A'LÂ

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(A'lâ 87/1)
سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْاَعْلٰىۙ
En yüce olan Rabbinin ismine /özelliklerine boyun eğ![*]

[*] “Özellik” diye meal verdiğimiz kelime “isim (اسم)”dir. Çünkü Arapçada “isim”, bir şeyi tanımlayan, neye yaradığını gösteren ve akılda tutmaya yarayan sözdür (Müfredat, سمو md. ). Türkçedeki “isim” ise varlığın özelliğini değil yalnızca adını bildirir  (Bakara 2/31, Vakıa 56/74, 96, Hâkka 69/52).

 

(A'lâ 87/2)
اَلَّذ۪ي خَلَقَ فَسَوّٰىۙۖ
Yaratan ve son şekli veren,[*]

[*] Mü’minun 23/12-14, Secde 32/7-9, Kıyamet 75/37-38, İnfitar 82/7.


(A'lâ 87/3)
وَالَّذ۪ي قَدَّرَ فَهَدٰىۙۖ
ölçü koyan ve yol gösteren,[*]

[*] Tâhâ 20/50, Furkan 25/2.

 

(A'lâ 87/4)
وَالَّذ۪ٓي اَخْرَجَ الْمَرْعٰىۙۖ
otlağı yeşerten,[*]

[*] Naziat 79/31.

 

(A'lâ 87/5)
فَجَعَلَهُ غُثَٓاءً اَحْوٰىۜ
sonra onu kararmış çer çöpe çeviren (Rabbinin özelliklerine boyun eğ!)[*]

[*] Zümer 39/21.


(A'lâ 87/6)
سَنُقْرِئُكَ فَلَا تَنْسٰىۙ
Biz sana ayet kümelerini[*] kurduracağız; sen de unutmayacaksın,

[*] Ayetteki “nukriuke (نُقْرِؤُكَ)” sözü, toplama ve bir araya getirme anlamında olan “kur (القُرْء)” veya “kar (القَرْء)” kökündendir (Lisanu’l-Arab). Bu kökten gelen “Karae” fiili, okumak için kelimeleri bir araya getirme anlamına (İsra 17/14, Alak 96/1) geldiği gibi, bir konuyla ilgili ayetleri onlardan hüküm çıkarmak üzere bir küme haline getirme işi için de kullanılır. Fiil, bu ayette birine bir işi yaptırma anlamı kazandıran ifâ’l kalıbında “nukriuke (نُقْرِؤُكَ)” şeklinde kullanıldığı için “ayet kümesi haline getirmeni sağlayacağız” yani “ayet kümelerini kurduracağız” demek olur. Buradan da, ayet kümelerini kurma işinin Muhammed aleyhisselama Allah tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır (İsra 17/106, Tâhâ 20/113-114, Furkan 25/32, Kıyamet 75/17-19). 


(A'lâ 87/7)
اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ اِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ وَمَا يَخْفٰىۜ
ancak Allah’ın tercih ettiği bunun dışındadır. O açıkta olanı da bilir, gizli olanı da![*]

[*] Âl-i İmran 3/5, En’am 6/3, Ra’d 13/10, Tâhâ 20/7, Enbiya 21/110.


(A'lâ 87/8)
وَنُيَسِّرُكَ لِلْيُسْرٰىۚ
Senin en kolay olana (en kolay yollara) kolayca ulaşmanı sağlayacağız![*]

[*] Ankebut 29/69, Leyl 92/5-7.

 

(A'lâ 87/9)
فَذَكِّرْ اِنْ نَفَعَتِ الذِّكْرٰىۜ
Öyleyse sen doğru bilgi ver[1*]/ Kur’an’ı anlat, o doğru bilgi fayda verirse (verir)[2*].

[1*] Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir (Müfredât). Doğru bilginin kaynağı Allah’ın ayetleridir. Zikir, hem Kur'an'ın (Hicr 15/9) hem de Allah'ın indirdiği diğer kitapların ortak özelliğidir (Enbiya 21/24). İnsanı ancak bu bilgi tatmin eder (Ra’d 13/28). Allah’ın elçisi, Kur’an’da olan doğru bilgileri insanlara ulaştırmaktan sorumludur (Kâf 50/45, Zariyat 51/55, Tur 52/29, Ğaşiye 88/21).

[2*] Kur’an’ı tebliğ etmek zorunludur; ancak o bilginin fayda vermesi için hem ortam şartlarının uygun olması hem de karşıdaki kişinin dinleme niyetinde olması gerekir. Allah’ın ayetlerini hafife alan ve dinlemek istemeyenlere ısrarla anlatmaya çalışmanın bir anlamı yoktur (Nisa 4/140, En’am 6/68, Hicr 15/94-95, Abese 80/1-10). Bu ayetlere benzer pasajlar Tevrat’ta da mevcuttur (Mezmurlar 1:1, Özdeyişler 1:22-33).

 

(A'lâ 87/10)
سَيَذَّكَّرُ مَنْ يَخْشٰىۙ
(Allah’tan) çekinen kimse, o bilgiden yararlanacaktır;[*]

[*] Enfal 8/2, Hac 22/35.


(A'lâ 87/11)
وَيَتَجَنَّبُهَا الْاَشْقٰىۙ
en hayırsız olan ise ondan uzak duracaktır.[*]

[*] Müddessir 74/49-51.

 

(A'lâ 87/12)
اَلَّذ۪ي يَصْلَى النَّارَ الْكُبْرٰىۚ
O, en büyük ateşe girip kalacak olandır.[*]

[*] Leyl 92/14-16.


(A'lâ 87/13)
ثُمَّ لَا يَمُوتُ ف۪يهَا وَلَا يَحْيٰىۜ
Artık orada ne ölür ne de yaşar.[*]

[*] İbrahim 14/17, Taha 20/74, Fatır 35/36, Müddessir 74/27-28.


(A'lâ 87/14)
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰىۙ
Şu kişi ise kesinlikle umduğuna kavuşur: kendini arındırıp geliştiren[*]

[*] Taha 20/76, Şems 91/9-10.

 

(A'lâ 87/15)
وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّه۪ فَصَلّٰىۜ
ve Rabbinin ismini /özelliklerini aklından çıkarmayıp kulluk görevlerini yerine getiren[*].

[*] Âyetin metninde geçen “sallâ (صَلى)”nın türediği “salat (صَلَاة)” kelimesinin kök anlamı, bir şeyi bırakmamak ve sürekli arkasında olmaktır (Lisan’ul-Arab). Her Müslümanın hiç bir durum ve şart altında bırakmaması gereken tek ibadet namaz olduğu için ona salat denir. Bir kulun sürekli arkasında olması gereken şey, Allah’ın verdiği görevlerdir. Bu yüzden burada  geçen sallâ kelimesine uygun olan anlam “kulluk görevlerini yerine getirmek”tir (Meryem 19/59, Kıyamet 75/31-32).

 

(A'lâ 87/16)
بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۘ
(Ey insanlar) Aslında siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz[*].

[*] İsra 17/18, İnsan 76/27, Kıyamet 75/20.


(A'lâ 87/17)
وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ وَاَبْقٰىۜ
Oysa ahiret daha hayırlı ve kalıcıdır![*]

[*] En’am 6/32, Tâhâ 20/131, Kasas 28/60, Şûrâ 42/36.

 

(A'lâ 87/18)
اِنَّ هٰذَا لَفِي الصُّحُفِ الْاُو۫لٰىۙ
Bu (anlatılanlar), şüphesiz önceki sayfalarda /kitaplarda da vardır,[*]

[*] Şuara 26/192-196. Önceki kitaplardan bu konularda bilgi veren bazı pasajlar şunlardır: Tevrat /Daniel 12:2, İncil/ Romalılar 8:13, 1. Yuhanna 2:17

 

(A'lâ 87/19)
صُحُفِ اِبْرٰه۪يمَ وَمُوسٰى
İbrahim’in ve Musa’nın sayfalarında![*]

[*] İbrahim ve Musa aleyhisselama indirilen kitaplar için bkz. Bakara 2/136, Al-i İmran 3/84, Necm 53/36-37.