Bakara Suresi 23. Ayetin Tefsiri

وَاِنْ كُنْتُمْ ف۪ي رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِه۪ۖ وَادْعُوا شُهَدَٓاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

"Kulumuza (Muhammed’e) parça parça indirdiğimiz şeyden şüpheniz varsa Allah ile aranıza koyduğunuz  ulu kişilerinize  yalvarın da ondakine denk bir sure getirin! İddianızda haklı iseniz yaparsınız." (Bakara 2/23)

Bakara suresinin ilk başında müminlerden, ardından kafirler ve sonrasında münafıklardan, ondan sonra da uluhiyet konularından bahsedilmiştir. Bakara 23-24 ayetlerde de nübüvvet/peygamberlik konusunun ayırıcı vasfı olan kitap konusu üzerinde durulmuştur.

Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "Bu, hedefe götüren delilimizdir, onu kavmine karşı İbrahim'e verdik. Kurduğumuz düzene göre kimini derece derece yükseltiriz. Senin Rabbin doğru karar verendir ve bilendir.Biz ona İshak’ı ve Yakub'u armağan ettik; bunlara ve onun soyundan gelen Davud'a, Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a doğru yolu gösterdik. Daha önce Nuh'a da doğru yolu göstermiştik. Biz iyi davrananlara işte böyle mükâfat veririz. Bunlar Allah'ın yola gelmiş saydığı kimselerdir; sen de onların yoluna gir. De ki: "Ben Kuranı tebliğe karşılık sizden bir şey beklemiyorum. O, herkes için sadece bir öğüttür o kadar." İsmail'i, Elyesa'ı, Yunus'u, Lut'u; bunlardan her birini herkesten üstün kıldık. Babaları, soyları ve kardeşleri: onları da seçtik ve onlara doğru yolu gösterdik. Bu, Allah'ın yoludur, O, düzenine uyan kullarına bu yolu gösterir. Eğer şirke düşselerdi bütün yaptıkları boşa giderdi. Adı geçenler, kendilerine kitap, hüküm ve nebilik verdiğimiz kimselerdir. Eğer şu insanlar bütün bunları görmezlik ederlerse biz onları, görmezlik etmeyecek bir kavmin korumasına bırakırız. Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyas; bunların hepsi iyilerdendi." (Enam 6/83-90) ayetlerine göre kendisine kitap verilmemiş hiç bir peygamber yoktur. Cenab-ı Hak; eğer haklı olduklarına gerçekten kararlılarsa Kuran-ı Kerim surelerinden bir surenin benzerini getirmeleri konusunda bu kitabı Hz. Muhammed yazdı diyenlere ya da bu kitap Allah'ın kitabı değildir diyenlere çağrı yapmaktadır.

Firavunun Hz. Musa'ya "peygamber isen belgen nedir?" demesi gibi, her peygamberin peygamberliği konusunda etrafındakiler tarafından delil istenmesi olağan bir durumdur. Hz. Musa Allah tarafından gösterdiği mucizelerle peygamberliğini ispatlamış, bu durum karşısında inanma ya da inat etme tercihi onu gören insanlara kalmıştır. Hz. Musa'nın cevabı şöyle bildirilmektedir: "Musa dedi ki; bunları göklerin ve yerin Rabbinin indirdiğini çok iyi biliyorsun. Benim kanaatim de şudur ki; ey firavun sen kaybettin." (İsra 17/102) Hz. Muhammed'in peygamberlik belgesi de Kuran-ı Kerim'dir. Kuran-ı Kerim Cenab-ı Hakkın sözlerini taşır ve kıyamete kadar kim okursa onun Allah'ın kitabı olduğunu, onu getirenin de Allah'ın peygamberi olduğunu kesin olarak anlayacaktır. Asıl önemli nokta anladıktan sonra yapılacak olan tercihtir. Çünkü "bu Allah'ın kitabıdır" demek başka, ona inanmak başkadır. İnanmak güvenmeyi, güvenmek de hayatı ona göre değiştirmeyi gerektirir.

Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "Onlara ayetlerimiz okununca derler ki; “Tamam dinledik; uğraşsak onun benzerini biz de söyleriz. Bunlar, öncekilerin yazdıklarından başka bir şey değildir." (Enfal 8/31) Kuran-ı Kerim'i okuyup sonra gerçeği görmezden gelenler arasında bazı kimseler uğraştıklarında bunun benzerini yazacaklarını iddia etmekteydiler. Bakara 23. ayetteki “min dûnillah (مِّن دُونِ اللّهِ) sözünde geçen dûn (دُون); üstün zıddı, en üstten aşağıca, yakın, önce ve başka anlamlarına gelir. Müşrik, ulu bildiği şeyi kendinin üstü, en üstte olan Allah’ın astı sayar; kendini Allah’a daha çok yaklaştırsın diye ona kul olur. İşte min dûnillah kavramı, onların aracı tanrılarını koydukları yeri ifade eder. Ulu kişiler diye tercüme ettiğimiz kelime şehit’in çoğulu olan şuhedâ’dır. Şehit; hazır olan, bilen ve bilgilendiren anlamlarına gelir. Müşrik, Allah ile arasına koyduğu şeyi, ulu varlık sayar, her yerde hazır olduğuna, kendini gördüğüne ve Allah’ın yanında onun vekili olacağına inanarak ona, şehit kelimesinin bütün anlamlarını yükler. Ayetteki şuhedâ kelimesine “ulu kişileriniz” anlamı vermemizin sebebi budur.