürükleniyormuş gibi tam bir hoşnutsuzluk içinde, Muhammed aleyhisselam ile çekişiyordu (Enfal 8/5-6). Diğer kesim de savaşmayı değil, kervanı istiyordu. Ama Allah, Muhammed aleyhisselamın, Mekke’den çıkarılmasına karşılık Müslümanların onlarla savaşıp Mekke’yi almasını istiyordu (Enfal 8/7-8, 30, İsra 17/76-77). Allah, Müslümanlardaki zayıflığı görünce savaşmaları gereken düşman sayısını on kattan iki kata düşürdü (Enfâl 8/66). Mekke ordusu onların iki katından fazla olduğu için, bir anlaşmazlık çıkmasın ve ordu dağılmasın diye Nebîmize, rüyasında onları az gösterdi (Enfâl 8/43). İki ordu karşılaşınca Mekke ordusunu, Müslümanlara kendilerinin iki katı gösterdi (Âl-i İmrân 3/13). Müslümanları da Mekkelilere az gösterdi ki karara bağladığı Mekke’nin fethi, Bedir’de gerçekleşsin (Enfâl 8/44). Ama öyle olmadı; çünkü Muhammed aleyhisselam, savaşı yönettiği Bedir’de iki günah işledi. Birincisi düşmanı tamamen dağıtmak için saldırıya devam etmesi gerekirken bunu yapmaması (Enfâl 8/57), ikincisi de düşmanı etkisiz hale getirmeden esir almasıydı (Enfal 8/67, Muhammed 47/4). Allah, yine de Rum Suresinde verdiği sözünü tuttu ve onları galip getirdi. Bu iki günahı affetmesi için yıllar sonra Mekke’nin fethinin önünü açtı (Fetih 48/1-3) ve Muhammed aleyhisselama, fetihten sonra tevbe ve istiğfar etmesi emrini verdi (Nasr 110/1-3). 


(Enfal 8/69)
فَكُلُوا مِمَّا غَنِمْتُمْ حَلَالًا طَيِّبًاۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟
Artık ganimet olarak aldıklarınızdan helal ve temiz olanları yiyin[*]. Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.

[*] Allah, Bedir’de yanlış yapan Müslümanlara zafer verdiğini bildirdikten sonra aldıkları ganimetleri yemelerini de helal kılmıştır. Ganimet, esirlerden alınacak fidyeler (Nisa 4/94, Muhammed 47/4) ve savaş meydanında düşmandan alınan diğer mallardır (Enfâl 8/41). 


(Enfal 8/70)
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِمَنْ ف۪ٓي اَيْد۪يكُمْ مِنَ الْاَسْرٰٓىۙ اِنْ يَعْلَمِ اللّٰهُ ف۪ي قُلُوبِكُمْ خَيْرًا يُؤْتِكُمْ خَيْرًا مِمَّٓا اُخِذَ مِنْكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Ey Nebi! Elinizde bulunan esirlere de ki: “Allah eğer kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse size sizden alınandan daha iyisini (imanı) verir ve sizi bağışlar. Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.”


(Enfal 8/71)
وَاِنْ يُر۪يدُوا خِيَانَتَكَ فَقَدْ خَانُوا اللّٰهَ مِنْ قَبْلُ فَاَمْكَنَ مِنْهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
Sana hainlik etmek isterlerse (bil ki) bunlar daha önce Allah’a da hainlik ettiler.[*] Bu yüzden Allah kahredilmelerine imkan verdi. Allah, daima bilen ve kararları doğru olandır.

[*] Onların Allah’a hainlik etmeleri, ona ortaklar koşup verdiği nimetlere karşı nankörlük etmeleridir (Yunus 10/31-32). 

 

(Enfal 8/72)
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتّٰى يُهَاجِرُواۚ وَاِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ اِلَّا عَلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
İnanıp güvenen, hicret eden, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat edenler /ellerinden geleni yapanlar[1*] ile onları barındırıp yardım edenlerden her biri diğerinin velisi /koruyup kollayıcısıdır.[2*] İnanıp güvenen ama hicret etmeyenlere gelince, hicret edinceye kadar hiçbirinizin, hiçbir konuda onları koruyup kollama göreviniz yoktur. Fakat din hususunda sizden yardım isterlerse aranızda anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhine olmamak kaydıyla yardım etmek üzerinize borçtur. Allah, yapmakta olduğunuz her şeyi daima görmektedir.

[1*] Cihad (جهاد), düşmanın, şeytanın veya arzuların baskısına karşı Allah’ın emrine uymak için verilen her türlü mücadeledir (Müfredat). Allah yolunda savaş, cihadın çok önemli bir parçasıdır.

[2*] Bu ayetteki velilik, karşılıklı sorumluluk anlamındadır. Mekke’den hicret edenler ile Medine’de onları barındıran Ensar’ın birbirlerine karşı sorumluluklarının olduğu özellikle belirtilmiştir (Haşr 59/9). Ayet Bedir Savaşından sonra Müslümanların Mekkeliler üzerinde açık bir üstünlük sağladığı, askeri ve siyasi bir ortamda inmiştir. Bu esnada diğer Müslümanlarla birlikte hicret etmeyip Mekke’de ikamet etmekte olan Müslümanlar da vardı. Allah Teala, hicret edinceye kadar, onlara karşı diğer Müslümanların bir sorumluluğunun bulunmadığını bildirmektedir. Bu ayet, din konusundaki yardım sorumluluğumuzu bile aramızda anlaşma bulunan topluluklara karşı olmama şartına bağlamıştır. Enfâl 8/73. Ayette, bu emir yerine getirilmediği takdirde kâfirlerin, kendi yönetimlerinde olan Müslüman azınlığa karşı çatışma ve fesat ortaya çıkaracakları belirtilmiştir.


(Enfal 8/73)
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ اِلَّا تَفْعَلُوهُ تَكُنْ فِتْنَةٌ فِي الْاَرْضِ وَفَسَادٌ كَب۪يرٌۜ
Kâfirlik edenler de birbirlerinin velisidir / koruyup kollayıcısıdır.[1*] Eğer bunu (birbirinizi koruyup kollama görevini) yapmazsanız o yerde fitne / çatışma[2*] ve büyük bir fesat / bozulma ortaya çıkar.[3*]

[1*] Tevbe 9/67, Casiye 45/19.

[2*] Çatışma diye tercüme ettiğimiz “fitne” için bkz Enfâl 8/25. ayetin dipnotu.

[3*] Mekke’deki Müslümanlara yönelik yapacağınız ve anlaşma koşullarınızın dışında kalacak her türlü girişim, oradaki Müslümanlara karşı olumlu değil olumsuz sonuçlara sebep olur. Çatışma ve bozulma ortamı oluşur ve Müslümanların katline neden olur. 


(Enfal 8/74)
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ
İnanıp güvenen, hicret eden ve Allah yolunda cihat edenler /ellerinden geleni yapanlar ile bunları barındırıp yardım edenler var ya işte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için bağışlanma ve değerli bir rızık vardır.[*]

[*] Bakara 2/218, Âl-i İmran 3/195, Nisa 4/100, Tevbe 9/20, 100, Nahl 16/41, 110, Hac 22/58.

 


(Enfal 8/75)
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْ بَعْدُ وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا مَعَكُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ مِنْكُمْۜ وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Sonradan inanıp güvenen, hicret eden ve sizinle beraber cihat edenler /ellerinden geleni yapanlar var ya işte onlar da sizdendir. Ama Allah’ın Kitabında (geçen miras konusunda), kan bağı ile bağlı olanların kimisi kimisinden önce gelir.[*] Allah, her şeyi bilir.

[*] Bütün müminler birbirinin yakınıdır; ancak bu yakınlık mirastan pay sahibi olmak için yeterli değildir. Vârisler mümin olmasalar bile miras, soy yakınlığına göre paylaştırılır (Nisa 4/7-11, 33, 176; Ahzab 33/6).