KIYAMET

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Kıyamet 75/1)
لَٓا اُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ
Hayır (sandığınız gibi değil), kıyamet /mezardan kalkış gününe yemin ederim!


(Kıyamet 75/2)
وَلَٓا اُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ
Hayır (sandığınız gibi değil) Sıkça öz eleştiri yapan kişiye de yemin ederim!


(Kıyamet 75/3)
اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَلَّنْ نَجْمَعَ عِظَامَهُۜ
İnsan, (un ufak olduktan sonra) kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor[*]?

[*] İsra 17/49, 98, Yasin 36/78, Naziat 79/10-11, Saffat 37/16.


(Kıyamet 75/4)
بَلٰى قَادِر۪ينَ عَلٰٓى اَنْ نُسَوِّيَ بَنَانَهُ
Elbette (bir araya getireceğiz, hatta) biz parmak uçlarını bile (ilk hali gibi) düzenlemenin ölçüsünü koymuş olanız[*].

[*] İsra 17/50-51, Yasin 36/79, Saffat 37/18.

 

(Kıyamet 75/5)
بَلْ يُر۪يدُ الْاِنْسَانُ لِيَفْجُرَ اَمَامَهُۚ
Aslında insan, önündeki günlerde de günaha devam etmek ister[*].

[*] Al-i İmran 3/90, Nisa 4/137.

 


(Kıyamet 75/6)
يَسْـَٔلُ اَيَّانَ يَوْمُ الْقِيٰمَةِۜ
"Ne zamanmış şu Kıyamet günü!" diye sorar[*].

[*] A’raf 7/187, Ahzab 33/63, Zariyat 51/12, Naziat 79/42.


(Kıyamet 75/7)
فَاِذَا بَرِقَ الْبَصَرُۙ
Gözlerin fal taşı gibi açıldığı zaman[*],

[*] İbrahim 14/42-43, Meryem 19/38-39, Taha 20/102, Kâf 50/22.


(Kıyamet 75/8)
وَخَسَفَ الْقَمَرُۙ
Ay tutulduğu


(Kıyamet 75/9)
وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُۙ
ve Güneş ile Ay biraraya getirildiği zaman[*].

[*] Mahşer günü, gökler dürülmüş (Enbiya 21/104, Zümer 39/67) ve güneşin çevresi bir küre gibi sarılmış (Tekvir 81/1) olacağı için Allah yeryüzünü, kendi nuruyla aydınlatacaktır (Zümer 39/69).


(Kıyamet 75/10)
يَقُولُ الْاِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ اَيْنَ الْمَفَرُّۚ
İşte o gün insan: "Kaçış yeri nerede?" der.


(Kıyamet 75/11)
كَلَّا لَا وَزَرَۚ
Hayır, asla! Sığınılacak bir yer yoktur[*].

[*] Kehf 18/53, 58.


(Kıyamet 75/12)
اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمُسْتَقَرُّۜ
O gün, varıp durulacak yer Rabbinin huzurudur[*].

[*] Nisa 4/87, Casiye 45/26, Mülk 67/24.


(Kıyamet 75/13)
يُنَبَّؤُا الْاِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَاَخَّرَۜ
O gün insana, neyi önceleyip yaptığı, neyi de ertelediği tek tek bildirilir[*].

[*] Kehf 18/49, Yasin 36/12, Mücadele 58/6, Nebe 78/40, İnfitar 82/5.


(Kıyamet 75/14)
بَلِ الْاِنْسَانُ عَلٰى نَفْسِه۪ بَص۪يرَةٌۙ
Aslında insan, kendi aleyhine açık delildir[*],

[*] İsra 17/14, Nur 24/24, Yasin 36/65, Fussilet 41/19-22.


(Kıyamet 75/15)
وَلَوْ اَلْقٰى مَعَاذ۪يرَهُۜ
isterse mazeretlerini sayıp döksün[*].

[*] Nahl 16/84, Rum 30/57, Mü’min 40/52, Casiye 45/35, Tahrim 66/7, Mürselat 77/35-36.

 

(Kıyamet 75/16)
لَا تُحَرِّكْ بِه۪ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِه۪ۜ
(Ey Muhammed!) Acele edip onunla (indirilmesi tamamlanmamış ayet kümesi ile) dilini harekete geçirme /hüküm vermeye kalkma[*].

[*] Bir konu ile ilgili ayetlerin tamamı aynı anda inmeyebilir (İsra 17/106). Bu ayet, Nebimizin bir konudaki bütünlüğü oluşturacak ayet kümesi tamamlanmadan hüküm vermesini yasaklamıştır (Tâhâ 20/113-114). 


(Kıyamet 75/17)
اِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْاٰنَهُۚ
Onu bir araya getirmek ve bir kur’an /anlam kümesi yapmak kesinlikle bizim işimizdir[*].

[*] “Kur’ân” kelimesi “toplamak, bir araya getirmek” anlamına gelen “k-r-e (ق-ر-أ)” kökünden mastardır. Bu fiilin ifade ettiği “toplama” anlamı bir “düzen ve ölçüt”ü içerir. Kur’an kelimesi pek çok ayette, “birbiriyle irtibatlı âyetlerin oluşturduğu küme” anlamında isim olarak kullanılır (İsra 17/106, Fussilet 41/3). Bir konuyu anlatan ana ayet (muhkem ayet) ile onu açıklayan benzer ayetler (müteşabih ayetler), o konuya ait anlam kümesini yani kur’an’ı oluşturur (Âl-i İmran 3/7, Zümer 39/23). Allah’ın kitabına Kur’an denmesi de bütün sureleri toplayıp bir araya getiren büyük küme olması sebebiyledir. Kıyamet Sûresi’nin bu ayetleri tefsirlerde, ‘Muhammed aleyhisselamın kendisine gelen vahyin tamamlanmasını beklemeden tekrarlayarak ezberlemeye çalıştığı için uyarıldığı’ şeklinde yorumlanır. Bu iddia, hem insan davranışı açısından hem de vahyin geliş şekline aykırılığı açısından yanlıştır (Cin 72/26-28). Ayetlerin Allah tarafından bir araya getirilip (cem’ edilip)  kur’an haline getirilmiş olması, Kur’an-ı Kerim’in tertibinin de Allah tarafından tamamlandığını, ayet ve surelerin düzenlenmesinin hiçbir insana bırakılmadığını gösterir. 


(Kıyamet 75/18)
فَاِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْاٰنَهُۚ
Onu kur’an /anlam kümesi haline getirdiğimizde onun anlam kümesine uy (ondan çıkan hükme tabi ol)!


(Kıyamet 75/19)
ثُمَّ اِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُۜ
Zaten onun (Kur’an’ın) açıklanması da bizim işimizdir[*].

[*] En’âm 6/114, Hud 11/1-2.

 

(Kıyamet 75/20)
كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَۙ
Hayır, hayır! Aslında siz bir an önce elinize geçecek olanı /dünyayı seviyorsunuz[*].

[*] İsra 17/18, İnsan 76/27, A’la 87/16-17.


(Kıyamet 75/21)
وَتَذَرُونَ الْاٰخِرَةَۜ
Ahireti ise bırakıyorsunuz[*].

[*] Yunus 10/7-8, İbrahim 14/3, Nahl 16/107.


(Kıyamet 75/22)
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌۙ
O gün /Ahiret günü bazı yüzler ışıl ışıl parlar[*].

[*] Âl-i İmran 3/106-107, Yunus 10/26, Abese 80/38-39, Ğaşiye 88/8-11.


(Kıyamet 75/23)
اِلٰى رَبِّهَا نَاظِرَةٌۚ
Rablerine bakarlar /Rablerinin vereceği nimetleri beklerler[*].

[*] “Nazar (نظر)” kelimesi “bakma” anlamındadır, ancak bu kelimenin ifade ettiği “bakma” anlamı, “görme”yi gerektirmez. Ayette geçen “Nâzira (ناظرة)” kelimesi “muntazira (منتظرة)” yani “beklemekte olan” anlamına da gelir (Müfredat). Mahşerde yüzleri ışıl ışıl parlayacak olanların Rablerinden iyi şeyler bekleyecekleri açıktır. Bu nedenle bu ifadeye, “beklenti içinde olma” anlamı verilmiştir. Bu ayet, Allah’ın cennette görüleceğine delil getirilir; ancak ayet cenneti değil mahşer yerini anlattığı için bu konuda delil olamaz.

 

(Kıyamet 75/24)
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌۙ
O gün bazı yüzler de asıktır[*].

[*] Yunus 10/27, Zümer 39/60, Abese 80/40-42, Ğaşiye 88/2-3.


(Kıyamet 75/25)
تَظُنُّ اَنْ يُفْعَلَ بِهَا فَاقِرَةٌۜ
Kendilerine, bellerini kıracak bir şey yapılacağını anlarlar[*].

[*] Fatır 35/36.


(Kıyamet 75/26)
كَلَّٓا اِذَا بَلَغَتِ التَّرَاقِيَۙ
Hayır hayır! Can (boğaza gelip) köprücük kemiklerine dayanınca:[*]

[*] Vakıa 56/83-85.


(Kıyamet 75/27)
وَق۪يلَ مَنْ۔ رَاقٍۙ
(Ölüm melekleri tarafından) "Seni kim kurtaracak!" denir[*].

[*] Nisa 4/97, En'âm 6/61, 93, Nahl 16/28, Secde 32/11, Vakıa 56/86-87.


(Kıyamet 75/28)
وَظَنَّ اَنَّهُ الْفِرَاقُۙ
O da ayrılık vaktinin geldiğini anlar[*],

[*] Kâf 50/19.


(Kıyamet 75/29)
وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِۙ
ayakları birbirine dolaşır.


(Kıyamet 75/30)
اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمَسَاقُۜ۟
Bugün sevk edileceği yer Rabbinin huzurudur[*].

[*] Kıyamet 75/12.

 

(Kıyamet 75/31)
فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلّٰىۙ
(O, canını böyle verir) çünkü doğruları kabul etmedi ve kulluk görevlerini yapmadı,[*]

[*] Âyetin metninde geçen sallâ (صَلى)‘nın türediği salat (صَّلَاة) kelimesinin kök anlamı, bir şeyi bırakmamak ve sürekli arkasında olmaktır (Lisan’ul-Arab). Her Müslümanın hiç bir durum ve şart altında bırakmaması gereken tek ibadet namaz olduğu için ona salat denir. Bu ayette geçen saddaka (صدق) “doğruları kabul etti” fiili bir sonraki ayette geçen kezzebe (كذب)’nin yani “yalan saydı”nın zıddı,  sallâ (صلى) da tevellâ (تولى)’nın yani “sırt çevirdi”nin zıddıdır. “Sırt çevirme”nin zıddı, sürekli arkasında olmaktır. Bir kulun sürekli arkasında olması gereken şey, Allah’ın verdiği görevlerdir. Bu yüzden burada  geçen sallâ kelimesine uygun olan anlam “kulluk görevlerini yerine getirmek”tir.

 
 

(Kıyamet 75/32)
وَلٰكِنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۙ
ama yalana sarıldı ve sırtını çevirdi[*].

[*] Tâhâ 20/48, Müddessir 74/17-25, 42-47, Leyl 92/8-16.


(Kıyamet 75/33)
ثُمَّ ذَهَبَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ يَتَمَطّٰىۜ
Sonra da çalım satarak ailesine ve yakınlarına gitti[*].

[*] Âyetin metninde geçen sallâ (صَلى)‘nın türediği salat (صَّلَاة) kelimesinin kök anlamı, bir şeyi bırakmamak ve sürekli arkasında olmaktır (Lisan’ul-Arab). Her Müslümanın hiç bir durum ve şart altında bırakmaması gereken tek ibadet namaz olduğu için ona salat denir. Bu ayette geçen saddaka (صدق) “doğruları kabul etti” fiili bir sonraki ayette geçen kezzebe (كذب)’nin yani “yalan saydı”nın zıddı,  sallâ (صلى) da tevellâ (تولى)’nın yani “sırt çevirdi”nin zıddıdır. “Sırt çevirme”nin zıddı, sürekli arkasında olmaktır. Bir kulun sürekli arkasında olması gereken şey, Allah’ın verdiği görevlerdir. Bu yüzden burada  geçen sallâ kelimesine uygun olan anlam “kulluk görevlerini yerine getirmek”tir.


(Kıyamet 75/34)
اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۙ
Sana layık olan budur, bu!


(Kıyamet 75/35)
ثُمَّ اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۜ
Evet, sana layık olan budur, işte bu!


(Kıyamet 75/36)
اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًىۜ
İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor[*]?

[*] Bakara 2/155, 214, Âl-i İmran 3/142, Tevbe 9/16, Mü’minun 23/115, Nur 24/47-50, Ankebut 29/2.


(Kıyamet 75/37)
اَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنٰىۙ
O, ölçülendirilmiş meniden döllenen yumurta değil miydi?[*]

[*] “Yümnâ (يُمْنَى)” kelimesi, “menâ (مني)” kökünden olup bir şeyin ölçüsünün konması ve o ölçünün geçerli kılınması anlamına gelir [Mekâyîs’ul-luğa]. Bu ayette erkeğin sperminin, döllenme öncesi ölçülendirilmesinden söz edilmektedir (Mü’minun 23/13, Necm 53/45-46, Abese 80/18-19). Bu ölçülendirme, Kıyamet 75/39. ayette ifade edildiği gibi cinsiyeti belirleyen ölçülendirmedir. 


(Kıyamet 75/38)
ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوّٰىۙ
Arkasından rahim duvarına asılı embriyo haline geldi, sonra (Allah) yapısını belirledi ve son şeklini verdi[*].

[*] Hac 22/5, Mü’minun 23/12-14, Mü’min 40/67.


(Kıyamet 75/39)
فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۜ
Böylece ondan (ölçülendirilmiş meniden) iki eşi; erkeği ve dişiyi (cinsiyetleri) oluşturdu[*].

[*] Zariyat 51/49, Necm 53/45,


(Kıyamet 75/40)
اَلَيْسَ ذٰلِكَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتٰى
Bunları yapan, ölüleri diriltmenin ölçüsünü koyamaz mı[*]?

[*] Kıyamet 75/3-4.