Bakara Suresi 30. Ayetin Tefsiri

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَل۪يفَةًۜ قَالُٓوا اَتَجْعَلُ ف۪يهَا مَنْ يُفْسِدُ ف۪يهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَٓاءَۚ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

"Sahibin (Rabbin) bir gün meleklere, “Yeryüzünde bir muhalif kimse yaratıyorum.” dedi. Melekler, “Orada tabii düzeni bozacak ve kan dökecek bir varlık mı oluşturuyorsun? Ama sen yaptığını güzel yaparsın, sana içten boyun eğmemiz bundandır. Senden dolayı onu değerli sayarız.” dediler. Allah: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim!” dedi. (Bakara 2/30)

Melekler, Allah’ın bazı işlerde görevlendirdiği cinlerdir. İmtihana tabi oldukları için onların da kâfir olanları vardı. İblis de imtihanı kaybedince kâfir cinlere karıştı.Melekler, hayvanlar âlemindeki muhalefetin kanla bittiğini görüyorlardı. Meselâ bir kümeste iki horoz barınamıyor; biri diğerini öldürebiliyordu. Tavuklarda da muhalefet olsaydı kümeste en fazla bir horoz ve bir tavuk kalırdı. İnsanlar; kadınıyla erkeğiyle birbirlerine muhalif olacağı için bir tek aile bile oluşamazdı. Meleklerin itirazının sebebi buydu.

 Muhalif varlık diye tercüme ettiğimiz halife (خَلِيفَة ) kelimesinin aslı halîf (خَلِيف)’tir; hem ism-i fâil hem de ism-i mef’ûl olur. Mübalağa (abartı) için sonuna tâ (ة) gelmiştir (Lisan’ul-Arab). İsm-i fâil olarak (الخالف), birinin yerine geçen, muhalif olan veya arkada kalan anlamlarına gelir. İsm-i mef’ûl (المخلوف) olarak da yerine başkası geçen, muhalefet edilen ve arkasında birini bırakan demektir. Bu ayetteki halife kelimesinin “muhalif veya kendine muhalefet edilen varlık” anlamına geldiğinin delili şu âyettir: “Rabbin farklı tercihte bulunsaydı insanları tek bir toplum yapardı ama Sahibinin ikram ettikleri dışında kalanlar muhalif olmayı sürdüreceklerdir. O, onları bunun için yaratmıştır...” (Hûd 11/118-119) Tercümede “akıllı varlıklar” ifadesini kullanmamız, onları gösteren men ( مَن) kelimesinden dolayıdır. Ayette geçen takdis (تقديس), ilahi arındırma anlamındadır. Allah’ın arındırdığı varlık değerlidir. Nukaddisu lek (نُقَدَّسُ لَكَ), nukaddisu haza’l-emre   (لَك الامر هذا  نُقَدَّس) = “Senden dolayı ona değer veririz” demektir. 

Bakara 30.ayeti bazı kesimler "insanların Allah'ın halifesi olduğu" şeklinde yorumlamaktadır. Oysa Bakara 31. ayette Adem'e tüm isimler "öğretildi" denmektedir. "Adem yaratıldı" denilmiyor. Zira, Allah ile meleklerin 30.ayette geçen konuşması esnasında, Adem var idi. Hz. Adem'in yaratılışı insan suresinin başında da geçiyor. "Hakkında herhangi bir bilgi yokken, insanın üzerinden bir süre geçti. Biz o insanı (el-insan=Adem) nutfeyi emşac/döllenmiş yumurtadan yarattık" (İnsan 76/1-2) Önce yeryüzü, bitkiler ve hayvanlar sonra insan yaratılmıştır. Nutfe; yağmur tanesi veya inci tanesi anlamına gelmektedir. Yumurta döllendikten sonra resmi bir inci resmine benzemektedir. Hz. Adem ve sonrasında yaratılan tüm insanlar döllenmiş yumurtadan yaratılmıştır. Tek fark Hz. Adem'e toprağın "rahim" görevi yapmış olmasıdır. Mantıken, İnsan 76/1 ayette uzun bir süre üzerinden geçmeden önce hz. Adem'den önce bir insan olmadığı için, Hz. Adem bir kimsenin halifesi olamaz. Tefsirlerde, önce cinlerin yaratıldığı, kan döktükleri için Cenab-ı Hakkın onların yerine Hz. Adem'i yarattığı ifade edilmektedir. Fakat cinler ateşten yaratılmış varlıklardır, kan dolaşım sistemleri yoktur, bu yüzden de onlar için birbirlerinin kanını dökme gibi bir durum söz konusu olamaz.

Diyanet meallerinde "halife vekil ve temsilci demektir. Allah yeryüzünde iradesini temsil etmek için insanı yaratmıştır, orada ilahi hükümranlığı gerçekleştirme görevini ona vermiştir" yazmaktadır. "Allah, yerzünde insanı kendisi için halife kılmıştır" denmektedir. Bu yaklaşım çok problemlidir. Kimse Allah'ın vekili olamaz. Yeryüzünde iradesini temsil etmek gibi bir görev insana verilemez. İlahi hükümranlık yeryüzünde vardır, bu nedenle insanın ilahi hükümranlığı gerçekleştirme görevi olamaz. Diyanetin bu açıklamasındaki üç nokta, çok büyük yanlışları içermektedir. Haşa Allah-u Teala bir yere gitmemiştir, bırakıp başka yere taşınmamıştır ki, birisi O'nun yerine baksın, halifesi olsun. Arap dilinde, halife, yerine geçene denk olup, her konuda onun yerine geçendir. Kimse Allah'a denk olamaz ki onun yerine geçsin. Kimse Allah'ın vekili olamaz Allah tek vekildir: "Musa'ya o kitabı verdik, benimle sizin aranızda (minduni) bir vekil edinmeyin diye" (İsra 17/2) ayette Cenab-ı Hak Tevrat kitabını tek bir kelime ile "aranızda bir vekil edinmeyin" diye özetlemekte ve bu durumun ne büyük öneme sahip olduğunu bize bildirmektedir.  

Bir başka ayette Peygamberimize vekillik konusu hakkında şöyle buyrulmaktadır: "İnancı Allah tercih etseydi şirke düşmezlerdi. Biz seni onların koruyucusu yapmadık. Sen onların üzerinde vekil de değilsin." (Enam 6/107) Hiç bir peygamber hafiz/kurtarıcı-koruyucu değildir. Peygamber, Allah'ın insanlar üzerine gönderdiği vekili de değildir. Onlar sadece Cenab-ı Hakkın onlara indirdiğini tebliğ edip, insanlar arasında kitabı uygulayan örneklerdir. Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: "Rabbiniz Allah budur. Ondan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. Ona kulluk edin. Her şey üzerinde vekil olan odur." (Enam 6/102)

Allah'ın herhangi bir vekili olması sistemi tamamen şirk sistemidir. Günümüzde meallerde vekil kelimesini "vekil" olarak çevirmemişler ve vekilliği Cenab-ı Hakkın kullarına verdiğini söyleyip şirk sistemini oluşturmuşlardır.Cenab-ı Hakkın vekili olunması söz konusu bile değildir.

Sonuç olarak iki şekilde halifelik vardır;

a. Fesat yapma: biri diğerinin kanını dökerek.

b. Bilgi ile; biri diğerinden daha iyi bilgi üretme yarışına girerek.

İmtihanı kazanma yolu bilgi ile üretim yarışına girmektir. Böyle yapan kimseler hayırda yarışan kimselerden olacaktır. Ayrıca Allah-u Teala peygamberlere ve bizlere, insanları Müslüman yapma görevi vermemiştir. Sadece onlara vahyi doğru iletme görevi vermiştir.

Hz. Süleyman'ın topraklarına hakimiyet isteyen mektubu üzerine Belkıs şöyle demiştir: "Kraliçe dedi ki: “Krallar bir ülkeye girdiler mi, oranın altını üstüne getirirler, halkın büyüklerini de süründürürler. Bunlar da öyle yapacaklardır." (Meryem 19/34) ayette egemenliğin, gücün ve imkanların fesat çıkarılacak durumlar olduğu izlenimi görülmektedir. Cenab-ı Hak kendi otoritesi için de şöyle buyurmuştur: "Göklerde ve yerde Allah’tan başka tanrılar olsaydı, ikisi de bozulurdu. Arşın sahibi olan Allah, onların nitelemelerinden uzaktır." (Enbiya 21/22)